WHIPLASH: Ölümüne Kamçılanan Caz, Kan, Ter ve Gözyaşı

2014 yapımı Whiplash filmi Damien Chazelle tarafından yazılıp yönetilmiştir. Chazelle, Princeton High School’un stüdyo grubundaki anılarından yola çıkarak bu filmi yaratmıştır. Shcarffer Konservatuarı’nda ilk senesini okuyan baterist Andrew’un (Miles Teller) Terence Fletcher (J. K. Simmons) isimli bir caz duayeni tarafından “Studio Band” grubuna alınmasıyla başlar filmin konusu. Çığ gibi büyüyen hikayenin psikolojik gerilim seviyesi de filmin ortalarına doğru zirve noktasına ulaşır. Yer yer düşüşler yaşatsa da bu düşüşler kesinlikle hikayenin güçsüzlüğü ile alakalı bir durum değildir. Mükemmeliyetçilik kavramının somut bir kanıtı olan Fletcher karakteri ile bir nevi insana insanı en kör noktasından anlatmaya çalışır Chazelle. Bu kör nokta özünde kimsenin görmemesi hatta görmeyi reddetmesi ile körleşen bir noktadır. Bu suni körlük noktasına izleyicinin başını zorla çevirtir Whiplash ve bu bakımdan da başarılı bir yapım haline gelir.

“Hewitt ve Flett, mükemmeliyetçiliği üç unsuru olan çok boyutlu bir yapı olarak görür: kendine yönelik mükemmeliyetçilik, diğer odaklı mükemmeliyetçilik ve sosyal olarak öngörülen mükemmeliyetçilik. Birincisi, öz-yönelimli mükemmeliyetçilik, kişinin kendi mükemmelliğini gerektirmesini, gerçekçi olmayan yüksek standartlara ulaşmak için sürekli çaba göstermesini ve kişinin kendi performansını eleştirel bir şekilde değerlendirmesini içeren içsel bir boyuttur. İkincisi, diğer odaklı mükemmeliyetçilik, gerçekçi olmayan beklentileri ve başkalarının sert değerlendirmesini içeren kişilerarası bir boyuttur. Üçüncüsü, sosyal olarak belirlenmiş mükemmeliyetçilik aynı zamanda kişilerarası bir boyuttur. Bununla birlikte, sosyal olarak öngörülen mükemmeliyetçilik, mükemmeliyetçi standartların kişinin hayatındaki önemli kişiler tarafından uygulandığı ve bu önemli diğerlerinin mükemmellik beklediği ve performansı eleştirel bir şekilde değerlendireceği algısını içerir.” (Hewitt PL, Flett GL. Perfectionism in the self and social contexts: conceptualization, assessment, and association with psychopathology. Journal of Personality and Social Psychology – 1991; 60 (3): 456–470).

Fletcher‘ın Andrew ve diğer müzisyenlere davranışı diğer odaklı mükemmeliyetçilik (other-oriented perfectionism) grubuna girer çünkü her müzisyeni ağır ithamlar ile değerlendirir. Bunun sonucunda ise Andrew‘un mükemmeliyetçiliği öz-yönelimli mükemmeliyetçilik (self-oriented perfectionism) grubuna girer. Fletcher‘ın eleştirilerini kendi eleştirileri haline getirerek kendine yüksek standartlar koyar çünkü zihinsel bütünlüğünü bir şekilde bir arada tutmak zorundadır. Tepkisel olarak da bu davranışa eğilim gösterir. Yüksek standartlara ulaşmaya çalışırken kendine ciddi anlamda zarar verir. Bu zarar psikolojik olduğu kadar fizikseldir de. Özsel ve bireysel bir kan akıtma durumu kendini gösterir bu noktada. Kendi özündeki zayıflığı bir nevi kimliksel kanı ile dışarıya sızdırır Andrew.

“Öte yandan kan bedenin içinden gelir, çoğu zaman ruhla özdeşleştirilir, tam anlamıyla içselliği temsil eder. […] kanı görmenin karşılığı zarar görmektir. Ama kan bedenin bilinçli bir biçimde kesilmesi sonucu akarsa, o zaman kişiye özgü bir kutsalın özgürleştirilmesine katkıda bulunur.” (David Le Breton, Ten ve İz, s. 70-71)

Hewitt, kan dökme eylemini bedenin iç ve dış bölümleri arasındaki engelin aşılması anlamında yorumlar. Andrew kendini bateri çalarak yaralarken zihninin ve ruhunun bir üstbenliğe ulaşması amacıyla kendini yaralar çünkü bu yaralar onun için birer kahramanlık nişanesidir aynı zamanda. Akan kan ile beraber bedeni ile standartları arasındaki aşılamaz sınırı darmaduman eder. Bedenden uzaklaşan zayıflık ruhtan da uzaklaşır böylece. Kan, ter ve gözyaşı üçlemesi bu bağlamda Andrew için kutsal teslisin bir ifadesi haline gelir.

