Wong Kar-Wai’nin ilk uzun metraj filmi olan As Tears Go By (1988), yönetmenin bir sonraki filmlerini hikâye ve anlatım alt yapısı bağlamında fazlasıyla besleyen bir film. Tema olarak melodram kategorisine dahil edebileceğimiz bu ilk film, tam anlamıyla izlenimci bir bakış açısıyla çekilmiş ve gündüz düşü tarzındaki çekim açılarıyla operaya özgü bir destan yaratıyor. Hazzın farklı kategorilerine eğilen bir filmi temsil eden As Tears Go By, insanın en saf iç güdülerine odaklanıyor ve onları, geriye hiçbir şey kalmayana kadar kullanıyor. Hazzın bu kategorileri filmde fiziksel ve ruhsal olarak iki temele ayrılabilir; kimi zaman fiziksel olan ruhsal olanın sınırlarını birçok kez geçmiş oluyor. Bu da “cezalandırabilir” olanın etkin rolünü daha da destekler nitelikte. Sevilen, arzulanabilen olanın derinliğine bu ceza noktasında ulaşabilen ve ulaştığı halde arzu edilmiş olanın elde edilemez yanının imkânı eski mitleri akla getirir tarzda.

Klasik Bir Gangster Filminden Uzak
Ülkemizde 1990 yılında Ölüm Hesabı gibi ilginç bir isimle gösterime girmiş olan yapımda, var olmanın griliği altında ezilen tüm karakterler sinematik olarak içlerinde insanın doğasına dair kodlar barındırıyor. Wong Kar-Wai’nin sanat pratiğiyle birleşen bu kodlar canlılıklarını her bir sekansta koruyorlar. Atmosfer düzleminde, aralara izleyiciyi dinlendiren kesintiler yerleştiren yönetmen, melodramatik etkilerle bir nevi soluk alma noktaları oluşturuyor. Bir yandan şehrin karanlık yeraltı dünyasında koşturur, birbirini kovalayan aksiyon sahnelerine eşlik ederken diğer yandan filmin türünü yumuşatma gücüne sahip olan yan anlatıyla karşılaşıyoruz.

Ana karakterlerden Fly (Jacky Cheung), Wah (Andy Lau) ve Tony (Alex Man) filmin aksiyon kısmının temsilcileri olurken, yine Wah ve Ngor (Maggie Cheung) ise filmin melodram yükünü sırtlıyor. Neredeyse türler arası büyük bir oyun oynayan Wong Kar-Wai, görsellikte verdiği statik buhar görüntüsünün aynısını anlatısına da uyguluyor. Böylece en dengesiz gibi gözüken sinematografik kodlar kendi içinde bir tat yakalıyor. Klasik dövüş ve kovalamaca sahnelerinin bir anda sanatsal bir dışavuruma geçiş yapması, cehennemî bir ortamın cennet vaadi peşinde koşması tepeden tırnağa dikkat çekiyor.

Klasik dövüş ve kovalamaca sahnelerinin bir anda sanatsal bir dışavuruma geçiş yapması, cehennemî bir ortamın cennet vaadi peşinde koşması tepeden tırnağa dikkat çekiyor.
Sinematografi koltuğunda Andrew Lau’nun (Wai-Keung Lau) bulunduğu As Tears Go By’da anlatıya uygun biçimde ilerleyen bir kamera dili mevcut. Karakterlerin her biri kendi içinde kendi hikâyelerini aktarırken her birininki bir diğeriyle karşılaşmış olsa da hiçbir şekilde ortak noktada buluşmuyorlar. Bu da anlatıda da puslu bir hava oluşturuyor. Filmin sinematografi yanı bu anlamda hikâyelerle buluşuyor. Gece ve gündüzü birleştirmek gibi statik bir amaçtan uzaklaşılırken, asıl gaye onları olduğu gibi birbirinden olabildiğince uzakta tutmak şeklinde kendini gösteriyor. Görünüşte alakasız duran görüntülerin, merak uyandıran dövüş ve takip çekimlerinin birbirleriyle olan ilişkisi yönetmenin sonraki filmleri için prototip nokta atışları kıvamında. Özellikle Ngor’un kâğıttan uçakla olan çekimleri akıllara doğrudan Chungking Express (1994) filmini getirebilir. Bu da yönetmenin filmler arası olay örgülerinde ortaya koyduğu uyumun kendine özgü bir yansıması.

Suç ve Cezanın Hayal Kırıklığına Uğratan Cazibesi
Wong Kar-Wai’nin neredeyse tüm filmlerinin sanat departmanında bulunan, aynı zamanda filmlerin prodüksiyonuyla da ilgilenen William Chang’ı As Tears Go By’da tekrar görüyoruz. Filmin prodüksiyonu bir nevi animevari düzlemde hazırlanmış. Özellikle karakterlerin mekân değişikliği yaptığı noktalarda 60’ların Hong-Kong’uyla karşı karşıya kalınırken diğer yandan da görsel açıdan anime-manga parodisi ile karşılaşmak mümkün. Buna ek olarak 1990-2000’lerin bilgisayar oyunlarının görsel etkileri de yine filmin dinamiğine sinmiş olan bir kamera dilini çağrıştırıyor. Bu da filmi izlerken bölümlerine ayrılmış, estetize edilmiş reklam formatlarını akla getirebilir. Öte yandan yönetmenin bu açıdan birtakım eleştiriler aldığı düşünülürse As Tears Go By’ın deneysel bir yanı olduğunu da ekleyebiliriz.

