Dizinin adından müsemma, ilk sezondan beri gerek ana gerekse yan karakterler arasında bir kuzu-kurban ilişkisi var. Bu ikili ilişki, dizinin her bölümünde karakterler düzleminde öznelerini değiştirmiş olsa da “kurban edilme” eyleminde hiçbir zaman bir değişiklik olmuyor. Özellikle ana karakterlerden Sean Turner’ın (Toby Kebbell) çok iyi bir aşçı olması sayesinde ve hemen her bölümde hazırladığı ziyafetler eşliğinde, bu “kurban ediliş” eyleminin daha sofistike kıvama getirildiğine tanık oluyoruz. Bilhassa ilk sezonun finalinde söz konusu kurban etme eyleminin gözümüzün önünde vuku bulmasını beklerken, bu eylemin (üstelik kendisinin bile değil, yansımasının), bir virüs misali ikinci sezona sızmasını, burada da yavaş yavaş kontrolü ele geçirmesini izliyoruz.

“Spaceman” adıyla karşımıza çıkan yeni sezonun ikinci bölümünün açılış sahnesinde, Julian Pearce’ı (Rupert Grint), Leanne Grayson’un (Nell Tiger Free) odasında, onun yatağında yatarken görüyoruz. Her ne kadar başlangıçta bu sekans gözümüze normal gibi gözükse de ilerleyen dakikalarda Julian üzerindeki tuhaf dışavurumlar bizi bu bölümde resmen onu “kurban” olarak görmeye itiyor. Bir anlamda “kötücül olanın hizmetkarı” olarak izleyiciye sunulan Leanne’ın yatağında, bir nevi kendisini yutacak birini bekliyor gibiydi. Bunun en açık kanıtını ise yönetmen kamerasını bölümün başlangıç sekansında, evin merdivenlerinden yukarıya yavaşça çıkardığında ve bizi Julian’ın uyuduğu, Leanne’ın odasındaki duvar kağıdındaki aslanlara yönelttiğinde anlıyoruz. Duvar kâğıdı üzerindeki aslan figürleri doğrudan Julian’a doğru baktığından, Julian’ın kurban edilmeye hazırlanış aşamasını sanki Sean’ın hazırlamakta olduğu yemeklerden birini izler gibi büyük bir rahatlıkla izliyoruz.

Görünmez “Yasal” Bir Eylem Olarak Röntgencilik
“Spaceman”in tamamını yöneten Julia Ducournau’nun bu bölümde özellikle kullandığı karakterler üzerine yapılan yukarıdan çekimler, ayrıca evdeki bazı nesneler ve merdivenler aracılığıyla kameranın doğrudan (yapısına uygun bir şekilde) bir çift göz gibi kullanılması, izleyiciye görsel bir şölen çektiriyor. Öyle ki tüm bu aşamalar sonrasında dizinin sadece yirmi dakika değil, çok daha uzun olduğunu hissedebilirsiniz. İkinci bölümün en önemli özelliği, hem görselin hem de anlatının yoğunluğunun çok daha fazla yoğunlaştırılmış olması. Sanki biri bu bölümün baharatlarının dozunu arttırmış gibi. Yönetmenin kamerası dışında fiziki olarak en önemli “röntgencimiz” ise bebek Jericho.

Tüm bölüm boyunca tatlı görünümlü ürkünç röntgenci duruşuyla izleyiciyi rahatsız etme olasılığı yüksek gibi olsa da, evin ahalisi için bu sefer böyle bir durum kesinlikle yok. Aksine karakterlerin bu durumdan kendilerince bir mizahi çerçeve çıkarmış olmaları bile, anlaşılan o ki muhtemel. Oysa bu sezonun ilk bölümünde Jericho’nun evden atılışına, çöpü boylayışına tanık olmuştuk. Şimdi ikinci bölümde onu doğrudan evin bir parçası gibi, karakterleri süzerken yakalıyoruz. Bu durumdan kimsenin rahatsız olmayışı ise bu bölümü daha tedirgin edici bir hale sokuyor.