Kan yaşam ile ölümü özünde barındıran bir diyalektik haline gelirken ondan geriye kalan yara izi ise hayatta kalma başarısını temsil eder. Kimi zaman kişisel bir kimlik unsuru kimi zaman ise bir gurur sembolüdür. Bu yaralar sayesinde aslında Andrew, Fletcher ile olan psikolojik savaşından nasıl sağ çıktığını hatırlar. Yara izlerini inkar ettiği zaman kendi özünü de inkar ettiği anlamına gelecektir. Güçlü bir bedene sahip olma başkalarının gözünde bir statü ve en azından kendine saygı sağlar. Ayrıca erkek çocuklar çoğu zaman yara izlerine cinsel bir nitelik yükler, yüksek düzeyde bireysel bir narsisizmdir bu […]. (David Le Breton, Ten ve İz, s. 72-73)

Andrew içinde bulunma şansını yakaladığı Studio Band ile kendine olan saygısını geri kazanır fakat bir süre sonra bu saygı yerini kendini üstün görmeye bırakır. Aile yemeğinde açıkça kendi yaptığı işin masada bulunan herkesten daha önemli ve değerli olduğunu vurgulayarak narsist tavırlar içerisine girer. Fletcher‘ın hayaleti bu noktada Andrew‘un çevresinde gezinmektedir. Karakteristik olarak da Andrew’da diğer insanlara karşı Fletcher’ın davranışlarını taklit etme durumu söz konusudur. Diğer odaklı mükemmeliyetçilik daha sık kişilerarası bir hal alır ve böylece sosyal ilişkiler de zedelenir.

Andrew için endişelenilen şey ise sonunun Fletcher‘ın eski bir öğrencisi olup depresyon ve anksiyete rahatsızlıklarına yakalanıp bununla savaşamayıp intihar eden Sean gibi olmasıdır. “Gerçek bir tehlike karşısında tepki gösteren kaygı (gerçek kaygı) karşısında büyün insanlar aynı durumda mıdır? Herkes eşit biçimde mi hisseder bu kaygıyı? […]” (Andre Le Gall, Anksiyete ve Kaygı, s. 57)

Andrew, Fletcher‘ın davranışları karşısında kolaylıkla manipüle olup onun ritmine uyum sağlamayı başarmış (!) bir müzisyendir ancak görünen o ki Sean bunu yapamamıştır. Studio Band’e Sean‘ın ölüm haberini verirken onun bir trafik kazasında öldüğünü söyleyen Fletcher aslında kendi gerçekliğinden kaçmaya çalışır. Kendi davranışlarının bir eseri olarak Sean‘ın intihar ettiğini biliyordur ancak onun için birisini zorlamamak onu “kamçılamamak” en büyük hatadır ve yine ona göre tüm bu yaptığı şeyler kendi özel çabasından başka bir şey değildir. Bir bakıma doğal seleksiyon yöntemi ile güçsüz olan müzisyenleri eler Fletcher ve bu yaptığı yöntemden şüphe bile duymaz. Onun yöntemine ayak uyduramayanlar ise yalnızca müzikten değil hayattan da ayrılırlar.

Filmin son sekansında Reaktans Kuramı ile Ters Psikoloji kavramları karşımıza çıkar. Reaktans, davranışsal özgürlüklerin teklifler, kişiler, kurallar ya da düzenlemeler yoluyla tehdit edilmesi veya ortadan kaldırılması durumunda ortaya çıkan motivasyonel uyarılmadır. Özgürlüğümüzü kaybettiğimiz noktada özgürlüğümüzü geri kazanmak için içgüdüsel olarak birtakım girişimlerde bulunuruz ve sınırlandırılan şey bize daha çekici bir halde görünür. Andrew‘un kendi yetisi doğrultusunda baterisini çalmak istemesi fakat Fletcher tarafından bunun engellenmesi örnek olarak verilebilir.

Bu durumda Andrew kendi özgürlüğünü geri kazanmak için bazı girişimlerde bulunur ve bu da JVC sahnesinde henüz Fletcher‘ın işaretini görmeden çalmaya başlamasıdır. Bu sekansta bir güçler savaşı izleriz. Tehdit edilen ve elimine edilen özgürlüğün büyüklüğü yalnızca Andrew‘un baterisini kendi doğrusu yönünde çalması değildir. Baterisi vasıtasıyla kimliksel bir eliminasyon da söz konusudur. Andrew bu özgürlüğü tekrar kanını akıtarak kazanır.

Bateri sözcüğü Fransızca “dövmek, vurmak” anlamına gelen battre fiilinden gelir ve filmde seçilen müzik enstrümanının bateri olması da asla şans eseri bir durum değildir. Fletcher ruhuna ve kanına ne kadar sert vurursa Andrew de enstrümanını ve kendi ruhunu o kadar “dövmektedir”. Sınırlanan şeyi Andrew severken, sınırlandıran da nefret edemez hale gelerek Reaktans kuramını bir bakıma sekteye uğratır. Ters psikoloji olgusunu Fletcher‘ın üzerinde uygulayarak Reaktans’ın bacaklarından birini keser. Bu sayede sınırlandıran ile de arasında bir bağ doğar. Bu bağ istemsiz bir bağlanmadır fakat Andrew şikayetçi olmaz. Çünkü özgürlüğüne ulaşması için sınırlandıran ile bir bağ geliştirmesi gerektiğini kendisi de bilir.

Whiplash, cazın öldüğünden değil öldürüldüğünden bahseder. Bu yönden farklı bir açı ile farklı bir söylem oluşturur. Hem psikolojik hem de sanatsal açıdan bakıldığında son derece yetkin olarak inşa edilmiş bir film karşımıza çıkar. Tüm bu niteliklerinden dolayı Whiplash her defasında sırtımıza inen bir kamçı olmaya devam edecektir.

Berfin Tutucu

Bir Cevap Yazın