“Televizyonda hiçbir şey yok!” Bu cümleyi ne kadar çok söylemişizdir. Çünkü doğru, çoğu zaman televizyonda pek bir şey olmuyor. Bazı zamanlar dışında! Örneğin 1971 yılında İngiltere’de TV izlemek büyük keyif: Bir kanalda muhteşem Upstairs, Downstairs (Yukarıdakiler, Aşağıdakiler) dizisi (1971-1975) diğer kanalda ise Terry Gilliam’lı, Michael Palin ve John Cleese’li dâhiyane Monty Python’s Flying Circus (1969-1974) programı.

İlkinde bir İngiliz aristokrat ailesinin malikânenin müstahdemleriyle olan gerçekçi ve insanı en hafif tabiriyle “bir hayli” düşündüren ilişkiler resmediliyor, diğerindeyse hem “goofy” (şapşal / sersem) özellikler barındıran, hem de inanılmaz derinlikli bir entelektüel altyapıya sahip bir güldürü programından bahsediyoruz, örneğin bir tarafta Alman, diğer tarafta Grek filozoflarla oynanan Almanya – Yunanistan futbol maçı skeci gibi.

ABD yakasında ise “TV’de pek de fena şeyler yok aslında” diyebilmek için 2000’lerin başına yolculuk etmemiz gerek: “Al Pacino’nun oturma odamda ne işi var!?” dedirten 6 bölümlük inanılmaz dizi Angels in America (2003), bunun yanı sıra Joss Whedon triosu Buffy The Vampire Slayer (1997-2003), Angel (1999-2004) ve sadece bir sezon yayınlanabildiği için anında kült statüsüne ulaşan Firefly (2002-2003) dizileri sayılabilir.

Tekrarları Türkiye televizyonlarında 1980’lerde, biraz da 90’larda ALACAKARANLIK KUŞAĞI adıyla yayınlanan THE TWILIGHT ZONE dizisi için ise, tarih olarak tüm bu “iyi diziler” silsilesinin 10 yıl kadar öncesine, 1959 yılına gitmemiz gerekiyor. Ve tabii ki dizinin yaratıcısına: Rod Serling.

Rod Serling’in onlarca madalyalı, başarılı askeri geçmişinden mi bahsedelim, ABD’nin ırkçı söylemlerinin tavan yaptığı 1950’li yıllarda ırkçılığa karşı mücadele ettiğinden mi, “tehlikeli” deneylere katılıp (bir keresinde önceki üç denemede üç deneğin de öldüğü bir Jet uçağı fırlatma koltuğu testine 4. denek olarak katılıp 1000 dolar kazanmışlığı var) ailesine bakmak için tam anlamıyla ölümü göze almasından mı, anime ve manga yazarlarını kıskandıracak düzeyde ilginç fikirlerle dolu yazarlık kariyerinden mi?

Biz bu sonuncusundan bahsedelim kısaca. Yazarlığından “ilk başlarda Hemingway’i taklit ediyordum ve yazdıklarımın çoğu ‘Hava çok sıcaktı’ cümlesiyle başlıyordu” diyecek kadar alçakgönüllü bir şekilde bahseden Serling, yazdığı senaryolarla kesinlikle döneminin çok ilerisinde bir entelektüel, önemli bir bilimkurgu yazarı ve sinema emekçisi.

Twilight Zone dizisi, 1959 ile 1964 arasında 5 sezon olarak yayınlandı. Toplamda 156 bölümden oluşuyor. Dizinin ana ekseninde tür olarak bilimkurgu bulunmakta, bazı bölümleri izlemeye “bu nasıl mümkün olabilir!?” nidalarıyla başlıyor, bazılarında ise senaryonun yetkinliği ve içeriği yazan kişinin bilgeliğine kendinizi teslim ederek arkanıza yaslanıyor ve keyifli bir 25 dakika geçiriyorsunuz. Son derece zengin bir içeriğe sahip olan diziden birkaç konu örneği:
- Her gece yaptığı gibi bara giden bir adam, birkaç kadeh içtikten sonra evine gitmek için bardan çıktığında 1930’lar nazi Almanya’sında olduğunu fark eder.
- Hiç kimsenin bulunmadığı, sakinlerinin sanki buharlaşıp gittiği bir kasabada bir insan yüzü arayan bir adamın başından geçenler ve sonunda herşeyin bilimsel olarak açıklanması.
- Bir sokak satıcısının gecenin geç saatlerinde satış yapmaya çalıştığı bir adam sayesinde bir çocuğun hayatının kurtulması, vs.

