AMERICAN HORROR STORIES: Arzu Yasasının Lateks Kanunları (Bölüm 1&2)

Erotik hazzın yarasını her zaman ucu paslanmış bir kesiciyle deşmeye çalışan Brad FalchukRyan Murphy ikilisi 25 Ağustos 2021’de American Horror Story’nin (AHS) 10. sezonunun açılışını yapmaya hazırlanırken, Temmuz ayında serinin hayranlarını bir spin-off ile buluşturdu. Toplam 7 bölümden oluşan ve sezon finalini 19 Ağustos’ta yapacak olan bu spin-off, konusunu tamamen AHS’nin ilk sezonu olan Murder House’dan (2011) alıyor. Sezonun ilk iki bölümü Rubber (Wo)man: Part One ve Rubber (Wo)man: Part Two şeklinde olmak üzere tek bir hikâye ve temaya dayanıyor.  Bu iki bölümün yönetmen koltuğunda daha önce AHS’nin diğer sezonlarında da yönetmenlik yapmış olan Loni Peristere bulunmakta. Arzu yasasının varlığını tamamen tek bir mekân içine sıkıştırma ve onu kamusal olan tüm alanlardan söküp çıkarma niyetinde olan serinin ilk iki bölümünde arzuyu, kapalı alanlarda “tadı çıkarılan” klostrofobik erotik bir haz olarak nitelendirebiliriz. Karanlık olanın melankolik rahatsızlığı da tam anlamıyla tüm karakterlerin üzerine serpiştirilmiş. Hepsinin toplamı ise lateks bir bedende erotik olanın hazzının dışavurumu için bir anlamda köle rolü üstleniyor.

(Bölüm 1)

Acı Kadar Zevk de İnsanı Duyarsızlaştırır

Bölümün adının ağırlığını tamamen üzerine alan Scarlett (Sierra McCormick), acı kadar zevkin de insanı duyarsızlaştırabileceğinin iyi bir örneği. Karakterin, tüm vücuduyla bütünleştirdiği lateks-kauçuk kostüm bir anlamda bedenin panoptikonu da diyebiliriz. Öte yandan Scarlett, ne zaman kendini bu kostüm içinde bulsa daha önce esareti altında kaldığı bedeninin varlığını tamamen unutup asıl öznesinden ayrı bir özneye geçiş yapıyor. Bu da karakterin içinde belli bölünmeleri açığa çıkarmış olsa da seriye meta-görsellik katmanı bağlamında alan açıyor. Buna ek olarak AHS serisinin başlangıçtan bu yana en önemli sembolü olarak izleyicilerin hafızasında yer etmiş olan kauçuk-lateks kostümün hemen ilk bölümde kendisini göstermiş olması dizideki Murder House atmosferini ikiye katlıyor. Ancak hiçbir zaman ilk zamanki etkisini vermiyor. Murder House’a kıyasla American Horror Stories’deki kauçuk-lateks varlığın keşfi daha hızlı bir şekilde vuku buluyor. Bu da onun dizideki kullanımını bir nevi orijinal olana saygı duruşu niteliğinden öteye götüremiyor.

(Bölüm 1)

Kendi panoptikonundan hiçbir zaman herhangi bir kaçış olasılığı olmaması için uğraşan Scarlett, zaman zaman büründüğü lateks bedende uzun zamandır beklediği zevkin acılarını hiçbir şeye tercih etmiyor. Kendi bedeni üzerine geçirdiği bu hapishane görünümlü -yeni beden- ise onun dünya ile olan tek bağlantısı. Buradan kaçıyor olması, onun tamamen dünyadan kaçması demek. Bu noktada düşündürücü olan ise ceza vermeye eğilimli bir gözetim sistemi olan bir bedenin kendisi için inşa ettiği sistem içinde itaat yaratmayı bir araç olarak kullanıyor olması. Onu kimse izlemese bile Scarlett için kendini telkin etme olgusu, her zaman içinde bulunduğu lateks kostüm tarafından izleniyor olma ihtimaline bağlıdır. Bu da akıllara Michel Foucault’nun “uysal bedenler” ideasını getirebilir. Buna göre kaçmaya çalışmak bile umutsuzluktur. Beden ise kendi duvarlarına her zaman sadık kalmalıdır. Dolayısıyla Scarlett’ın içinde olduğu lateks beden onun bir nevi duvar günlüğünü oluşturur.

