Göz Yaşlarına Eşlik Eden Permütasyonlar: BLIND CHANCE

Sinema yolculuğuna belgeselleriyle başlayan, çok uzun yıllarını bu belgeseller üzerine çalışarak geçiren Krzysztof Kieslowski’nin dördüncü uzun metraj filmi olan Blind Chance (Przypadek, 1987), hayatımızı değiştiren, kimliğimizin şekillenmesini sağlayan tercihlerimizi, önümüze düşen fırsatlarımızı ve talihimizi sorgulayan bir eser. Şans, seçim ve kader kavramları üzerine odaklı olan Blind Chance, ilk bakışta olay kurgusuyla Akira Kurosawa’nın 1950 yapımı Rashômon’unu akla getiriyor ancak Kieslowski’nin, dönemin Polonya’sının politik atmosferini, bir gözlemci bakış açısıyla hikayesine yerleştirmesi, Kurosawa ile yollarını ayırıyor.

Amor Fati

Blind Chance, Witek Dlugosz (Boguslaw Linda) karakterinin hangi koşullarda başına neler gelebileceğinin olasılıklarını sorguluyor. Her seferinde farklı şans ya da şansızlıklarıyla mücadele eden Witek’in film boyunca toplamda üç kez eline farklı seviyelerde şans / fırsat geçer ve biz film boyunca bu şansın / fırsatın Witek’in hayatının dümenini ne denli değiştirdiğine şahit oluruz. Kieslowski bu filmde hayatta tesadüfen, şans eseri ya da bizzat gidip kendi ellerimizle kazandığımız zaman motifini tren ile eşleştirmiş. Bu noktada kişi herhangi bir eylemde bulunduğunda tren, o kişiye eylemin doğasının ne olduğuna dair bir hatırlatıcı konumunda. Bu şekilde tren, hareket kavramını, aynı zamanda devinimi de temsil ettiğinden, onu bekleyen birey için neyin kendi kontrolünde olup olmadığının da çizgilerini çok keskin bir şekilde çiziyor. Bu açıdan bakıldığında Witek her zaman o ilk başta gördüğümüz Witek değildir çünkü her seferinde tercihleriyle farkında olmadan aynı bedenin içine sıkışmış başka başka Witek’lerle karşılaşırız.

Önemli bir stoacı ilkesi olan kontrol ikileminin her iki yüzünü da Kieslowski’nin Blind Chance filminde görmemiz mümkün; buna göre kontrol ikilemi kontrolümüz dahilinde ve kontrolümüz dışında gelişen olaylar şeklinde ikiye ayrılır. Film boyunca Witek’in treni yakalama sürecine hep aynı kurguda tanık oluruz, Witek bilet alıp da Kieslowski bize tren imgesini göstermeden önce karşımıza serilen her üç hikâyenin başlangıcında da Witek’in ne treni yakalama hızında ne de hareketlerinde belirleyici bir değişiklik vardır. Ancak her seferinde filmde önemli bir hareket unsuru olan treni farklı hızda, zamanda ve harekette görürüz. Aslında filmde daha çok Witek’in kontrolü dışında gerçekleşen bir kader anlayışı hakimdir. Eğer Kieslowski, Witek’in trene yetişme aşamasını bize farklı bilgiler ışığında veriyor olsaydı treni yakalamak ya da kaçırmak arasında gidip gelen hikayeleri Witek’in kontrolü dahilinde gelişen olaylar şeklinde yorumlayabilirdik.

Witek’in ait olduğu evrenin doğası gücünü kontrolcü zamandan alır; bu da yönetmenin özellikle zamanın “ayarlanamaz” olmasına çektiği bir dikkattir. Ancak Witek, dünyadaki zamanının sınırlı olduğuna hiç dikkat etmeksizin ulaşmak istediği noktanın peşinden gider. Kontrol sahibi olmadığı için de onun yerine onun hayatını her zaman yetişmek istediği, kimi zaman kaçırdığı ya da kimi zaman yakalayabildiği taşıma araçları kontrol etmiş olur.

Kaderini Kabul Etmek

Film boyunca Witek’i sürekli olarak eline geçen fırsatlarla oradan oraya savrulurken görürüz ancak onun hiçbir zaman kendi kaderini kabullenişine dair bir ipucu ile karşılaşmayız. O yüzden Kieslowski’nin bize aktardıkları çerçevesinde hayatı, hiçbir zaman yaşama özgürlüğüne dahil olmaz. Blind Chance hiçbir zaman The Butterfly Effect ya da Sliding Doors filmlerinde olduğu gibi büyük etmenlerin hayattaki yollarımıza yaptığı kalıcı değişikliklerini gözler önüne sermez. Blind Chance daha çok küçük değişikliklerin hayatımızda olan rollerine eğilir. Kieslowski bu filmiyle insanların hayatlarındaki kimliklerine dair de bir sorgulama platformu açarken, farkındalıkla sahip olduklarımız ya da olmadıklarımızla varoluşlarımızın nasıl şekillenebileceğinin ihtimallerini de, kartlar açık bir şekilde sunuyor.

1970’lerin sonu 1980’lerin başında geçen film dönemin siyasi yapısını da göze sokmadan hikayesine iliştiriyor. Ana karakterimiz Witek, şansa bağlı ya da şansa bağlı olmaksızın politik olayların içinde kendini bulabiliyor ancak filmde bu tip dışavurumlar ana hikâyenin önüne geçmiyor.

Talihe Sonsuz Bir Uçak Bileti

Kieslowski, filmde en önemli olan sahneyi kurgusunda ilk sahneye yerleştirir. Bu sahne filmde bir başlangıcın temsiliyken aynı zamanda son ile de bir ortaklık içindedir. Yönetmen bu filmiyle ilgili verdiği röportajında her zaman bir günü ifade ederken o günü tanımlayan “iyi”, “güzel” ya da “kötü”, “berbat” ifadeleri neye göre seçtiğimizi merak ettiğimiz üzerine düşündüğünü dile getiriyor. Kader konusu Kieslowski’de bu filmiyle beraber belli bir noktaya yerleşmiyor ve belirsizliğini her zaman koruyacak düzlemde kalıyor. Yönetmen yine de etrafımızdaki insanların, nesnelerin yani dış etkenlerin kader kavramını beslediğini ve hayatlarımızı şekillendirdiğini düşünüyor. Blind Chance filmini çekmekteki en büyük itkisinin de bu olduğu apaçık belli.

Filmde Witek karakteriyle önümüze serilen üç olasılık arasından yönetmen kendisine en çok sonuncu olasılığı yakın buluyor. Yönetmene göre kader kavramı, içinde barındırdığı dinamikler doğrultusunda ya olanı olur kılacaktır ya da ona hiç dokunmayacaktır. Filmdeki son olasılık bir durumun kesinliğini açıkça verdiği için yönetmenin kendisine o olasılığı yakın görmesi çok normaldir. Öte yandan diğer iki olasılıkta Witek’in hayatında beraber olduğu insanların, mekanların, kariyerinin adı değişse de hayat düzleminde bir işleyişi vardır. Bunlar tamamen bir sonu değil, sürecin varyasyonlarını içerir.

Blind Chance, aralıklarla çekilmiş bir film. Yapıtın nihai hali hiçbir zaman başlangıçta tam olarak yönetmenin zihninde tasarlanmamıştı. Hem bazı teknik / montaj seçimleri hem de filmin kurgusunda gerçekleşen değişiklikler uzun aralıklarla bugünkü halini almıştır. Hatta filmde aynı durumun toplamda üç aşamada ve üç olasılıkla birbirine bağlanması bile, filmin çekimi sırasında verilen bu büyük ve sık aralıklar nedeniyle oluşmuştur.

Film ile adeta bütünlemiş olan ve bestesi Wojciech Kilar’ın elinden çıkan filmin tema müziği ise film bitse bile Blind Chance adını her duyduğunuzda kulaklarınıza çivilenecek türden. Filmde sürekli olarak yinelenen melodi flüt, obua ve kemanla sunularak hüzünlü anlara eşlik ediyor. Kilar, yarı barok tarzda bestelediği bu müziği filmde Witek’in hayatının her dönüm noktasına gelişinde karşımıza çıkar. Ancak yönetmen bu müziği filmin belli başlı yerlerinde de yapısal bir rol üstlenmesi açısından kullanır. Kilar’ın bu özel bestesinin, film boyunca karşımıza çıktığı her anda bizleri ister istemez kasvetli bir hüznün içine çekme ihtimali çok yüksek. Filmin bu özel müziğinin küçük bir kısmını aşağıdaki görsele tıklayarak dinleyebilirsiniz (yeni sekmede açılır).

(Link güncellenmiştir, açılan pencerede “Sluchaj”a tıklamanız yeterli)

Yazımız burada sonlanırken, kapanışı filmin hikayesinde en kilit noktayı ifade eden şu diyalogla yapabiliriz:

  • Bir ay önce o treni kaçırmasaydım, şimdi seninle burada olmayacaktım.
  • Buna sadece şans diyemeyiz.
  • Bence bazen öyle diyebiliriz.

Burcu Meltem Tohum

Göz Yaşlarına Eşlik Eden Permütasyonlar: BLIND CHANCE” için bir yorum

  1. Kieslowski ruhuma fısıldayan beni dirilten adam. İnsan duyguları nasıl bu kadar derinden, olasılıkları nasıl bu kadar anlaşılır sunabilir. Hakkında okuduğum en iyi yazı idi. Seninde Kieslowski’yi sevdiğine şüphem yok Sevgili, Meltem.

Bir Cevap Yazın