Ford v Ferrari / Le Mans ‘66

James Mangold’un, 1966 Le Mans yarışında Ford ile Ferrari firmalarının üstünlük mücadelesini konu edinen son filmi Ford v Ferrari, bu yılın sürprizlerinden ve gösterim tarihi açısından da adeta bir yılbaşı hediyesi. Sürpriz olarak niteleme sebeplerimizden biri, filmin ana konusunun genel kitleye hitap etmemesi. Kişisel olarak benim bile ilk tepkim yavan bir “yarış filmi, hadi bakalım” olmuştu. Diğer bir sebep ise filmin türü; “yarış filmi” olarak niteleyebileceğimiz filmler, finalinde büyük bir zaferin yattığı, altyapı olarak da adrenalin dışında pek bir şey vaat etmeyen filmlerdir dersek abartmış olmayız, bu söylediğimizin devasa bir genelleme olduğunu da unutmadan.

Öte yandan gerek oyunculuklar gerekse konunun işleniş tarzı, sunulan atmosfer ve yarış sahnelerinin çekimlerindeki ustalık bakımından Le Mans ’66, kesinlikle bu yılın en iyi filmleri arasında yer almayı hak ediyor. Yönetmen koltuğunda James Mangold’un oturması bu başarının en büyük nedenleri arasında elbette, yukarıda da söylediğimiz gibi, filmi “sürpriz” olarak niteleme sebebimiz Mangold değil asla. Zira tesadüfen tam da bu yazının yayınlandığı 16 Aralık tarihinde 56. yaş gününü kutlayacak olan yönetmenin geçmişine baktığımızda, oldukça sağlam yapımlar görüyoruz:

  • Heavy (1995)
  • Cop Land (1997)
  • Girl, Interrupted (1999)
  • Walk The Line (2005)
  • 3:10 to Yuma (2007)
  • Logan (2017)

Filmin konusunu kısaca vermeden önce, nedir şu Le Mans denilen yarış, hemen açıklayalım: 1923 yılından beri Paris’in güneybatısında, başkente 200 km mesafedeki Le Mans kentinde düzenlenen ve aralıksız olarak tam 24 saat süren bir spor otomobili dayanıklılık yarışı, orijinal adıyla 24 Heures du Mans. Tarihinde 1936’da (Büyük Bunalım) ve İkinci Dünya Savaşı dönemi ve sonrasında (1940-1948) olmak üzere toplamda 10 kez iptal edilen yarış, halen aralıksız devam etmekte. Bu yılın, 2019’un galibi Toyota ekibi.

Yarışın amacı, 24 saat sonunda en fazla kilometreyi yapan aracı / ekibi ödüllendirmek. Yönetmen Mangold’un bir röportajında da söylediği gibi, 1966 yarışının yapıldığı parkurdan günümüzde eser yok, dolayısıyla neredeyse her yıl irili ufaklı değişikliklere uğrayan parkur üzerinden bir ortalama çıkartmak gerekirse, arabalar aşağı yukarı 5000 km’lik bir mesafeyi kat ediyorlar, diğer bir deyişle Dünya’nın çevresinin 8’de biri.

Hem bu parkur değişiklikleri hem de gelişen teknoloji nedeniyle erişilen en yüksek hız farklılık gösteriyor, yine de rekor 1988 yılına ait, Roger Dorchy saatte 405 km’lik hıza ulaşmış, parkurdaki düzlüklerin fazlalığı nedeniyle. Öte yandan filmdeki Carroll Shelby’den alıntı yapacak olursak, “Le Mans sadece hızla ilgili değil”. Her yıl yaklaşık 60 ekibin / arabanın katıldığı yarış, haziran ayında bir cumartesi günü saat 16:00’da başlayıp ertesi gün aynı saatte sona eriyor. Başlangıç saati 2009’dan bu yana 15:00’e çekilmiş durumda.

Filmin konusu olan 1966 yılındaki Le Mans, Ford ekibinin ilk kez yarışlara katılarak, önceki beş yılın yarışlarını arka arkaya kazanan Ferrari ekibinin saltanatına son verdiği yarış olarak tarihe geçti. Film elbette sadece bu mücadeleyi değil, aynı zamanda otomobil sektörünün nasıl işlediğini, perde arkasında neler yaşandığını ve en önemlisi, Christian Bale tarafından canlandırılan Ken Miles’ın arabalara olan sevgisini de anlatıyor.

Filmin kadrosu kesinlikle baş döndürücü, ama Christian Bale’e ayrıca hayran olduk, günümüzde gerçekten de Daniel Day Lewis kulvarında ilerleyen nadir oyunculardan. Matt Damon “her zamanki gibi”, yani hiç de fena değil elbette. Bu iki ana karakter dışında yan roller apayrı bir konu çünkü yine çok başarılı oyuncularla çalışmış Mangold: Belki en çok Walking Dead dizisinden tanıdığımız Jon Bernthal, başarılı oyuncu Josh Lucas, Henry Ford II rolünde Tracy Letts ve tabii ki Ken Miles’ın hayat arkadaşını canlandıran Caitriona Balfe, hepsi harika performanslar sergiliyorlar.

Filmin çekim aşamaları da bence hem yönetmen hem de devamlılık sorumlusu, kameramanlar, ışıkçı, görüntü yönetmeni, hatta setteki herkes için kabus gibi olmalı, çünkü 152 dakikalık filmin neredeyse üçte birini kaplayan Le Mans yarış sekansı, iki ayrı eyalette çekilerek bir araya getirilmiş! Pit stoplar ve yarışın başlangıç ile bitişinin filme alındığı bölümler California’daki bir havaalanında, yarış arabalarının ayrıntılı çekimlerinin yapıldığı parkur sahneleri ise Georgia eyaletinde çekilmiş.

Dolayısıyla iki ayrı çekim bir araya getirilirken hangi arabanın nerede olduğu, arabaların genel olarak konumları, virajın açısı, arabalardaki kir düzeyi, günün hangi saatinde çekim yapıldığına bağlı olarak her sahnedeki ışığın oranı, gölgeler, yani kısacası her şeye dikkat edilerek bu iki ana çekim post-prodüksiyonda bir araya getirilerek tutarlı bir bütün oluşturulmuş. Her çekim günü sonunda diğer bölgeden gelen çekimler kontrol edilerek aşama aşama devam edilmesi de cabası.

Kısacası inanılmaz bir emek sonucu ortaya hem dokunaklı, hem adrenalin yüklü, aynı zamanda insani yönü kuvvetli, altyapısında da güzel bir felsefenin yattığı, başarılı oyunculuklarla taçlandırılmış bir film çıkmış. Sözü daha fazla uzatmadan arabalara ilgi duyan duymayan herkese tavsiye edelim. Şimdiden iyi seyirler.

H. Necmi Öztürk

Bir Cevap Yazın