Olasılıksız Bir Travma
Kuşkusuz bu bölüme en büyük damgasını vuran unsur Roscoe’nun (Phillip James Brannon) kimsenin bilmediği, farkında bile olmadığı birkaç değişik gün geçirmiş olması. Onun için 12 saat gibi gözüken ancak gerçekte tek başına (?) tam dört gün geçirmiş olan Roscoe’nun bu hali tam olarak olasılıksız bir travma gibi izleyiciye sunuluyor. Roscoe, dizinin bu sezonunda patlaması muhtemel bir olayın sadece bir uyarısı mıydı yoksa o bodrum katındaki herkes aynı hipnoz altında kalıp tarikat evinde yaşananları bizzat yaşadıklarını mı birbirlerine aktardılar? Bunlar bilinmezlik çatısı altında varlıklarını sürdürecek olsalar da Julian’ın hipnoz aşamasındaki bilgilerden derinlemesine etkilenmesi ikinci seçeneği daha ağır kılıyor. Ne de olsa ilk sezonun son bölümünden sonra rüya gibi bir katman atlayan Servant’ta gerçeklik anlayışının rengi de biraz değişmiş gibi.

Gözler Ruhun Aynası: Peki Onları Yerinden Çıkartsak?
Roscoe’nun hipnoz altında söylediğine göre, bebeğin gözleri tarikat evinde tek tek çıkarılmıştı. Yaşam ve ölüm arasında gidip gelen “gözler ruhun aynasıdır” tabirine göre, “Spaceman”de baştan sona röntgenci konumuna düşen biz izleyiciler “gözlerin oyulma” eylemine nasıl tepki vermeliyiz? Bu bölüm boyunca çok ılımlı gördüğümüz Dorothy Turner (Lauren Ambrose) ise bir nevi karakterler arası “mesaj taşıyıcı” olarak bir o yana bir bu yana sürükleniyor. Onu bu bölümde diğer bölümlere oranla daha pasif görsek de ikinci bölümün sonuna yakışır bir soru işaretini aklımıza çiviyle yazıyor.

Bölüm boyunca Julia Ducournau’nun çekim tarzına hayran kalmamanın imkansız olduğunu ima etmiştik, öyle ki Dorothy’nin “pasif aktifliğini” bölümün sonuna çok sağlam bir şekilde yerleştirmiş. Son sekansı ele alışındaki kamera hareketiyle izleyicinin röntgenci rolü Sean karakteri üzerinden ortaya çıkıyor. Sean’ın gözlerinden bizim gözlerimize doğru uzanan, basit ama harika bir zoom-out hareketiyle “Spaceman” kendine has bir kapanış yapıyor: Turner’ların evi tamamen bir uzay gemisiyken atmosfere / uzay boşluğuna salınmış Jericho ve dışarıdan haber alınmaya çalışılan ancak sadece sesine ulaşılan Leanne, bize kendimizi metaforik düzlemde bir bilim-kurgu evreninde gibi hissettirdi.

29 Ocak 2021 Cuma günü yayınlanacak olan dizinin 3. bölümü “Pizza” adıyla karşımıza çıkacak. Bu ana kadar görüyoruz ki ikinci sezonda bölüm adlarının bir şekilde hikâyenin içeriği ile soyut bir bağı var. Kamerasının karakterine hayran kaldığımız Julia Ducournau ise bu bölümde koltuğunu M. Night Shyamalan’ın kızı Ishana Shyamalan’a bırakıyor. Dizinin bu bölümden sonraki 4. bölümü olan “2:00” da bizzat M. Night Shyamalan tarafından yönetildiğinden, şimdiden kızıyla bölümler arası nasıl bir karakteristik kamera bakış açısı yakalayacakları merak konusu.
