CORSAGE: Mazide Kalan Bir Yaşam Biçiminin Son Demleri

Avusturya İmparatoriçesi ve Macaristan Kraliçesi Elisabeth’in (1837-1898) yaşamından bir yılı (tam olarak 1878) kurgusal olarak beyazperdeye taşıyan Corsage (Korsaj, 2022), nedense eleştirmenlerden tarihsel düzlemde negatif eleştiriler aldı, halbuki Sofia Coppola’nın 2006 tarihli Marie Antoinette garabetine yöneltilen tek eleştiri, “yenilikçi” olmasıydı. “Nedense” dememin bir diğer sebebi de, filmin İmparatoriçe Elisabeth’in 44 yıl süren hükümdarlığından sadece bir yılı, o da kesitler halinde, son derece kişisel bağlamda, kraliçenin tarihsel belgelerden öğrenilemeyecek yönünü beyazperdeye taşıması, dolayısıyla yapıma “dönem filmi” demek için elimizde fazla veri yok gibi, bu durumda neden eksiksiz bir gerçeğe uygunluk arayışına girildi, anlamak zor. Filmin yönetmen koltuğunda oturan Marie Kreutzer dahi, İngiliz Sight and Sound dergisinin Mart 2023 sayısına verdiği röportajda şu cümleyi kullanıyor: “Dönem filmi çekmek istemedim, zaten dönem filmlerini hiç sevmem”.

Vicky Krieps & Florian Teichtmeister

İlginçtir ki derginin aynı sayısında, röportajdan sadece birkaç sayfa önce yer alan Corsage eleştirisinde sessiz sinema araştırmacısı Pamela Hutchinson, gerçekte İmparatoriçenin filmdeki gibi ölmediğini, rock müzik dinlemediğini, elinin orta parmağını kaldırarak kaba jestler yapmadığını, bu yüzden de filmin gerçekleri yansıtmadığını (!) söylüyor. Hatta ardından filmdeki, yine gerçek hayattan alınmış olan Louis Le Prince karakterinin amatör film makinesinde gerçekte plastik değil, kağıt film şeritleri kullanıldığından bahsediyor. Dediğimiz gibi, “gerçeğe uygunluk” veya “tarihsel tutarlılık” etrafında küçük bir fırtına koparıldı, ne var ki filmin, İmparatoriçe Elisabeth’in son derece kişisel yaşantısı ve kimseyle paylaşmadığı duyguları, düşünceleri çerçevesinde, yani tarihsel olarak gerçekliğinden asla emin olamayacağımız, hatta sağlamasını dahi yapamayacağımız olgular etrafında şekillendiği ayrıntısı gözlerden kaçmış gibi. Sözü daha fazla uzatmadan konumuza dönelim.

İmparatoriçe Elisabeth’in nadir fotoğraflarından (Emil Rabending, 1867).

Marie Kreutzer yönetimindeki Corsage filminin en büyük artılarından biri, İmparatorluk, Kraliyet ve genel anlamda aristokrasinin bitişini çok şiirsel bir şekilde beyazperdeye yansıtmış olması. Sinematografi ve film duyumu kavramları söz konusu olduğunda da bence Kreutzer çok güzel bir iş ortaya çıkartmış, birçok çekim açısı, gözlerimiz önünden kaybolur olmaz kendini hemen özlettiriyor. Filmin diğer büyük artısıysa, hiç şüphesiz oyuncu Vicky Krieps. Lüksemburg doğumlu Krieps, İmparatoriçe rolünde adeta devleşiyor ve gerek minimal yüz jestleri gerekse oyunculuğuyla rolün hakkını fazlasıyla vererek neredeyse tüm filmi sırtlıyor. Filmin konusundan kısaca bahsedelim, 1877’nin sonunda 40 yaşına basan Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth’in, takip eden yıldaki yaşantısı, yakın çevresiyle (kocası, oğlu, hizmetçileri) olan ilişkileri ele alınıyor. Yukarıda da dediğimiz gibi kurgusal düzlemde hayata, kocasıyla ilişkisine, aristokrasiye bakışı ve benzer konulardaki kişisel görüşlerine yer verilmiş. Dolayısıyla birkaç istisna dışında kıyafetler, saç ve makyaj gibi çoğu ayrıntı döneme uygun olsa da, Corsage için tam anlamıyla bir “dönem filmi” demek zor.

Florian Teichtmeister & Vicky Krieps

“Korse” Konusu

Filmde korse kavramı İmparatoriçenin belini ince göstermek için çok sıkı bir şekilde giydiği bir aksesuar olarak yerini almış ve tabii ki bu giyimi, mecazi anlamda kendisini sıkan hayat ve üzerinde baskı kuran kraliyet çevresi bağlamında ele alabiliriz. Ne var ki yedinci uzun metrajına “Korsaj” adını vermiş olan yönetmen Kreutzer de, tabiri caizse çiçeği burnunda bir sanatçı değil. Dönem filmlerini sevmediğini söylese de, “Sissi” lakaplı Avusturya İmparatoriçesi ve Macaristan Kraliçesi Elisabeth hakkında tarihsel düzlemde hayli bilgi sahibi olduğu aşikar. Elisabeth’in ölüm sebebi, filmdekinin aksine, aslında bir cinayet. 10 Eylül 1898’de, İmparatoriçe 60 yaşındayken Cenevre’de (İsviçre) incognito olarak bir gemiye binmek üzereyken, ismi lazım olmayan bir anarşist tarafından bıçaklanır. Katilin kullandığı alet bıçak değildir aslında, ondan çok daha ince ve çok daha sivri olan bir iğne eğesidir (makine iğnelerine delik açmak için kullanılan bir alet) söz konusu olan.

Vicky Krieps & Jeanne Werner

Ve Kraliçe yine çok sıkı bir şekilde giydiği korse nedeniyle, bu incecik, neredeyse cerrahi müdahalenin kalbini deldiğini net olarak anlamaz bile, hatta yardımcısıyla beraber 90 metre kadar yürüyerek gemiye bile biner. Korse nedeniyle, doğru dürüst kanama gerçekleşmez. Gemide kısa süre içinde hayata gözlerini yumacaktır. Bu kadar ayrıntı verme nedenimiz, korsenin bir anlamda Elisabeth’in ölümünü hızlandırmış olması. Belki korse giymiyor olsa kanama hemen fark edilebilecek ve kısa sürede müdahale edilebilecekti, ancak polis kayıtlarına göre iğne eğesinin saplanmasıyla İmparatoriçenin bilincini tamamen kaybetmesi arasında neredeyse 30 dakika bulunmakta. Dolayısıyla Elisabeth’in öldürülmesiyle ilgili az çok bilgiye sahip olanlar filmin başlığındaki dokunaklı göndermeyi de hemen yakalamıştır şüphesiz. Artık miadını doldurmuş olan aristokrasinin beyhude ayakta kalma çabalarına alet olmaktan kaçınamayan Elisabeth’in hem mecazi hem de gerçek anlamda sonunu getirir hergün giydiği ve hizmetçilerine “daha sıkı” diye tembihleyip durduğu korsesi.

Jeanne Werner & Katharina Lorenz

La Belle Époque

Fransa ve Avrupa özelinde 1870 sonrasından 1914’e yani I. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar olan dönem, hemen hiç savaş yaşanmadığı için tarihçilerce Belle Époque şeklinde adlandırılır. Corsage özellikle bu dönemin altını çizmese de, modern İngilizce şarkılar dışında filme hakim olan sessizlik, bazı sahnelerdeki ağırlık ve hem atmosfere hem de oyunculuklara yansıyan ağırbaşlılık, bu savaşsız, durağan dönemin izlerini taşıyor kesinlikle ve en önemlisi de bu dönemin bir anlamda amaçsızlığını izleyiciye de aktarabiliyor. Bu yapıyı aristokrasinin ve imparatorluğun sona eriyor olması gerçeğine bağlaması ise, aynı zamanda senaryoyu da yazmış olan yönetmenin en büyük başarılarından. Kraliçe ile oğlu arasında esprili olarak dile getirilen “imparatorluğun sona erdiğini babam duymasın” cümlesi tüm olan bitenle ilgili olarak son derece manidar bir ağırlığa sahip. Dediğimiz gibi bu hissi, yani biten bir dönemin, tam da o dönemin başrol oyuncuları üzerindeki etkisi, kral ve kraliçenin aristokrasi temelindeki resmî varlıklarının anlamsız hale gelmesi gibi duygu durumlarını seyirciye aktarabilmek pek kolay değil.

Krieps ile yönetmen Marie Kreutzer, bir etkinlikte.

Bu noktada yan rollere, özellikle de İmparatoriçenin yardımcılarını, yakın çevresini canlandıran kadın oyunculara şapka çıkartmak gerek: Fanny Feifalik rolündeki Alma Hasun, Ida Ferenczy rolündeki Jeanne Werner ve Marie Festetics rolündeki Katharina Lorenz, kraliçeyi canlandıran Vicky Krieps ile inanılmaz bir kimya tutturmuşlar. Bu elbette tesadüf değil, makyözlerin ve özellikle de kuaförlerin, kostüm departmanının büyük başarısı söz konusu, ne var ki tüm bu eklemelere rağmen oyunculuklar yüksek kalitede olmasaydı böyle bir kimya tutturmak mümkün olmazdı. Özellikle filmin sonlarına doğru gemide, yukarıda adı geçen karakterlerin pruvadan ufka doğru bakarken yüzlerine vuran sert rüzgar, tam da Fransa Kralı 15. Louis’nin “Benden sonra tufan” sözünü hatırlatıyor. Gemi çalışanları da uyarıyor kraliçeyi hatta: “Fırtına yaklaşıyor!”.

Alma Hasun, Katharina Lorenz, Jeanne Werner, Vicky Krieps

Evet fırtına yaklaşıyor, Belle Époque ve kraliyet dönemi sona eriyor ancak geride kalanların yapacağı hiçbir şey, saklanabileceği hiçbir yer yok. Zamanın ve uzamın içinde, kendi varlıklarının, sahip oldukları konum ve unvanların anlamsızlığı içinde yitip gidiyorlar. Bu açıdan Corsage’ın sonunu da De Sica’nın Milano Mucizesi’ni veya Tarantino’nun Bir Zamanlar Hollywood’da… filmini bitiriş şekillerine benzetiyorum biraz: Hiçbiri gerçeğe dayanmıyor ancak o anda, o mekanda, o şartlar altında beyazperdedeki karakterin o şekilde davranmaktan başka bir seçeneği yok, üstelik seyirciyi de hem entelektüel hem de beklenti anlamında doyuran bir hamle bu. Yazımızı Vicky Krieps’in oyunculuğunun sizi alıp götüreceğini hatırlatarak sonlandıralım. Oyuncunun ünlü yazar Ingeborg Bachmann’ı canlandırdığı, yönetmenliğini Margarethe von Trotta’nın yaptığı en yeni filmini de sabırsızlıkla bekliyoruz.

H. Necmi Öztürk

Bir Cevap Yazın