Şilili yönetmen Maite Alberdi’nin yönetmenliğindeki 2020 yapımı belgesel-film El Agente Topo (Köstebek Ajan / The Mole Agent) “En İyi Belgesel” dalında 93. Akademi Ödülleri’nde (2021) aday gösterildi. Film buna ek olarak “En İyi Uluslararası Film” kategorisinde de Şili adına yarışacak. Prömiyerini geçtiğimiz sene Sundance Film Festivali’nde yapan film genellikle olumlu eleştiriler aldı. Filmi bu ay yine İKSV’nin katkılarıyla, İstanbul Film Festivali’nin Mart Ayı Seçkisi’nde online platformda izleme fırsatını bulduk.

Büyük çoğunluğu bir yaşlı bakımevinde geçen filmde genel olarak yaşlılık, yalnızlık ve terk edilmişlik gibi temalar üzerine odaklanılıyor. Filmin en başında bir iş ilanıyla karşılaşıyoruz. Bu ilana göre 80-90 yaşları arasında, teknolojiyle arası iyi olan bir erkek aranıyor. Bu yaş grubundaki çeşitli kişilerle yapılan iş görüşmeleri oldukça sevimli ve de komik bir atmosfere sahip. Akabinde, seçilecek kişinin bir bakımevine “köstebek ajan” olarak yerleştirileceğini ve bunun bir dedektiflik firmasının işi olduğunu öğreniyoruz. Ayrıntılara göre, annesi bu bakımevinde kalan asıl müşteri dedektiflik firmasından, birini o bakımevine göndermesini ve raporlama yapmasını rica etmiştir.

Dedektif Rómulo (Rómulo Aitken) ise adaylar arasından şık, sakin ancak mizah duygusu gelişmiş ve yeni dul kalmış Sergio’yu (Sergio Chamy) seçer. Sergio’nun Iphone ile olan imtihanı ve genel hâlleri filmin devamında karşılaşacağımız hüzünlü manzaraya bizi hazırlamaktan çok uzaktır maalesef. Oldukça pozitif bir tonda açılan film devamında bizi varoluşla alakalı düşünmeye ve insan doğasının acımasızlığına odaklanmaya sevk ediyor.

Yalnızlık ve İnsanın Acımasız Doğası Üzerine
Sergio görevini bütünüyle anladıktan sonra bakımevine yatırılır ve görev süresi başlamış olur. En başta aradığı hedefi yani müşterinin annesini bakımevinde bulamayan Sergio, vaktini oradaki insanları tanımakla geçirir. Tüm huzurevini içten dışa ezberleyen Sergio ile biz de huzurevi sakinlerini yavaş yavaş tanımaya başlarız. Zamanla da öğreniriz ki huzurevindeki her sakinin kendine has bir karakteri ve o huzurevine kattığı apayrı bir şey vardır. Bu tanışma ve sohbetler neredeyse röportaj gibi geçer, ancak belgesel havasında olamayacak kadar da doğal görünür. Bu açıdan filmin anlatımı oldukça başarılı diyebiliriz. Bakımevi sakinlerinden kimisi şiir yazıp onu arkadaşlarına okurken, bir diğeri kendini hâlen ilkokulda sanıp her gün annesinin kendisini almasını beklemektedir. Bakımevinde sakin ve cana yakın kişiler bulunsa da bazıları fazlasıyla asabidir. Ekranda gördüğümüz bu yaşlı insanların zamanında genç olduklarını ve bir hayatları olduğunu düşünmek izleyen kişi kaç yaşında olursa olsun bir karamsarlık ve hüzün veriyor.

Sergio her gün dedektife gerekli raporları verirken bir yandan da arkadaş edinmeye devam eder. Bir kutlamada huzurevinin kralı seçilir; herkes onu çok sevmektedir. Hatta Sergio huzurevinin bir başka sakini olan Berta’dan (Berta Ureta) evlilik teklifi bile alır. Hâlen vefat etmiş eşinin yasını tutan Sergio bu teklifi arkadaşça geri çevirmek durumunda kalır. Hedef kişiyi takibine alan Sergio onun çok asabi olduğunu, insanlardan uzak kalmaya çabaladığını ve fazlasıyla yardıma ihtiyaç duyduğunu fark eder. Buna ek olarak, annesi için bir dedektif tutan kızının onun ziyaretine hiç gitmediği de dikkatinden kaçmaz. Bunun üzerine Sergio, sorunun bakımevinde değil de annesi için bir dedektif tutan, ancak suçluluk duygusundan ötürü onun ziyaretine bile gitmeyen kızında olduğunu anlar. Daha önce de belirttiğimiz üzere, filmin eğlenceli tonuna bu tarz farkındalıklar ve olaylar maalesef çok acı bir hava katıyor ve bu farkındalıklar da filmin süresi boyunca izleyicinin yanağına sert bir tokat gibi iniyor. Bakımevindeki sakinleri hayatta oraya neyin ittiğini düşünmek de filmin olağan getirilerinden bir tanesi.

Şefkat Neleri Değiştirir?
Bakımevi sakinlerinden birinin kızları uzun zamandır onun ziyaretine gelmemektedir. Bunun üzerine Sergio bu kişinin kızlarının fotoğraflarını bulup ona gösterir. Bu biraz olsun arkadaşının yalnızlığını ve hüznünü azaltmaya yetmiştir. O an Sergio ve arkadaşı için önemli olan tek şey bu gibi görünmektedir. Bir anlık sevgi ve rahatlatmanın hiçbir şeyi çözmese de çok anlamlı olabileceğini görürüz böylelikle. Filmdeki bu tarz şefkat anları bakımevi sakinlerinin gösterdiği yoğun duygularla karışınca ortaya fazlasıyla dokunaklı tablolar ortaya çıkıyor. Kızı ve oğlu, görevde olan Sergio’yu ziyaret ettiğinde izleyicinin, ailesi ziyaretine gelmeyen diğer huzurevi sakinlerinin hissettiği şeyleri düşünmesi istemsiz olarak gerçekleşiyor. Bu açıdan düşünüldüğünde film sizi çabucak içine alıyor ve oradaki yalnız kişilerle empati yapmaya sürüklüyor diyebiliriz. Bu yüzden film bazı şeylerle yüzleşmek ve bunların üzerine düşünmek için çok gerçekçi bir zemin hazırlıyor. Son olarak görevi biten Sergio evine dönmek için hazırlanır, ancak diğer sakinlerin onun gibi çıkamayacağını, daha doğrusu Sergio gibi bir ailelerinin ve evlerinin olmadığı bilmek çok çarpıcı gelmektedir.

Sonuç olarak Köstebek Ajan komik, dokunaklı ve bir o kadar da duygusal bir film. Sergio’nun dedektife rapor verirkenki hâlleri, “işine” gösterdiği özen ve detaycılığı filmin hoşa giden komedi unsurlarından. Buna ek olarak bakımevi sakinlerinin kendi aralarındaki konuşmalarından çekip çıkarılabilecek çok fazla şey var. Bu insanların da bir zamanlar ebeveynlerinin olduğunu hatırlamak, onların da küçükken anne-babalarının bakımına muhtaç olduklarını ve şimdi yine aynı şekilde bakıma ihtiyaç duyduklarını, hayal kırıklıkları, yaşanmamışlıkları, üzüntüleri ve duyguları olduğunu görmek, kendilerini yapayalnız hissedip, üzgün ve ölümle neredeyse burun buruna şekilde yaşarken sanki küçük birer çocukmuşçasına hüngür hüngür ağladıklarına şahit olmak oldukça etkileyici. Genç yetişkinlerin kendi hayat karmaşaları içerisinde ya yoğunluktan ya da suçluluktan ötürü büyüklerini yalnız bırakması maalesef her toplumda karşılaşılan, hayatın doğal bir getirisi. Bunun bu kadar doğal ve de kaçınılmaz oluşu işleri belki daha da fazla yokuşa sürüklüyor, insanı kendi geleceği hakkında düşünmeye itiyor. Film bu unsurları abartıya kaçmadan tüm doğallığıyla ele alırken komedi unsuruyla da eğlenceli bir seyir keyfi sunuyor. Buna ek olarak filmde belgesel havası ağır basmadan, kurmaca ile gerçeklik arasında uygun bir denge yakalanıyor. Bizce izlenmesi gereken filmlerden. Keyifli seyirler!
