İKSV’nin Ocak Seçkisi’ndeki festival filmleri incelemelerimize tam gaz devam ediyoruz. Bu sefer konumuz 200 Metre (200 Meters, 2020). Filistinli yönetmen Ameen Nayfeh’in Filistin coğrafyasında gelişen sorunları aktarmaya çalıştığı, oldukça içten bir yapım olan 200 Metre, farklı farklı festivallerden pek çok ödülle ayrıldı. Filistin’in sesini sinema endüstrisinde gitgide daha da fazla duyurmaya başladığının bir başka göstergesi olan bu film, bir adamın insan eliyle konulmuş sınırlar sebebiyle ailesinden ayrı kalışına ve yaşadığı problemlere odaklanıyor. Filmin merkezinde tabii ki Filistin ve İsrail sorunları var. Filmin başrolü Ali Suliman baba karakterini (Mustafa) canlandırıyor ve bizce muhteşem bir performansa imza atıyor. Tüm sıkıntısını, gerginliğini, ailesini koruma çabasını karakterin yüzünden okuyabiliyoruz. Seyircinin filmin içerisine girebilmesindeki en büyük destekçilerden bir tanesi kesinlikle Suliman’ın performansı diyebiliriz.

Mustafa ailesine hem çok uzak hem de çok yakın bir yerde yaşayan bir inşaat çalışanıdır. Ailesinin oturduğu evi kendi balkonundan rahatlıkla görebilmektedir ancak onlara istediği zaman ulaşamaz zira arada geçilmesi gereken bir duvar vardır. Duvarın öbür tarafında oturma izni almayı reddeden Mustafa, her gece ailesiyle ışık yakıp söndürmek suretiyle konuşur. Eşi Salwa (Lana Zreik) kendi yanına taşınması için Mustafa’ya ısrar etse de o inatçı bir adamdır ve kendi bildiğini okur. Para kazanabilmek uğruna, ciddi ağrıları olmasına rağmen inşaatlarda çalışmaya devam eder, eşini ve çocuklarını fırsat bulabilirse ancak görür.
Filistin’e Dair, Filistin’in İçinden
Yalnızca çalışmak için duvarın öbür tarafına geçme izni olan Mustafa bir gün kontrolden geçemez ve duvarın kendi yaşadığı kısım olan bölümünde adeta mahsur kalır. Hem işini kaybeder hem de çocuğuna çarpan otomobilin haberini almasıyla yıkılır. Çocuk hastaneye kaldırılmıştır ancak Mustafa o tarafa geçemez. Mustafa çocuğuna ve eşine ulaşmanın yollarını ararken biz de onunla birlikte bir yolculuğa çıkarız ve türlü türlü insanla tanışır, manzaralara eşlik ederiz. Böylelikle kısa da olsa bir “Filistin hikâyesine” giriş yapmış, bu hikâyeye dokunmuş oluruz.

Mustafa ailesinin yanına -başka çare olmadığı için- kaçak yolla gitmeye karar verir ve fahiş fiyatla da olsa bunu kabul etmek durumunda kalır. Onu ailesine ulaştıracak servis bir türlü yola çıkmaz, telefonlar çekmez, şarjlar biter ve şarj aleti bulunamaz… Filme bu ve bunun gibi pek çok “iletişim eksikliği ve ulaşamama” teması hâkim. Servise genç bir çocuk ve bir çift de gelir. Sözünü ettiğimiz bu çifti de Anne adında Alman bir kadın (Anna Unterberger) ve Filistinli bir erkek oluşturmaktadır. Bu kadın Filistin’i ve orada olanları kameraya almak istediği için katılmıştır aslında bu yolculuğa. Sonunda bu grup yolculuğa çıkar ve yolculukta bazen ufak tefek, bazense oldukça ciddi sorunlar yaşanır ve çeşitli karakterler ele alınır. Aslında bu yolculuğa dair şöyle bir özet çıkarmak mümkün: Filistin’e ve onun insanlarına, bu insanların dertlerine dair kısa kısa görüntüler sunar bu yolculuk. Servis içindeki tiplemeleriyle ve yolculuk temasıyla bu sahneler adeta kültürel birer öge niteliğini taşır.

