LARS AND THE REAL GIRL: Soyuttan Somuta Bir Geçiş Masalı

Nancy Oliver tarafından yazılıp Craig Gillespie tarafından yönetilen 2007 yapımı Lars And The Real Girl filmi kendi dinamikleri çerçevesinde yürekleri ısıtırken aynı zamanda düşündüren ve sorgulatan örgüsüyle dikkat çeker. Ryan Gosling tarafından canlandırılan Lars, babasının ölümünden sonra erkek kardeşi Gus (Paul Schneider) ve onun eşi Karin’in (Emily Mortimer) evlerinin garajında yaşamaya başlar. Oldukça içe dönük ve insanlarla iletişim kurmayı tercih etmeyen birisidir. Her gün düzenli olarak işe gider ve pazarları da kilise ayinlerine katılır. Bunların dışında bir hayatı ve hayatında da kimsesi olmayan Lars hakkında Karin son derece endişelidir. Olabildiğince onu ailenin içine çekmeye çalışır ancak tüm bu çabaları yalnızca Lars’ın izin verdiği ölçüde gerçekleşir. Daha sonrasında internetten sipariş ettiği bir oyuncak bebek Bianca ile tüm bu durum tersine evrilir. Lars artık insanlarla iletişime geçen ve hayatına insanları almaya çalışan birisi haline gelir.

(soldan sağa) Paul Schneider, Emily Mortimer, Ryan Gosling

Lars’ın annesi onu doğururken vefat etmiştir ve Lars bu durumun yarattığı bir doğum travmasına sahiptir. Otto Rank’e göre doğum ilk anskiyetedir ve daha sonrasında gelişen tüm nevrotik haller bunun bir etkisidir. Sigmund Freud’un babayı merkezine alan düşüncesine karşıt Otto Rank anne ve doğumu merkezine alır. Lars, geceleri de garajda ışıkları kapalı bir şekilde oturur ve bu karanlık oda sembolünü Otto Rank şöyle açıklar:

“Hep aynı basit mekanizmaya sahip sayısız örnekle uğraşmak yerine, çocuk kaygısı için tipik bir durumu, karanlık odada (çoğu kez uyumadan önce yatak odasında) yalnız bırakılan çocuğun korkusunu ele alalım. Henüz ilksel travmanın yakınında bulunan çocuğa açıkça anne rahmindeki durumunu hatırlatır bu, ama önemli bir farkla: Anneden ayrılmış bulunduğunu bilmekte olan çocuk için rahim, karanlık oda ya da sıcak yatak tarafından sadece “sembolik” olarak ikame edilmiş görünür.” (Rank, 2017, s.32-33)

Lars için bu durum tam tersi şekildedir: Lars anne rahmindeki durumunu hatırlamaktan son derece memnun olan bir çocuktur çünkü annesi doğumunda vefat ettiği ve onunla olan ayrılmayı yaşadığı için bu ayrılığı sembolik olarak yadsımakta ve annesinin onun için ördüğü battaniyeyi her zaman yanında taşımaktadır. Bianca ile aynı evde kalmamasının sebeplerinden birisi de budur; Lars annesinin rahminde tek başına uyumak ister ve bu rahme bir başkasını almayı reddeder. Bianca ile beraber uyumak istediğinde ise erkek kardeşinin evinde bulunan annesinin odasında uyur. Bu durumda yine Lars annesinin rahmi olarak sembolleştirdiği garajdan Bianca’yı uzak tutar.

Lars haphephobia hastalığı olan birisidir ve insanların ona dokunmasından hoşlanmaz. Kendisine dokunulduğu vakit vücudunda büyük bir yanma hissi duyumsar. Bu da ona acı vermektedir. Haphephiobia genel olarak travma sonrası ortaya çıkabilen bir rahatsızlıktır. Lars’ın travmasını yeniden doğum travması ile ilişkilendirebiliriz. Annesinin dokunamadığı bir bedene başkalarının dokunmasından rahatsızlık duyduğu ihtimali oldukça yoruma açık bir konudur. Bu durum Lars’ın aynı zamanda anksiyete seviyesini de yükseltir. Böylesi bir durum içerisinde iken hayatına başka insanları alması da oldukça zordur. Bundan dolayı Lars kendisine bir oyuncak bebek sipariş etmiş olabilir midir veya insanlar neden anatomik bebeklere ihtiyaç duyarlar?

Dagmar (Patricia Clarkson)

Dr. Peter Kanaris bu durumu insanlar arasında iletişim sonrası oluşan geri dönüşlerin veya direkt olarak iletişimlerin bu bebeklerle olunduğunda ortadan kalktığı ve bazı insanların bunu son derece kolay buldukları şeklinde açıklar. Aynı şekilde sosyal anksiyetesi olan bireylerin bu tür oyuncak bebeklere daha fazla rağbet gösterdiğini de ekler çünkü bu bireyler genel olarak iletişimden kaçınırlar. Lars da bu şekilde hayatına birisini alma amacıyla ve diğerleri gibi olma isteği ile hayatına Bianca’yı alır ancak onunla iletişimi yalnızca kendisinin istediği şekilde ilerler çünkü Bianca’yı kafasında konuşturan yine kendisidir.

Margo (Kelli Garner)

Filmde beklenilenin aksine “kötü kişi” imajına uygun bir karakter yoktur. Herkes Lars’a yardımcı olmaya çalışan ve onun en az hasar ile bu durumdan sıyrılmasını ümit eden kişilerdir. Film bu yönüyle oldukça derin hisler yaratır izleyicide. Lars’ın sahip olduğu delüzyonel bozukluğu bir şekilde atlatması için ve bu atlatım sürecinde kendisini yetersiz hissetmemesi için Bianca’yı Lars’ın gördüğü gibi görmeye başlarlar. Lars ne zaman ki Bianca yerine Margo (Kelli Garner) gibi canlı bir kişiliği hayatına sokmaya karar verir o zaman Bianca’nın ölmesi gerektiğini düşünür ve kendisi kendi delüzyonunda onu öldürür. Bu şekilde her zaman üzerinde gezinen yas hayaletini de Bianca ile gömmeye cesaretli bir hale bürünür. Bu hali ile de tüm yas hayaletlerini evlerine gönderen Lars, çok istediği “erkek olma” potansiyeline de ulaşmış olur. Artık soyut olandan sıkıldığı, somut olana geçiş yaptığı yeni hikayesini yazmaya başlamaktadır.

Berfin Tutucu

  • KAYNAKÇA
  • Rank, Otto. (2017). Doğum Travması (S. Yücesoy, Çev.) – Metis Yayınları, İstanbul
  • Tourjée, Diana. (2016, 3 Mayıs). Why Men Love to Fuck Dolls. Erişim Tarihi: 3 Mayıs 2016.

Bir Cevap Yazın