Örnekler çoğaltılabilir ama burada duralım, çünkü bu dizinin gerçek değerini anlamak için senaryosunu okumak veya özetine göz atmak değil, oturup izlemek, sizi düşündürmesine izin vermek lazım, naçizane.

Henüz 50 yaşındayken hayata veda eden Rod Serling’in anısı önünde, yazımızın konusu olan The Twilight Zone Setine bir göz atalım. En önemlisi elbette bu eski TV dizisinin hak ettiği Blu-ray muamelesine kavuşması. 25 Blu-ray’deki tüm bölümler dijital olarak elden geçirilerek yüksek görüntü kalitesine kavuşturuldu. Bunun dışında sette çok sayıda ekstra özellik bulunması da güzel bir artı:
- 80 sayfalık bir kitap
- 60 sayfalık bir dizi rehberi
- 2 adet Twilight Zone çizgiroman tıpkıbasımı
- 2 adet kartpostal, vs. vs.
Ayrıntılara bu adresten bakabilirsiniz.

Fiyat konusuna gelince, 1 £= 8 TL gerçeği göz önünde bulundurulunca durum pek parlak değil ne yazık ki. Özetle set 150 sterlin, yani 1.150 TL. Gümrük vergisi 200 TL, kargo da tahminen 125 TL olduğuna göre, bu güzel setin rafta durması için aşağı yukarı 1500 TL’yi gözden çıkarmak gerekiyor.
Hal böyle olunca sizlere iki farklı yorum hazırladık. Her iki yorumdaki görüşlerde de gerçeklik payı var bu arada, yanlış anlaşılmasın 🙂
POZİTİF GÖRÜŞ:
TV tarihinde kesinlikle baş köşede oturan, defalarca “en iyi yazılmış program” ödülü almış olan bir dizinin sınırlı sayıda üretilmiş, 25 disklik Blu-ray setinden bahsediyoruz, mutlaka koleksiyonunuzda olması gereken, tarihi bir set (60. yıl özel baskısı). Hem bu muhteşem dizinin 156 bölümü birden elinizin altında olacak, hem de bir daha bu fiyata asla bulamayacağınız bir sete kavuşmuş olacaksınız. Setin çok kısa sürede tükeneceğini (bkz. daha 2 hafta önce duyurduğumuz Suspiria Steelbook) hatırlatmamıza gerek yok herhalde.
NEGATİF GÖRÜŞ:
Öncelikle “60. Yıl Özel Versiyonu” dendiğinde aklımıza gelen ilk şeyin karton bir kutu içine dizilmiş 25 adet Blu-ray olmadığını itiraf edelim. Özel set ve ne yazık ki “özel fiyat” karşısında, beklentimiz biraz daha yüksekti. Görsel / işitsel içerikler dışında “elle tutulabilir” ekstra özellikler de pek doyurucu değil. Kartpostalların ekstra özellik olarak sunulması konusuna girmeyeceğim bile. Sonuç olarak elbette güzel bir set ama fiyat açısından aşağıdaki versiyonlar daha bir tercih edilesi sanki.
The Twilight Zone DVD Set (45 £)
The Twilight Zone Blu-ray Set (50 £)
Evet, sonuç olarak DVD olsun, Blu-ray olsun, bu dizinin fiziki kopyasını edinin veya edinmeyin, değişen pek bir şey yok: The Twilight Zone, bir sinemaseverin kesinlikle göz ardı edemeyeceği bir hazine. İzleyelim, izlettirelim.
The Twilight Zone’un üç farklı setine de bu adresten ulaşabileceğinizi hatırlatalım.

“THE TWILIGHT ZONE 60th Anniversary Edition” için bir yorum