(Bölüm 1)

Biz Hep Panoptikon’da Yaşadık

Serinin ilk iki bölümünde sürekli olarak cinsel arzuya yönelik göndermeler içinde boğuluyoruz, ne var ki anlatıda cinsel arzunun yüksek düzeyde aldatıcılığıyla da karşı karşıyayız. Cinsel arzunun bu denli kendini açık bir şekilde göstermesi ancak büyük ölçüde eksik olması; temas içinde olmanın sahteliğini yansıtıyor. Bu şekilde Scarlett’ın lateks kostümü hem kendisi hem de dışarısı için bir tecrit yüzeyi oluşturuyor. Anlatı boyunca yapılan kimlik oyunu sadece bir kostümden ibaret olarak karşımıza çıkmıyor. Aynı zamanda Scarlett’ın yaşadığı ev de bir nevi kimlik oyununa örnek oluşturabiliyor. Bu oyun, anlatıdaki karakterlerin varlıklarının hafifliğini de ortaya çıkararak onlara performatif bir alan açıyor. Sürekli olarak bir tuzağın ya da çıkmaz sokağın içindeymişiz gibi hissettiğimiz bu alan, cinsel eğilim mantalitesine de retorik bir bakış açısı getiriyor. Ancak anlatı, bu konuyu hiçbir zaman belirli bir ahlak yapısına işaret etmek için ele almıyor. Aksine bunlar tamamen gölgede kalıyor. Bu şekilde Scarlett’ın yeni bedeni, insanlık dışı olmanın akıldan çıkmayan boyutunu vurgulamak için hayli uğraşıyor.

(Bölüm 2)

American Horror Stories’de, anlatının sadece ilk iki ve son bölümünde yer alacak olan Sierra McCormick’in yanı sıra Kaia Gerber, Paris Jackson, Gavin Creel ve daha önce AHS’nin önemli yüzlerinden biri olan Matt Bomer boy gösteriyor. AHS evrenine yeni katılan bu karakterlerin seriye farklı bir renk vermesi kaçınılmaz ancak bu renk Brad FalchukRyan Murphy ikilisinin estetik renklerinin dışına çıkmadığından, yeni bir tat aramak yerine sadece var olanın tadına bakmakta fayda var.

(Bölüm 2)

Nostaljiye Sırtını Dayamış Bir Hikâye

Murder House’un mirasına sadık kalan serinin ilk iki bölümünün en güzel yanı AHS’den tanıdık yüzleri kısa da olsa görmekti. Bunlar arasında Infantata (Thaddeus Montgomery) örnek verilebilir. Karakteri canlandıran oyuncu Ben Woolf’un 2015 yılında vefat etmesiyle bu kurgu karakter, seride Shane Carpenter tarafından canlandırıldı. Woolf’unardından Infantata için oldukça iyi bir tercih olan Carpenter, kendini ilk gösterdiği anda AHS evreni için izleyicilere büyük bir nostalji yarattı. Bunun yanı sıra Ginger Twins (Kızıl İkizler) de yine bu seride bizi Murder House’dan ziyaret eden karakterler arasında. Serinin ilk iki bölümü, orijinaline olan göndermeleri nedeniyle izlenmeyi olanaklı kılıyor. Bunların yanı AHS evreninin ikonik nesnelerini yer yer görebilmek de mümkün. Bunlardan en dikkat çekeni ise, elbette lateks kostümün yanı sıra; Ruby’nin (Kaia Gerber), Evan Peters’ın AHS’nin ilk sezonunda giydiği, üzerinde “Normal People Scare Me” (Sıradan insanlar beni korkutuyor) yazan tişörtü giyiyor olması. Ayrıca yine serinin en ikonik parçalarından biri olan Prudence & Patience’in Tonight You Belong to Me şarkısının kullanımı da fark edilmeyecek gibi değil.

(Bölüm 2)

Dizide kullanılan ana mekân, nam-ı diğer The Murder House veya “You’re Going To Die In There” ifadesiyle özdeşleşen ev, 1120 Westchester Place, Los Angeles konumlu, AHS’nin ilk sezonunda kullanılan evin aynısı. Daha önce X-Files, Twilight Zone, Buffy the Vampire Slayer gibi dizilerde de kullanılan bu mekânın bir süre Airbnb üzerinden hizmete sunulmuş olduğunu da hatırlatalım. American Horror Stories evreninde bu evle karşılaşmak yine orijinal versiyonun ikonik öğelerine saygı duruşu bağlamında önemli bir ayrıntıydı. Jenerik estetiğiyle de oldukça ön planda olan AHS serisindeki bu geleneğe, American Horror Stories’de de önem verilmiş gözüküyor. Öte yandan ilk iki bölümde lateks karaktere bağlı anlatım biçimiyle yaratılmış jenerik tasarımı, serinin üçüncü bölümünde yerini başka bir temaya bırakıyor. Üçüncü bölümle ilgili yazımızda görüşmek üzere.

Burcu Meltem Tohum

AMERICAN HORROR STORIES Tüm Bölümler (6 inceleme yazısı)

Bir Cevap Yazın