Suhaib Gasmelbari‘nin yönettiği Ağaçlardan Bahsetmek, 2019 Berlin Film Festivali’nde en iyi belgesel ödülünü almasının yanı sıra Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu (FIPRESCI) Ödülü dahil birçok ödüle sahip bir belgesel. Filmde, askeri diktatörlüğün etkisi altındaki Sudan’da sinemayı yeniden halkla paylaşmayı hayal eden dört yönetmenin mücadelesini izliyoruz. Baskıcı rejimin yalnızca film çekmeyi değil topluluklara film göstermeyi de imkansız hale getirdiği Sudan’da ömürlerini filme adamış dört sinemacı Ibrahim Shaddad, Suleiman Ibrahim, Manar Al Hilo ve Altayeb Mahdi kısıtlamalara inat, ağaçlardan bahsediyor. Sinemanın, köklerini kurak toprağa salsa uçsuz bucaksız çölü yeşertebileceğini biliyor bu dört film aşığı; fakat çölün kuraklığından faydalanan bir hükümetin egemenliği altında her çabaları engelle karşılaşıyor.

Odak noktasına hükümetin baskısını değil sinemadan umudunu kesmeyen dört sanatçıyı koyan belgesel, film izlemenin bile politik bir eylem olabileceğini hatırlatıyor izleyiciye. Baskıcı rejimler için toplulukların bir araya gelmesi her zaman bir tehdit olarak görünür; rejimin bu korkusu sinema salonlarının da politik bir kararla kapatılmasıyla sonuçlanmış Sudan‘da. Bu konuda fikir ayrılıkları var, çünkü devlet sinemaları dolaylı yoldan kapamış. Akşam ezanından sonra sokağa çıkmak yasak olunca geceleri çalışan açık hava sinemaları çalışamaz hale gelmiş.

Ibrahim Shaddad, Suleiman Ibrahim, Manar Al Hilo ve Altayeb Mahdi‘nin açıkhava gösterimi yapmak için devletten izin almaya çalışırlarken başvurdukları kurumlar onları güvenlik güçlerine yönlendiriyor, sinemaların kapatılmasının siyasi bir karar olduğunu itiraf ediyor başvurdukları kurumlar da. Ömürlerini sürgünde geçiren sinemacılarımız zaten bunun bilincinde. Artık genç olmayan bu sinemacılar gençliklerinden, okul yıllarından, hayallerinden sakince bahsediyorlar, hayıflanmak yerine olup bitene gülebiliyorlar.

Bu dört sinemacı gençliklerinde Sudan sinemasını dünyada temsil etme hayalleri kurmuşlar, ‘Avrupa’da film okuyan ilk Afrikalı’ olmuş, Avrupa ile alay edebilen filmler yapmışlar. Ülkelerinin geleceği olmayı planlarken ülkelerindeki yönetim tarafından ömürleri boyunca mağdur edilmişler. Buna rağmen ülkelerine dönmüş, sinemayı canlandırmak için savaş veriyorlar. Bu hikaye bize bağımsızlık savaşının çok farklı kollardan yapılabileceğini ve sinemanın güçlü bir politik silah olduğunu gösteriyor.

1956 yılında İngiliz sömürgesi olmaktan çıkıp bağımsızlığını ilan eden Sudan 1958’de askeri darbeyle yeniden baskıcı bir rejimin egemenliğine girmiş, 1962’de iç savaşın başlamasından sonra 1964’te devrim olmuş; fakat demokrasi yeniden 1969’daki askeri darbeyle engellenmiş. Bu dört eski yönetmenin mücadelesini İslami cephenin orduyla beraber 1989’da yaptığı darbe rejiminin egemenliği altında izliyoruz. Onlar için her daim umut kaynağı olan sinemayı halkla paylaşmak iktidarın baskısından kurtulma yolundaki en güçlü silahları.

Filmde, karakterleri boydan gösteren ve uzun süren planlar gerçeklik hissine müdahale etmeden bizi karakterlerin arasına dahil ediyor. Onların eski büyük hayallerinin, film gösterimi kadar küçük görünen ama rejim tarafından imkansız hale getirilen yeni hayalleriyle yarattığı tezatlık, filmin özgün dili sayesinde dramdan çok mizaha dönüşüyor. Eski filmlerini ve tamamlayamadıkları filmlerin hazırlık belgelerini depoladıkları yerden çıkarıp hatırlarken geçmişle ve bugünle barışıklar. Yaptıkları sinema ömürleri boyunca onları devletle karşı karşıya getirmiş olmasına rağmen pes etmemeleri, devlet kurumlarının karşılarına çıkardığı engellerle eğlenebilmeleriyle ana akım filmlerin öğrettiği büyük kahramanlıklardan çok daha gerçek kahramanlıklar sunuyor bize.