CANDYMAN (2021) – Onların Mekânı Ölümün Diyarıdır

Filmi yöneten ve aynı zamanda senaryo yazım kadrosunda da yer alan Nia DaCosta’nın Candyman (Şeker Adamın Laneti, 2021) filmi alışılageldik yeniden çevrim (remake) yapımların önüne geçiyor. Hepsinden de önemlisi kesinlikle efsanenin ana maddesinden kendisini kurtarmak isterken kaynak sözcenin asıl mülkiyetinde mahsur kalma tuzağına düşmüyor: Candyman efsanesinin rastlantısal dünyasının olasılıklarından besleniyor. Hem yapımcı koltuğunda oturan hem de senaryo yazım ekibinde yer alan Jordan Peele, anlatıyı oldukça iyi bir şekilde merkezsizleştirerek yepyeni bir Candyman efsanesinin kapılarını aralıyor. Yine senaryo yazım ekibinden, yapımcı kadrosunda bulunan Win Rosenfeld’ın da daha önce Jordan Peele ile The Twilight Zone’un yeniden çevriminde çalışmış olması dikkat çekici. Orijinal efsanenin asıl yaratıcısı Clive Barker filme bizzat katkıda bulunmasa da, karakterleri ona borçlu olduğumuz gerçeği, yine oldukça derin bir atmosfer yaratımında özne görevi görüyor. Aynı zamanda karakterleri özgürleştiren benliğin dışında bırakılan birey-öncesi ve birey-sonrası tekillikler, filmin genel kompozisyonunda belirgin bir özgünlük yaratıyor. Serinin 1992 tarihli ilk filminin yönetmeni olan Bernard Rose’u ise bu filmde yine (doğal olarak) karakter yaratıcısı olarak görmek perspektifin yer değiştireceği noktada farkın farklılaşmasıyla, geçmişin ve henüz kendini gerçekleştirmeyen geleceğin ebedi dönüşünü ortaya koyuyor.

Yahya Abdul-Mateen II

Sadece Sen İnandığın Zaman Gerçek Olan Bir Efsane

Tüm korku efsaneleri gibi ancak inanıldığında gerçekliği kişiye çok daha ciddi bir şekilde yansıyan efsaneler Candyman’in ana mottosu niteliğinde. Ki bunun biraz daha bilime yakın versiyonunun psikolojide karşılığı olduğunu biliyoruz, placebo ilaçlar veya ilkel toplumlardaki tabular (tabuya yanlışlıkla karşı gelen kişinin sadece tabuya inandığı için korkudan ölmesi gibi) örnek verilebilir. Serinin ilk filminde Helen Lyle (Virginia Madsen) ile Candyman (Tony Todd) arasında ilk geçen diyalog kuşkusuz filmdeki tüm efsane yapısını bir açıklık ile buluştururken gerçeklik konusunun ne olduğu ile ilgili de akılları kurcalıyor. Freddy Krueger, Jason Voorhees ve Michael Myers gibi klasik korku filmlerinin popüler kurgu karakterleri arasında yer alan Candyman’in tıpkı diğer kurgusal karakterler gibi spesifik özellikleri var.

Bunlardan en önemlisi ise aynanın karşısına geçince adının beş kez (Betelgeuse‘u hatırlamamak çok zor) söylenmesidir. Onun gerçekliği ancak isminin söylendiği noktada kendini var edebiliyor. İsim bu noktada özne ya da yüklem olarak kendini gösteremiyor. Buradaki gerçeklikle bağ kurulan noktada isim konusu daha çok fiilen kuşatılmış olanın, daha doğrusu ifade edilebilenin ve ifade edilenin içini dolduruyor. Dolayısıyla Candyman’in cisimsiz olarak kendi efsanesinde yer etmesi kendisine sınır çiziyor. Bu anlamda bu efsanenin baş kurgu karakteri diğer korku filmlerindeki kurgu karakterlerin arasından sıyrılıyor. Öte yandan Candyman’in var olabilmesi sadece onu var edenle sınırlı kalıyor. Bu da akıllara Frankenstein anlatısını getirebilir.

