THE IRON CLAW – Organik Farklılaşmanın Sentetik Birliği Yıktığı Mülksüz Tiyatro

53. Uluslararası Rotterdam Film Festivali (IFFR 2024) kapsamında Limelight kategorisinde izleme fırsatı bulduğumuz The Iron Claw (Demir Pençe, 2023) yabancı ve doğal olmayan içgüdülere atfedilebilecek bir kompozisyon sunuyor. Sean Durkin tarafından yönetilen ve yazılan film, Von Erich Ailesi’ne odaklanıyor. Beden kavramını en başından tekrar yaratmanın ve onun sınırlarını olabildiğince zorlamanın dansı, film boyunca taşıması ağır bir ritmi olabildiğince organik bir şekle büründürüyor. Klasik bir güreş filmi yapısına uzaktan göz kırpan The Iron Claw, zaferin ve başarının ilkel dürtüsünü bir nesne haline getiriyor. Bu dürtü karakterler üzerinde karşı konulmaz bir baskı modellemesi haline geldiğinde ise eksiklik duygusunun arzusu, dürtüyü kademeli olarak besliyor. Öznenin erişilemez nesnesi olarak barışçıl bir şekilde varlığını sürdüren başarı kavramı ve hedefe ulaşma istenci öznenin nesne boşluğundan faydalanarak negatif gerçekliklerden, bir nevi nesne olarak kullanılan bedenin her bir yanına yarıklar açıyor. Karakterler üzerinde dolaşan trajedinin sessiz gerçekliği filmin kurgusu düzleminde ironik bir çığlık kopartıyor.

Harris Dickinson, Zac Efron, Stanley Simons, Jeremy Allen White (soldan sağa)

İçsel Olan Bireyselliğin Kendisinde Dışsal Hale Gelmesi

The Nest (2020) filmi ile “kendi için varlık” (Sartre, “être-en-soi”) kompozisyonunu toplumsal formasyonda özgürleştiren Sean Durkin, aynı karanlık temayı olabilecek en güzel sabahın kahvaltısı olarak sunuyor. Hiç kuşku yok ki The Iron Claw biçimsel olarak aktif bir karanlığı besleyen bir yapım. Bu işlev filme oldukça ağırbaşlı bir özellik yüklüyor. Filmin ana anlatıcısı olarak karşımıza çıkan Kevin Von Erich (Zac Efron), her ne kadar filmin ilk çeyreğinde nötr bir özne olarak kendini gösteriyor olsa da The Iron Claw’ın evrensel doğa tasarısında en büyük kuvveti filmin yasasından bağımsız olarak anlatıya işliyor. Efron’un oyunculuğu karakterin ana yapısı ile film boyunca tam anlamıyla bütünleşiyor.

Jeremy Allen White

Bu şekilde sona ermeyecek şekilde ve durmaksızın koşullu bir benlikten bedenin aşkın (transcendental) yükselişine davetiye çıkarıyor. Karmaşık aile dinamiği ise filme, olayların gerçek yapısı dışında başka bir kimlik daha yüklüyor. Böylelikle Fritz Von Erich (Holt McCallany) tarafından arzulanan yalın başarı, kendisine içinde saklanabileceği bir beden bulabiliyor. Bu da ulaşılmak istenen konumu sadece arzulanabilir olandan çıkarıp ona benzeyen başka bir arzunun sancılı doğumuna izin vermekte. Görüntü yönetmenliğini Mátyás Erdély’nin yapmış olduğu The Iron Claw, izleyiciyi 35 mm’lik bakış açısından bilincin kozmik sınırlarına dahil ediyor. Filmde kullanılan kıyafetler, dekorlar ve karakterlerin saç kesim biçimi bir zaman kapsülü tarzında resmediliyor ancak bu, ilginç bir şekilde izleyiciyi zamanın çok da gerisine sürüklemiyor.

Zac Efron

Başarı: Başarının Henüz Kendini Gerçekleştirmediği  Saf Nokta

Fiziksel sorumluluğun getirmiş olduğu ağırlık, başarının vahşi yanıyla bir araya gelince yaşamdan tam anlamıyla ayrı düşmüş olan benlik yapısı, vahşi bir skandalın kölesi haline geliyor. Bu kölelik Fritz Von Erich’in arzusunun parmakları arasından tüm bedenine yayıldığında ise alerjik, sonu gelmez bir istencin dışavurumuna dönüşüyor ve tüm Von Erich Ailesi, istemsiz bir şekilde bu alerjinin kurbanı oluyor. Tam anlamıyla başarının peşinde olma arzusuyla düşüşünü oldukça stilize bir şekilde tamamlayan The Iron Claw, tabiri caizse izleyiciye hiçbir zaman istediğini vermiyor. Özellikle filmin konusu olan Von Erich Ailesi hakkında bilgisi olmayan biri için tam anlamıyla sürprizler yumağı olan film, güzel bir pazar gününde aile kahvaltısına oturmuş herkesin tabağına acının cazibesini koyuveriyor. Hırsın vahşi yapısı filmin her bir karesinde sorgulanmaya açık bir pozisyon bırakıyor, bu şekilde ulaşılması arzulanan saf nokta hiçbir şekilde özgürlüğünü ilan etmiyor.

Ayakta: Zac Efron, Harris Dickinson, Jeremy Allen White. Önde: Holt McCallany

Ölümün Temsili ve Etin Konumu

Bir anlamda salt bir et olarak görülen bedenin film boyunca betimlenen konumu, dile getirilmesi güç hale geliyor. Gerçeklik kurgu ile buluştuğunda ise izleyicinin kendisini engebeli bir arazide bulması fazlasıyla mümkün. Fiziksel sınırların zorlanmasının spor alanında her zaman karşılaşılan bir yan konu olması filme unutulmuş olmasa da bastırılmış içsel bir temsil emanet ediyor. Zac Efron dışında karşımıza çıkan Harris Dickinson (David Von Erich), Stanley Simons (Mike Von Erich) ve Jeremy Allen White (Kerry Von Erich) gibi oyuncular ise spor tarihine yerleşmiş olan efsanevi ailenin bastırılmış özgün hikâyesini duygusal ve fiziksel kaçınılmaz gerçekler etrafında oldukça saydam bir şekilde yansıtıyor. Von Erich Ailesi’nin tarihsel arka planını bilen seyirciler için daha da fazla ağırlığa sahip olan The Iron Claw, bilinen aile dinamiğini ve figür yapılarını (anne figürü, baba figürü vs.) yıkan, gerçekliğiyle izleyiciyi yavaş yavaş bir çöküşün içine davet eden bir eser. Bireysel tatminkârlıktan ziyade bir başkası için fedakârlık yapmanın yoğun hissiyatı ile şimdi ve burada olanın mevcudiyetini yıkan Fritz Von Erich’in unutma değil bastırma yoluyla yakalamış olduğu temel gücün temsili Kevin Von Erich aracılığıyla oldukça hissedilebilir bir şekilde aktarılıyor. Zac Efron’un güçlü performansı bu anlatıyı desteklerken senaryonun yapısı bir savaşın kaçınılmaz lanetinin ağırlığını her daim seyirciye hissettiriyor.

Zac Efron

Dengesiz Dünyanın Sessiz Gözlemcileri

Fritz Von Erich’in bile kendi hırsının gözlemcisi olması filmde “başarı” kisvesi altında gizli bir özne yaratıyor. Ancak bu karakterin etrafını saran “aile” yapısı ortada başka sessiz gözlemcilerin de olduğunu adeta çığlıklar içinde haykırıyor. Özellikle Maura Tierney‘in canlandırdığı Doris Von Erich karakteri bu anlamda iyi bir temsilci olarak gösterilebilir. Ona eşlik edenlerden Mike Von Erich’in varlığı ise oldukça tanıdık bir gözlemci olarak bize göz kırpıyor. Öyle ki vazgeçme eyleminin bireysel sorgulama süzgecinden geçmeden zamanın akışı içerisinde kayıyor olması anlatının sistematik yapısında göze hiç çarpmıyor. Sadece güreş dünyasını değil aynı zamanda her spor dalının yaşatmış olduğu kabiliyet gerginliğini oldukça titiz bir şekilde sunan Sean Durkin, “kazanma” eyleminin soyut yüzeysel yanını olabildiğince duygu yükleriyle dolduruyor. Bu anlamda Harris Dickinson ve Stanley Simons’ın canlandırmış olduğu karakterler, filmin kompozisyonunda yeni katmanlar açması bakımından kilit noktadalar ve filme hayat veriyorlar. Buna rağmen film karakter odaklı herhangi satirik bir göndermede bulunmuyor, diğer bir deyişle olayların akışı düzleminde nötr olarak tanıklık yapan kamera, “suçlu” hissettirilmiş olmanın ağırlığını vermiyor. Buna rağmen film boyunca tarihin unutulmaz lanetine Von Erich Ailesi etrafında tanık oluyoruz. Film boyunca gösterilmeyen diğer Von Erich kardeşleri ise yönetmenin tercihiyle bağlantılı olarak filmin kompozisyonunda yer almıyorlar ancak aileyi güreş kategorisi dışında da incelediğimizde aile üzerindeki sonsuz karanlık bulutu görmek ne yazık ki hiç de zor değil.

Edimsel Gerginlik

Şiddet kaynağının doğrudan gösterilmediği, şiddetin tam anlamıyla etrafından dolandığımız The Iron Claw, fiziksel tüm zorluklara rağmen insan bedeninin ve zihninin tüm sınırlarının zorlandığı önemli bir gerçekliğe parmak basıyor. Bedensel olanın yanı sıra düşünsel düzlemde de büyük bir gerginliği soğuk bir şekilde yansıtan film, malzemesini kesinlikle duygulardan almıyor. Bunun yerine duyguları kavramsal maskelerin ardına itekliyor ve onları kendi ilaçlarıyla besliyor. Bu anlamda duygu olgusu, filmde bir anlamda başarının acılı yanlarını gizleyebilmek için kullanılan makyaj tozlarını andırıyor. Filmin müzikleriyle ilgilenen Richard Reed Parry, sağlam birer zemine ihtiyaç duyan anlar için etkin bir görev üstleniyor. Büyülü gerçeklik dünyası The Iron Claw’da Honoré de Balzac’ın Illusions perdues (Sönmüş Hayaller) yapıtını hatırlatırcasına tipik, göz kamaştırıcı bir düşüşün sonunda verilmiş bir ziyafete benziyor.

Burcu Meltem Tohum

İlgili okuma: The Nest: Suretleri Söylenemeyende Göstermek

Bir Cevap Yazın