Birinin İlhamı, Başkasının Dramı
Alman Anne’in bazı şeyleri -aslında neredeyse gördüğü her şeyi- kameraya almak istemesi, onun için buranın bir belgesel niteliği taşıması belki de genel bir eleştiridir diye düşünmeden edemiyoruz. Filistin ve orada yaşananları yalnızca dökümanlaştırılıp sunulacak birer öge gibi görmek, hatta belki de turistik şekilde bakmak yönetmene göre yanlış bir davranış olabilir. Zira bu sahnelerde Anne’e ve her şeyi kameraya alma tutkusuna karşı tepki göstermeye ve bunu itici bulmaya itiliyoruz. Ne var ki zaman ilerledikçe Anne’e karşı ısınıyor, onun duvarın öbür tarafına geçme isteğinin yalnızca belgeselle alakalı olmadığını öğreniyoruz. Yine ana karakterimiz olan Mustafa’ya dönecek olursak, onun servisin adeta “ağabeyi” gibi davranması ve her şeye, Anne’in İsrail kökenli olmasına da oldukça objektif yaklaşması onun filmdeki “baba” rolünü perçinliyor, kendisini ailesine adamış olduğunun altını çiziyor. Çünkü karakterin kendi ailesiyle alakalı olmayan hareketleri bile, filmde asıl vurgulanmak isteneni ve onun ailesiyle olan bağını destekliyor.

Yolda bazı aksilikler yaşayan grup kendi içinde de çatışıyor ve zamanla macera için duvarın öbür tarafına gitmek isteyenlerin -en azından en başından durumu böyle yansıtanların- bile aslında ya para kazanmak ya da ailesini bulmak gibi ciddi sebeplerle bu yolculuğa çıktıklarını görüyoruz. Esasen toplumsal yaraları, hem ekonomik hem de siyası problemleri yansıtan film, bunu küçük bir servis yolculuğuna dolu dolu sığdırmayı başarıyor.

Sınırları İnsan Yaratır
Yolculuğuna devam eden grup, başarıyla İsrail kontrol noktasına kadar geliyor. Burada Anne’in İbranice biliyor olmasının yardımıyla polis / asker kontrolünden rahatlıkla geçen grup yine de huzura eremiyor, zira Anne’in erkek arkadaşı için ortada büyük bir dram söz konusu. O an Anne’in -baba tarafından- İsrailli olduğunu öğrenen bu genç adam büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Filmde gerçekten de fiziki bir duvar yer alıyor olsa da, bazen bu duvar iki ayrı milliyetten insan arasında da görünmeden, ancak bir o kadar yükseklere çıkarak kendini var edebiliyor.

200 Metre hem Filistin hem de Dünya sineması adına önemli ve değerli bir adım. Hem sanatsal açıdan hem de yaşanan birçok şeyin duyurulması açısından film büyük önem taşıyor. İçten, ciddi ancak bir o kadar da çocukluk hafifliğine sahip bu filmle yönetmen Nayfeh istediği şeyi başarmış gibi görünüyor. Durumu gerçekçi bir biçimde yansıtmak ancak bunu zaman zaman bir güldürü ögesiyle birlikte sunmak isteyen yönetmenin kendi dramı da var aslında filmde. Kendi beyanına göre eskiden bir Filistin köyünden olan annesinin köyü, şimdi İsrail kısmında kalmış.

Bunun ne gibi sonuçları olabileceğini bilmeyen ve muhtemelen bilemeyecek olan bizler, yönetmenin bu yapıtı sayesinde kısa süreliğine de olsa bir tanıklık gerçekleştirme şansını elde ediyoruz. Ürdün’ün Oscar adayı olan 200 Metre, ciddi bir trajediyi yansıtıyor ancak bunu yorarak veya duyguların üzerine giderek değil, az önce de belirttiğimiz üzere gerçekçilikle yapıyor. Ocak Seçkisi’nde birbirinden güzel filmler çıkmaya devam ederken, 200 Metre de bizi şaşırtmıyor, hayal kırıklığına uğratmıyor ve ciddi bir seyir keyfi sunuyor. Keyifli seyirler!