Nathan Stewart-Jarrett & Kyle Kaminsky

Fiil, Dilin Zamansallığını Kuşatır

Clive Barker’ın The Forbidden adlı kısa hikâyesinden ortaya çıkan Candyman serisi fiziksel olarak ardışık bir zamana ait. The Forbidden, ilk olarak Barker’ın toplamda üç ciltten oluşan Books of Blood (1984–1985) adlı, içerisinde yazarın kısa hikâyelerinin bulunduğu derlemesinde yayımlandı. Paperhouse (1988) ile korku-gerilim türünde yeni bir alt tür doğuran Bernard Rose’un Barker ile olan çalışmasından ortaya çıkan Candyman (1992) korku türünün bilindik kıyılarına çizgiler çiziyor. Nia DaCosta’nın Candyman filmi ise bu çizilmiş olan çizgilerin içinde kendi tadında bir çember oluşturuyor. Şimdisiz, nesnesiz, şahıssız olarak ilerleyen tüm anlatı Nia DaCosta’nın evreninde tek-anlamlılığa olan bağlılığını koruyor.

Orijinal hikâyeyi karşısına almıyor, aksine kendini onun yanına koyuyor. Böylece filmi izlerken herhangi bir karşılaştırma refleksine de düşmüyorsunuz. Nia DaCosta, Candyman’i ayırt eden olguları silip çıkarmıyor, onu tekrardan olanaklı kılıyor. Onun hikâyesindeki yüzeyde olup bitenler statik bir oluşumdan çok yüzeyde birbirinden ayrılmış iki temel olarak mümkün kılınıyor. Belki bu noktada Fransız dilbilimci ve filozof Gérard Genette’in “palimpseste” kavramı hatırlanabilir, ancak 2021 tarihli Candyman, bilinçli bir şekilde ortaya konmuş bir palimpseste, asla kaza sonucu değil.

Yahya Abdul-Mateen II

Poetik Tanrının Sınır Çektiği Rüyalar

Clive Barker’ın orijinal kısa hikâyesinde Candyman, beyazperdede boy gösteren tüm Candyman serisi boyunca tasvir edilen ana karakterden çok farklıdır. Barker’ın Candyman’i uzun saçlı beyaz bir karakterdir. İlk Candyman’de (1992) görüyoruz ki serinin tüm ana karakter yapısını baştan aşağı değiştiren bir Bernard Rose dokunuşu var. Bu ilk Candyman’in 1990’lar Amerika’sının ruhunu ve şehir yaşantısının sınıf mücadelesi düzleminde var olan gerçek yüzünü Candyman portresi ardında bir ayna gibi, satirik bir dille anlatmış olması, Candyman’i bugün bulunduğu noktada daha da anlamlı bir konuma yerleştiriyor. Her ne kadar Barker’ın hikâyesinin özüne sadık kalınsa da Nia DaCosta da Rose gibi aynı yolun inşasına devam ediyor. Ben’in oluşumuyla özdeşleşen bu durum üst-benin onayını içe atma ve onu yansıtmanın yerine kullanır.

Teyonah Parris

Candyman’deki (2021) olayların günümüze uyarlanmış halindeki detaylar ve o detaylardaki derinlikler oldukça özenli bir şekilde hazırlanmış. Özellikle filmin açılış jeneriğinin orijinal Candyman’e yaptığı gönderme kesinlikle gözden kaçamayacak düzeyde, üstelik de alkışlanmayı hak eden bir seviyededir. Orijinal Candyman’e dışarıdan tanıklık eden biz izleyiciler her şeyi bulutlara yakın bir yerden izleriz, zemine asla inmeyiz. Bir nevi Tanrı gibi tepeden sanki olaylara etki edebilecek bir güçte ya da zemine inmek konusunda cezalandırılmış mitik bir karakter gibi statik bir şekilde olduğumuz noktada kalırız. Bu açılış sahnesi ise sinema tarihinin en dikkat çeken, etkileyici açılış sahneleri arasında yerini alır. Nia DaCosta’nın Candyman’in de ise bu sefer açılış sahnesinde zemindeyizdir. Şehrin koca binaları etrafında ezilmiş hissiyle tüm açılış sahnesi boyunca dolanırız. Şehir bizi içine almıştır ve bir nevi onun midesinde yuvarlanıyoruzdur. Bir bakıma, nesne olarak izleyici, id ve ben arasındaki gerilimi meydana getirir. Karşı karşıya geldiğimiz bu iki ayrıntı, boş derinlikte dolu derinlikleri yaratır. Kısacası 1992 ve 2021 Candyman’lerinin açılış jeneriklerini arka arkaya izleyip de “As Above, So Below” diye haykırmamak hayli zor.

İlk Candyman’in (1992) açılış jeneriğinden bir kare.