Ancak ilk film olarak bu deneysel sayılabilecek dokunuşlar, sonrasında Wong Kar-Wai’nin Fallen Angels (1995) ve Happy Together (1997) filmlerine oldukça olgun bir şekilde yerleşmiş. Yönetmenin tercih ettiği teknik dokunuşlar onun hikâye anlatıcılığına doğrudan ve etkin bir biçimde sirayet ettiğinden, yüksek düzeyde bir ahenk olduğu tartışma götürmez. Filmin senarist koltuğunda yönetmenin yanı sıra Jeffrey Lau’yu görüyoruz. Kendisi Wong Kar-Wai’nin sonraki filmlerinde de karşımıza çıkıyor. Filmin diyalogları her ne kadar birçok oyuncunun repliklerinde hayat buluyor olsa filmin geneline yayılan yalnızlık durumu, diyalogu bir anlamda yalnızlığın monoloğu haline getiriyor.

Wong Kar-Wai, As Tears Go By ile acıyı yansıtmanın hemen her yolunu deniyor ve elindeki araçları tamamen bu eyleme yönlendiriyor. Her sekansta acının başka bir formunu bulmamız için açık kapılar bırakıyor. Öyle ki bir noktadan sonra asıl amacın salt bir mutluluğa ulaşmak olmadığının farkına varıyor, bir anlamda mutluluğa ulaşmanın yollarını unutuyoruz. Yönetmen karakter aracılığıyla sekanslar boyunca izleyiciyi farklı mekânlara alıştırıyor ve bu mekanlar bir süre sonra tanıdık geliyor. Karakterlerin mekânlar arasındaki aşırı devinimi rahatsız etmekten çok uzakta kalıyor. Wong Kar-Wai filmlerinin geneline bakıldığında yönetmenin uzamsal bir problemi olduğunu görürüz çünkü bir karakter hiçbir zaman tam olarak bulunduğu mekâna ait değildir.

Bu durum doğrudan bir aidiyet sorunsalının ışığını yakmaz, aksine mekânlar arasındaki bu problem, mevcut acının unutulma ve onun parçalanması noktasında en büyük etmenlerden biri haline gelir. Acı, sevinç, özlem ve arzunun tavan yaptığı As Tears Go By, en hafif tabiriyle bu duygu durumlarının hepsini yormak konusunda uzman bir film. Buna ek olarak bu duygu durumlarıyla bizi taze taze tanıştırmayan Wong Kar-Wai, hepsini yorulmuş, yıpranmış vaziyette önümüze uzatıyor. Bu da gösteriyor ki avuçlarımızın içine, olur da düşerse sadece bir mutluluğun son kullanma tarihi geçmekte olan bir duygu durumu düşecektir. Tıpkı karakterler arasındaki çatışmaların, bir nevi suç ve ceza yöntemiyle birbirlerine ulaştırdıkları mesajların cazibelerinin yitirilmiş olması gibi. Öte yandan bu olaylara tanıklık etmeye başladığımızda, olaylar zaten çoktan başlamıştı.

Beni Vurdun Çünkü Ölmemi İstiyordun
As Tears Go By, başından sonuna değin ölüme dair bir güzelleme edasında. Öyle ki ölümün eylem olarak kendine bir vücut bulması ve kendini göstermesi hayli vakit alıyor. Yüzünü uzun süre göstermiyor ancak onun arzusu, yüzeye çıkmak için sürekli direnç halinde. Zaman zaman kamera dilinde kullanılan çok düşük mercek, hikâyenin anlatım kronolojisindeki mesafeyi açan türden. Wong Kar-Wai filmlerinde ışık kullanımının önemi As Tears Go By’da, yönetmenin hemen ilk filminde olgunlaşmaya başlamışken filmin girişinde şehrin ışıklarına ve televizyonun simülasyona eğilimli ağına takılıyoruz. Burada karşımıza çıkan birçok ekran figürü filmin hikâye geçişlerine uygun bir takip radarı niteliğinde.

Arzu, aşk ve ölüm korkusunun yollarının defalarca kesiştiği film, tıpkı kameranın takip ettiği aksiyonun hızlıca başlayıp sonlanması gibi akışta dengede duramıyor. Bu da filme kontrast anlamında bir zenginlik katıyor. Bu dengesini bulamayan durumlara trajik kesişmeler de diyebiliriz. As Tears Go By’da emin olabileceğimiz bir şey varsa o da Wong Kar-Wai’nin ekibine de sürekli hatırlattığı gibi, düşmek konusunda özgür olduğumuz ve dilediğimizce düşebileceğimizdir çünkü düştüğümüz yer Wong Kar-Wai’nin ağı olacaktır. Hiç tuzağı olmayan ağı özel kılan ise ne kadar derine düşersek düşelim her zaman bir çıkış noktasının mevcut olması.

Çok yetkin ve yardımcı bir yazı olmuş, elinize sağlık..