1971 yılından bir kara komedi olan Harold and Maude filminin senaryosunu Colin Higgins, yönetmenliğini ise Hal Ashby üstlenmiştir. Yapım, konusu ve karakterleri bağlamında İngiliz diline Harolding (mezarlıklarda takılmak) ve Maudism (her günü dolu dolu yaşamak) kavramlarını kazandırmıştır. Film, yirmilerinde depresif ve melankolik, her gününü cenazelerde ve mezarlıklarda geçiren, arabasını bile bir cenaze arabası şeklinde seçen, annesinin gözlerinin önünde çeşitli intihar sahnelerini oynayan Harold‘ın (Bud Cort) bir gün yine tanımadığı birisinin cenazesinde karşılaştığı yetmişli yaşlarının sonundaki Maude (Ruth Gordon) ile tanışması sonucunda hayatının köklü olarak değişmesini merkezine alır.

Harold her intihar oyununu bir ritüele çevirir. Çocukken okulda çıkardığı bir yangın sonucu öldüğü düşünülen Harold o günden beri ölümü takıntı haline getirir çünkü ölü olmaktan zevk aldığını fark etmiştir. Thanatophobia (ölüm korkusu) durumunun tam tersi olan Necrophilia ruh halinin içerisine saplanmıştır Harold. Necrophilia İngiliz dilinde parafilinin bir kolu olarak görülse de diğer dillerde “ölümden zevk alma” durumunu açıklamak için de kullanılır. Ben Harold’ın içinde bulunduğu durumu Necrophilia yerine Contr-Thanatophobia terimini kullanarak açıklamayı tercih ederim. Çünkü contr-thanatophobia terimi kendi içinde thanatophobia kavramını da bulundurur ve Harold, Necrophilia gibi içinde thanatophobia terimini içermeyen bir kavramdan kopmak yerine zamanla contr (karşıtlık) durumundan sıyrılıp thanatophobia’ya adım atar. Harold karşıtlıkların birleştiği somut bir karakter olarak yaratılmıştır.

Harold‘ın içinde bulunduğu contr-thanatophobia durumununun sebebini Jeff Greenberg, Kenneth Vail ve Tom Pyszczynski‘nin 2014 yılında kaleme aldıkları Terror management theory and research: How the desire for death transcendence drives our strivings for meaning and significance makalesindeki şu cümleler ile açıklayabiliriz:
Varoluşsal olarak izole olan (existential isolation) bireyler, dünya görüşlerinin başkaları tarafından paylaşıldığını düşünmezler. Bu nedenle, dünya görüşlerinin sosyal onayını pek almazlar. İnsanların dünya görüşleri zayıf veya tehdit altında olduğunda, ölümle ilgili düşünceleri daha erişilebilir hale gelir.
Varoluşsal olarak izole edilen Harold ölü olmaktan haz duyar çünkü dünyaya karşı düşünceleri yoktur ve bu yönden de varoluş ile bir bağ kuramaz. Küçük yaşta varoluş ile göbek bağını kesen herkesin varoluşun krizli alanlarında gezdiği sıkça görülmektedir. Maude ile tanışıp onun evine gittiğinde incelediği heykel bir vulvaya benzemektedir ve Harold kafasını o vulvaya sokmaya çalışır. Bu davranışını da Otto Rank‘in Doğum Travması ile açıklayabiliriz.
Otto Rank için her doğum travmatiktir ve doğum sırasında yaşanan her duygu geleceğe aktarılır. “(…) sonradan fobik kişilerde hiç değişmemiş olarak tekrar görülen (…) kaygı başlatıcı mekanizmayı doğum sırasındaki kaygının yeniden üretimi olarak anlamamızı mümkün kılıyor.. Aynı zamanda, anneden ayrılmış olmanın anlamını ve sadece kısmi ve “sembolik” bir yeniden birleşmenin bile rahatlatıcı ve “tedavi edici” etkisi olduğunu kavrıyoruz.” (Rank, Doğum Travması, s.33).

Yukarıda sözü geçen fobik kişi tanımına uyan Harold‘ın fobik olduğu durum yaşamak ve yaşamın kendisidir (koinophobia). İntiharlarını annesinin gözü önünde sergilemesinin nedeni de annesinden ayrılmış olmasında annesinin suçu olduğunu düşünmesidir. Onu vulvasından çıkardığı, sıcak ve güvenli rahminden bir atık gibi attığı için annesine öfkelidir. Sembolik bir yeniden birleşmeyi ise Maude ile yaşar ve “tedavi edici” etki o zaman sahnede yerini alır. Artık “ilksel hadım edilme korkusu”nun (castration complex – A. Starcke, 1921) yarattığı kaygı durumu ortadan kalkar çünkü doğumda annesinin genital organından atılarak hadım edilen Harold tekrar sembolik bile olsa, anne ile birleşmiştir.
Cenazelerde siyah yerine beyaz giyinen tek kişi Maude‘dur. Bir cenazede yalnızca onun ve küçük bir kız çocuğunun beyaz giyinişi dikkat çeker. Küçük kız adeta Maude’un ruhunun bir göstergesidir ve Maude sarı şemsiyesi ile cenazelere güneş gibi doğmaktadır.

Adalet, hak ve eşitlik için savaşan Maude yıllar geçse de bu devrimci ruhundan vazgeçmemiş, yalnızca yaşlandıkça daha bireysel bir yolda devinmeyi tercih etmiştir. Ayçiçeği kadar basit ama güzel olmayı dileyen Maude, kendini papatyalar kadar farksız hisseden Harold’ın dünyasına bir güneş gibi girer ve suyunu, toprağını ve havasını onunla paylaşır. Onu kendisinin bir parçası haline getirmeden “tedavi eder”. Maude seralara gidip canlı formlarının yaşam döngülerini incelerken Harold yıkılan binaların inşaat çalışmalarına ve moloz toplama alanlarına gider. Bu ikili karşıtlık onların bireysel ve çoksal olarak büyümelerine sebep olur. Maude‘un dediği gibi “tutarlılık insan doğasına uygun değildir” ve bu yüzden çekinmeden Harold ile yeni deneyimler de yaşar.
Geriatrik psikolojik kuramlardan Aktivite (Etkinlik) Kuramı Maude için iyi bir bakış açısı getirmektedir. Aktivite Kuramı bireylerin yaşlanma ile sosyal rollerini bırakmasına gerek olmadığını, yaşlı bireylerin kısıtlılıklarının elverdiği ölçüde sosyal hayatta roller üstlenmeye devam edebileceklerini savunmaktadır. (aktaran: Baştuğ, On Sekizlik Bir Delikanlı ve Seksenlik Bir Kadın: ‘Harold and Maude’ Filminin Klinik ve Geriatrik Psikoloji Perspektifinden Analizi, 2020).
Maude, organik şarap içen, zencefilli turta yiyen, dans eden, şarkı söyleyen, enstrüman çalan, yoga yapan, hayatı doluca yaşayan bir kadındır ve yaşına göre bu onu aktif yaşlı konumuna sokar. Yaşı ilerlese bile hayatı gerilemez. Aksine Maude hayatı bile bu yaşam yarışında geçmeye çalışır. Budizm’e göre üç kötülük yaşlılık, hastalık ve ölümdür. Maude belki bir Budist için bu kötülüklerden sıyrılmış değildir ancak bir yaşam formu olarak bileğindeki geçmiş dövmesi ile Budizm’den bile daha üstün bir konumdadır. Sokrates zehir dolu kadehi aldığında “Yaşam- uzun süre hasta olmak demek bu.” der ancak Maude için yaşam uzun süre hayat denilen hastalığa yakalanmadan onun içinde yaşamaktır.