Önce Yalnız ve Kötü Nesneler İçselleştirilir

Bir şehir efsanesinin folklorik öğelere bürünerek artık şehrin içselleştirdiği bir olay şeklinde, tabiri caizse “paket halinde” nesilden nesle taşınması onu başkalaştırmaktan ziyade güçlendirir. Candyman artık ne şehir efsanesi ne de folklorik bir anlatıdır. O artık kendi mitinin baş kahramanıdır. Yalnızdır, kötüdür. Bir bakıma açık hedef gibidir. Bu açıdan ona yaklaşıp onun varlığını içselleştirmek kolaydır. Bu yalnızlık bağlantısı yalnız olanlar arasında o kadar güçlüdür ki filmin ana karakteri Anthony McCoy’un (Yahya Abdul-Mateen II) ilk Candyman (Tony Todd) ile bir bağ kurması ne doğrudan sorgulanabilecek bir şey olarak karşımıza çıkar ne de garipsenir. McCoy her ne kadar yoksul mahallenin kahramanı olmasa da kendi iç dünyasındaki yoksul mahallenin baş karakteridir. Bu da onu Candyman’nin hikâyesine yaklaştırır. Yahya Abdul-Mateen II, oynadığı karakteri kendi zihinsel otomatına dönüştürmeyi başarmış. Sadece zihinsel olarak değil aynı zamanda fiziksel olarak da Candyman’e dönüşümü ve kendinde hissettiği eksiklik artık onu bir karakter olarak bulunduğu derinlik seviyesinden alıp yüzeye, hatta yüzeyin bile üstüne çıkarır.

Filmin anlatısına ve çekimlerine, göndermelerine önem verildiği ölçüde karakterlere de oldukça önem veren ve onları özenle hazırladığı belli olan Nia DaCosta, 1992 yapımı Candyman’in bazı karakterlerini canlandıran oyuncuları kendi filmine misafir etmiş. Bunların arasında Candyman’i canlandıran Tony Todd’un da bulunması Candyman serisi takipçilerini oldukça mutlu etti. Ayrıca Anne-Marie karakterinin yine orijinal filmdeki Vanessa Williams tarafından (SPOILER tehlikesi: Filmi henüz izlemediyseniz bu iki ismi araştırmamanız tavsiye edilir) canlandırılmış olması sayesinde 2021 yapımı Candyman’in asıl hikâyesine sahip çıktığını ve sadece asıl olanın devamı niteliğinde bir anlatı ortaya koyduğunu görebiliriz.

Ayrıca şunu da eklemek gerekir ki Nia DaCosta, Candyman’in bu versiyonuna kendine özgü yenilik vuruşları da getirmiş. Bunun için filmde kullanılan grafik anlatımı sayabiliriz. Yönetmen 2020 yılında, üç dakikalık yine Candyman adında, 2021 filmini tanıtıcı tarzda bir animasyon yapmıştır. Filmin bu uzun metraj versiyonunda da, özellikle hikaye anlatımlarında yine animasyon ve gölge tiyatrosu öğeleri kullanması, görsel açıdan aklımıza 2019 yapımı Koko-di Koko-da filmini getiriyor.  

Nia DaCosta’nın 2022’de gösterime girmesi planlanan The Marvels adlı filminde de yer alacak olan Teyonah Parris’in varlığı için, Candyman’daki Brianna Cartwright rolüyle anlatının boyutunu katlandırdığını söyleyebiliriz. Hikâyedeki anlatı ile ana karakter arasında aracı konumda yer alan Brianna Cartwright, tüm hikâyenin filmin sonunda toparlanmasında kemik görevi görüyor.

Filmin müziklerini yapan Robert Aiki Aubrey Lowe ise konjonktürel tınılarla rahatsız edici anlatıyı beklenilen şekilde sarıp sarmalıyor. Onun filme katkıda bulunduğu modüler sentez, Candyman’in alt metnini biraz daha evrensel bir düzleme yerleştiriyor. İçinde bulunduğumuz çağın da çıkmazları sebebiyle kendisini her geçen gün besleyen ve büyüten Candyman miti, ölümümüzün diyarının hepimiz için eşit olduğunu işaret ederken aslında hepimizin de orada yaşadığını vurguluyor. Onun hikâyesi ise dilden dile, şarkıdan şarkıya, hikâyeden hikâyeye, filmden filme aktarıldıkça hâlâ aramızda yaşamaya devam edecek ve bir ayna niteliğinde bize cehennemî ölüm diyarımızı hatırlatacak.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın