Dial M for Movie 2019’un başında ilk eleştiri yazılarını yayınlamaya başladığında “Gelecek Program” başlığı altında, yakında gösterime girecek filmlerden bahsediyorduk, sonrasında bu duyurularımızı basın bülteni formatında sizlere sunmaya başladık, pandemi döneminde ise ne yazık ki bu tür duyurular durma noktasına geldi. Ancak 2021’in Mart ve Nisan aylarında bazı yeni filmlerle ilgili basın bültenleri posta kutumuza tekrar düşmeye başlayınca, biz de kâğıda kaleme sarıldık. Bu yazıda basın bültenlerine yer vermiyoruz çünkü filmler üzerine biraz sohbet etmek istedik. Yazımızın sonunda tüm fragmanların YouTube bağlantılarına ulaşabilirsiniz.
Ghostbusters: Afterlife (Kasım 2021)
Hollywood’a göre bir başarısızlığın unutulması için aradan 5 yıl mı geçmesi gerekiyor? Sanırız öyle, çünkü 2016’da başrolleri kadın oyuncuların üstlendiği “Ghostbusters” girişimi üzerinden tam beş yıl geçti. “Hayalet Avcıları’nın kadın versiyonunu çekelim” fikriyle harekete geçilmişti ve prodüktörler arasında orijinal kadrodan Ivan Reitman ile Dan Aykroyd’un da bulunmasına rağmen film, eleştirmenlerden hiç iyi not alamadı. Hatta YouTube’da Sony Pictures tarafından yayımlanan fragman, YouTube platformunda beğeniden (like) çok negatif eleştiri (dislike) alan tek fragman (güncel rakamlara göre like: 317.000 / dislike: 1.1 milyon) olarak tarihe geçti.

Yukarıda bahsettiğim fikirde geçen “kadın versiyonu” tabiri, sorunu yanlış yerden ele almak gibi geliyor bana, o kadar ki, “Ghostbusters’ın kadın versiyonu” fikrinin bir erkeğin, yönetmen Paul Feig’ın zihninden çıktığı çok belli. Orijinal Ghostbusters, “erkek versiyonu” değildi ki. 2017’nin Kasım ayında yaygınlaşacak olan MeToo hareketi sonrasında da Hollywood’da benzer girişimler oldu ancak hiçbiri, seyircilerden umulan tepkiyi almadı. MeToo hareketinin başlaması ve hızlanması Hollywood’un başına gelen en iyi şeylerden biri, geçmişte çekilen bazı filmlerin arka planında ne kadar mide bulandırıcı şeylerin yaşandığı, ne kadar ağır suçların işlendiği açığa çıktıkça tüm oyuncular için güvenilir, profesyonel ve eşitlikçi bir çalışma ortamı yaratılması süreci en kısa sürede tamamlanmalı, hayata geçmelidir.

Öte yandan eskiden başrolünde erkek oyuncuların yer aldığı kült filmleri kadın oyuncularla tekrar çekmek, kadınlara fırsat eşitliği tanımaktan hayli uzak. Aksine, “o zaman siz çekin de görelim” gibi çocukça bir meydan okumaya, hatta bu şekilde “bakın, eski versiyonu daha çok beğenildi” diyebilmek için zemin hazırlamaya benziyor. Şimdi neden “erkek fikri gibi” dediğim daha iyi anlaşılıyor umarım. Fırsat eşitliği ancak, birçok prodüktörün ve stüdyo yöneticisinin “galiba bu senaryoya çekilecek film muhteşem bir şey olacak, tüm rekorları kıracak” görüşünde mutabık olduğu bir projeye kadın oyuncuları önemli statülerde dahil etmekle olur. Yoksa yeniden çevrimlerin Hollywood’da hiç iyi bir ünü olmadığını hepimiz biliyoruz.

Ghostbusters: Afterlife (Hayalet Avcıları: Öteki Dünya) projesinin konusu, anneleriyle birlikte küçük bir kasabaya yerleşen 13-14 yaşlarında iki çocuğun, orijinal Hayalet Avcıları ile bağlantılarını ve büyükbabalarının kendilerine emanet ettiği mirası öğrenmeleri şeklinde özetlenebilir. Filmin bu şekilde ilerleyecek olması dikkat çekici, neden derseniz filmin yönetmen koltuğunda oturan Jason Reitman, orijinal Ghostbusters serisini yöneten Ivan Reitman’ın oğlu. Ve bir bakıma Jason da, babasının eserinin kendi ellerinde neye dönüşeceğini tün dünyayla birlikte keşfedecek. Hem Ivan Reitman’ın, hem de Dan Aykroyd’un prodüktörler arasında yer aldığını, ayrıca orijinal Ghostbusters ekibinin de 2014’te aramızdan ayrılan Harold Ramis dışında, Sigourney Weaver ile birlikte tam kadro (Bill Murray, Ernie Hudson ve Dan Aykroyd) Ghostbusters: Afterlife’a konuk olacaklarını ekleyelim. Filmin diğer oyuncuları Finn Wolfhard, McKenna Grace, Carrie Coon ve Paul Rudd.
Woman in the Window (Mayıs 2021)
1979 doğumlu A.J. Finn’in (gerçek adı Daniel Mallory) 2018’de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan The Woman in the Window (Penceredeki Kadın), yönetmen koltuğunda Joe Wright, başrolünde de Amy Adams gibi çok başarılı bir oyuncu bulunmasına rağmen dikkatleri daha farklı bir sebeple üzerine çekti: Neredeyse romanın yayımlandığı 2018 yılının sonundan beri, filmin bir türlü gösterime giremeyişi. The Hollywood Reporter’ın haberine göre 2019’un temmuz ayında film gösterime girmeye hazırlanıyormuş, ne var ki deneme gösterimlerinde başarılı bulunmadığı için tekrar stüdyoya dönülmüş ve bir anlamda film ekstra çekimlerle yeniden şekillendirilmiş. Gösterim tarihi 2020 olarak planlanan yapım, yine deneme gösterimlerine ve post-prodüksiyondaki gecikmelere takılınca Fox 2000’in başında bulunan Elizabeth Gabler gösterim tarihini 2021’e çektiklerini açıklamış. Ayrıca Woman in the Window’un, Fox’un Disney tarafından satın alınması nedeniyle Fox tarafından yayınlanacak son film olması da tüm bu süreci daha da yavaşlatmış. Sonuç olarak filmin gösterim hakları Netflix’e satıldı.

Agorafobi (açık alanlara çıkma korkusu) nedeniyle evden hiç çıkmayan ve yalnız yaşayan Anna Fox’un (soyadı manidar) camdan bakarken karşı dairede bir şiddet vakasına tanık olması sonrasında gelişen olayların anlatıldığı filmdeki diğer oyuncular arasında Gary Oldman, Julianne Moore, Anthony Mackie, Wyatt Russell ve Brian Tyree Henry gibi isimler bulunmakta. Hitchcock’un “Rear Window” (Arka Pencere) anlatısına bu yapımda da rastlamak mümkün.
Wrath of Man (Mayıs 2021)
Guy Ritchie’nin, King Arthur: Legend of The Sword filminin haksız yere topa tutulmasına The Gentlemen’in ardından verdiği ikinci cevap niteliğindeki Wrath of Man, aslında 2004 yapımı Fransız Le convoyeur (Cash Truck) filminin yeniden çevrimi. Söz konusu filmin yönetmen ve senaristi Nicolas Boukhrief, Wrath of Man’in senarist kadrosunda da yer almakta ancak Guy Ritchie de sürece müdahil olarak senaryoyu hayli değiştirmiş. Bilindiği gibi Ritchie, yönettiği filmlerin çoğunun senaryosunu yazmakla ünlü, zaten bu yapım da, 20’nin üstünde filmi bulunan Ritchie’nin yönettiği üçüncü yeniden çevrim. İlk ikisi başrolünde Ritchie’nin eski eşi Madonna’nın yer aldığı Swept Away (2002) ve Aladdin (2019) idi.

Türkçe’ye “İnsanın Gazabı” şeklinde çevrilebilecek Wrath of Man, bankalara hergün yüklü miktarlarda para taşıyan bir zırhlı nakit kamyonu görevlilerinin başından geçenlere odaklanıyor. Ancak ekibe yeni katılan “H” adlı (tabii ki Jason Statham) bir çalışanın, kamyonu soymaya çalışanlara çok üst düzeyde karşılık vermesiyle işler çığırından çıkıyor. Jason Statham’ın dövüş sanatlarındaki becerilerine ve oyunculuğuna saygı duruşu niteliğindeki filmin, keyifli bir seyir sunma ihtimali hayli yüksek. Boş zamanlarında karate, kung-fu, kickbox, rüzgar sörfü ve kaya tırmanışı yapan, gençliğinde resmî olarak İngiltere Dalış Takımı’nda görev alan Statham’ın tüm övgüleri hak ettiğini de ekleyelim. Filmde ayrıca Josh Hartnett, Jeffrey Donovan, Niamh Algar, Scott Eastwood gibi oyuncular rol almakta.
Those Who Wish Me Dead (Mayıs 2021)
ABD’li genç yazar Michael Koryta’nın aynı adlı eserinden uyarlanan Those Who Wish Me Dead (Ölmemi İsteyenler), başrolünde başarılı (hatta kült) oyuncu Angelina Jolie’nin yer almasıyla ön plana çıkıyor. Basın bülteninden, fragmandan ve farklı kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla anne ve babasının araba kazası süsü verilmiş cinayetine tanık olan 10-11 yaşlarındaki Connor Casserly (Finn Little), peşine düşen iki silahlı katilden kurtulmak zorundadır.

Yardımına Angelina Jolie’nin hayat verdiği itfaiyeci Hannah Faber ile, Walking Dead dizisinden tanıdığımız John Bernthal’in canlandırdığı polis memuru koşar. Tüm bu kedi fare oyunu üzerine bir de büyük bir yangınla uğraşmak zorunda kalan karakterler, birçok farklı düzeyde yaşam mücadelesi verirler. Fragmanından iyi bir aksiyon filmi gibi görünen (fragmanlar yanıltıcı olabilirler, umarım yanılmayız) yapımda ayrıca Nicholas Hoult, Aiden Gillen, Jake Weber, Tyler Perry ve Tory Kittles gibi oyuncular bulunuyor. Yönetmen koltuğundaki isim, Taylor Sheridan.
Cruella (Mayıs 2021)
Fragmanı ve başroldeki başarılı oyuncu Emma Stone’un canlandırdığı Cruella DeVil karakterinin imajı sayesinde çok konuşulan bir film olsa da, aslında filmin Dodie Smith tarafından yazılan bir çocuk kitabına dayandığı gerçeğini görmezden gelemiyorum. Fragmanda da sadece 2 sahnede, o da birer saniye görünen dalmaçyalı köpekler de sanki yapımcıların, en azından ilk etapta filmin bir çocuk kitabına dayandığını saklamak istediklerine işaret eder gibi. Diyeceksiniz ki zaten filmin adı Cruella, daha nasıl açık etsinler “101 Dalmaçyalı” franchise’ını, haklısınız ancak yine fragman üzerinden ilerleyecek olursak, yapımın yetişkinlere dönük olarak sunulmaya çalışıldığı da aşikar. Cruella’nın elinde viski şişesi bulunması, karıştığı suçların yüceltilerek sahnelenmesi gibi etmenler gözden kaçmıyor. Bir anlamda Harley Quinn’in Disney’leştirilmiş versiyonu diyebiliriz 1970’ler Londra’sında geçen ve Cruella DeVil’in gençliğini anlatan bu 101 Dalmaçyalı prequel’i için.

Devil Wears Prada’da Meryl Streep’in harika bir şekilde canlandırdığı “sert patron” rolü (Miranda Priestly) TV ve sinemada birçok defa taklit edildi, son zamanlardan birkaç örnek vermek gerekirse Emily in Paris’te Sylvie Grateau rolünü canlandıran Philippine Leroy-Beaulieu ile My Salinger Year’daki Margaret’ı (Sigourney Weaver) sayabiliriz. Cruella’da da bu rolü Emma Thompson (Baroness) üstleniyor. Craig Gillespie’nin yönettiği filmin diğer oyuncuları arasında Mark Strong, Paul Walter Hauser, Emily Beecham, Joel Fry ve Kirby Howell-Baptiste bulunuyor.
Black Widow (Temmuz 2021)
Basın bültenine göre “Marvel Sinematik Evreni’nin dördüncü fazının ilk filmi” olan Black Widow’un konusu, yine aynı bülten tarafından şu şekilde özetlenmiş: “Natasha Romanoff, namı diğer Black Widow, geçmişiyle bağlantılı tehlikeli bir komplonun ortaya çıkmasıyla defterinin karanlık tarafıyla yüzleşir. Onu alt etmek için hiçbir zaman vazgeçmeyen bir güç tarafından takip edilen Natasha, bir casus olarak geçmişiyle ve Avengers ekibine katılmadan çok önce ardında bıraktığı parçalanmış ilişkileriyle uğraşmak zorundadır.” Google’da bu şekilde arattığımızda koca bir medya ordusuyla aynı metnin harfiyen paylaşıldığını görüyoruz, kimse de “defter” tabirinin yaklaşık 50 yıldır “geçmiş” anlamında kullanılmadığını fark etmemiş anlaşılan. Sizler okurken “defterinin” sözcüğü yerine, Disney Türkiye’nin sitesinde yazdığı gibi, “mazisinin” sözcüğünü koyarsanız seviniriz.

Zamansal olarak ve olay örgüsü bakımından Marvel Sinematik Evreni yapımlarından Captain America: Civil War (2016) ile Infinity War (2018) filmleri arasında geçen Black Widow, yazımızın başında bahsettiğimiz fırsat eşitliği konusuna çok iyi bir örnek. Finansal açıdan çok başarılı olacağı öngörülen bir filmin hem önemli başrollerinde, hem de yönetmen koltuğunda kadınlar var. Bu tür bir tutum, olması gereken fırsat eşitliğine çok daha yakın bir davranış. Cate Shortland’in yönettiği Black Widow’da rollerin dağılımı şu şekilde: Scarlett Johansson (Black Widow), Florence Pugh (Yelena Belova), Rachel Weisz (Melina Vostokof), David Harbour (Alexei Shostakov) ve William Hurt (Thaddeus Ross).