Tüm bu düşünceler bakımından Harold ve Maude varoluşsal bir diyalektiğe sebep olurlar. Maude’un piyano çalıp şarkı söylediği sahnede kamera sahneyi bir kapı aracılığıyla ikiye böler. Bu kapının açık olan tarafında net bir şekilde Harold görünür ve kapının buzlu camının arkasından Maude‘un piyano çalışını izleriz. Harold daha yirmilerindedir ve hayatı nettir. Maude ise yaşamının son zamanlarına ulaşmış bir kadındır ve ne kadar netlikler içinde yaşasa da bu durum ona buzlu camın arkasında bir siluet olma zorunluluğu verir. Fakat dans ederken Maude, Harold’ın netlik alanına adım atar. Böylece Harold ile gençlik zamanlarının yaşamsal ve zamansal netliğine döndüğünü anlarız.

Harold, Maude ile evlenmeye karar verir ancak annesi ona çeşitli kadınları beğenerek görüşmeler ayarlar. Böyle bir durumda kadınları Harold’ın değil annesinin beğenmesi homo-erotik bir yön kazandırır olaya. “Diğer taraftan görücü usülü evlilik her zaman için geleneksel, heteroseksüel, ataerkil sistemi tehdit eden bir ize, görmek ile bakmak arasındaki ikili karşıtlığı bozan bir ayrıma işaret etmektedir: Homo-erotizm. Bir kadının görücü olarak bir eve gittiğini varsayalım. Kadın oğluna uygun bir gelin olup olmadığını anlamak için evin kızını görmek ister. Bu noktada bakmak ile görmek arasındaki ayrım önemlidir.” (Tutucu, Toplumsal Cinsiyetin Temelinde Yatan Eril Söylemin İfşası Olarak Evcilik Oyunu, 2021).

Mrs. Chasen bu kadınlara bakmak yerine görür çünkü Harold‘dan önce onlarla kendisi tanışır ve kafasında onları bir çeşit testlere sokarak kategorize eder. Oğluna seçtiği gelin adayı aslında bir bakıma kendine seçtiği gelin adayıdır. Harold, Maude ile evlenmek istediğini söyleyip ona resmini gösterdiğinde şaşırmasının ilk sebebi Maude’un yaşıyken ikinci karşı çıkışının sebebi Maude’u “görmemiş” olmasıdır. Harold’ın evlenmesi için öncelikle geline annesinin aşık olması ve onu onaylaması gerekmektedir. Ancak Harold ve Maude’un evlilikleri gerçekleşmez.

“Ancak yaşlanma adını verdiğimiz bu süreç söz konusu bilinçdışı hedefe varmak için bütün bedeni sistematik biçimde yıkıma uğratmak ve sonunda her türlü hastalıktan yararlanarak onu ölüme sürüklemek zorundadır. Ölüm anında beden, bir kez daha, anne ikamesi olan ve ön tarafı güzel ve uyumlu, arka tarafı ise çirkin ve dehşet verici olarak düşünülen “Dünya Kadın”dan ayrılır. (Niggemann, 1914: 279) (…) Ölümü anne karnına dönüş olarak kavramanın bilinçdışı için ne kadar ciddi bir şey olduğunu bütün halkların ve bütün zamanların ölüm törenlerine bakarak görebiliriz. (…)” (Rank, Doğum Travması, s.163-164).

Dünya Kadın, Maude‘dur. Kendini öldürerek de kendine dönüş yaşar çünkü yaşlılığın çirkin ve dehşet verici tarafından sıyrılmış hatta bu alanda bir gedik açmıştır. Bu gedik Harold tarafından doldurulur. Dünya kocaman bir toprak küresidir ve bu toprak bazı yaşam formlarına hayatı verirken bazılarından ise hayattan geriye kalanları alır. Harold banjo çalarak arabasını uçurumdan yolladığında eski yaşamını bir atık olarak kendisinden sıyırmış olur. Contr-thanatophobia ve ardından Maude sayesinde dönüştüğü thanatophobia durumundan tamamen sıyrılıp hayattan zevk almaya başlayarak uçurumu ağır adımlarla tırmanır. Filmin ilk sekansında merdivenlerden inen Harold artık banjo eşliğinde uçurumları tırmanmaktadır. Bedeni topraktır ve başı yıldızlardadır.
