ÉTÉ 85: 85 Yazında Algor Mortis

Fransız yönetmen ve senarist François Ozon‘un ilk dönem kısa filmlerinde kullandığı super-16 filme çekilen ve özünde Aidan Chambers‘ın Dance on My Grave adlı kitabına dayanan Été 85 (2020), Normandiya kıyılarına vuran ama canlılığını yitirmeyen bir aşk hikayesini ele alıyor. Arkadaşının Tape-cul (Tahterevalli) isimli teknesiyle denize açılan Alexis (Félix Lefebvre) aniden gerçekleşen bir alabora ile ölümle burun buruna gelmişken David (Benjamin Voisin), Calypso isimli teknesiyle kahramanca uzaktan görünür ve Alexis‘i kurtarır. Bu olayla birlikte taze bir arkadaşlığa başlayan iki genç kısa zaman içinde birbirlerine bağlanırlar ve arkadaşlıklarını romantik bir boyuta taşırlar. Alexis daha temkinli ve içe dönük bir erkektir ve David’de kendisinin sahip olmadığı kişilik özelliklerini görerek ona hayran kalır. Edebiyatçı ruhu ile David‘in yazılmış fakat hiç okunmak için çaba sarf edilmemiş bir roman olduğunu fark eder. Ölüm fikri ile içli dışlı olan Alexis‘in karşısına David aracılığıyla ölüm konusu çıkar.

David kısa bir zaman önce babasını kaybetmiştir ve ölüm üzerine fazla düşünmez. David’in üzerine düşündüğü şey ölüm değil ölümün getirdikleridir. Alexis‘in aklında sürekli yer alan ölüm; David‘in aklında sürekli yer alan sevdiğini kaybetmenin getirdiği özlem duygusu olarak karşılık bulur. Ölümün kendisi hakkında çok fazla söylemde bulunan Alexis hiç ölüm olgusunu yakından deneyimlemediği için söylemlerini gerçekleştirirken herhangi bir zorluk çekmez. David ise özlem duygusu ile sürekli olarak bir savaş halindedir ve belki de bu duyguyu bastırmak ve bu duygunun getirdiği açlığı yatıştırmak için genel olarak ilgi arayarak zamanını geçirir. Bulduğu ilginin hangi bedende ikamet ettiği onun için önemsizdir çünkü onun peşinde olduğu şey kişiler değil, duygulardır.

François Ozon 1985’te Chambers‘ın Dance on My Grave isimli kitabını okuyup etkilendiğini ve daha o zamanlarda kitabın filmini çekmek istediğini söyler. Bu isteğini ancak 2020 yılında, hayli gecikmeli olarak gerçekleştirebilir. Kitabı okuduğu dönemde -yani 80’lerde- eşcinselliğe bakış oldukça sertti, hatta eşcinselliğe dair bir bakış açısı oluşturulması bile bir gereklilik olarak görülmüyordu. Fakat kitabın temeli tamamıyla eşcinsellik ve eşcinsel aşk üzerineydi. Kitapta cinsellik bir tabu olarak görülmüyordu ve dönemi itibariyle oldukça ezber bozan bir eserdi. Tüm bu sebeplerden dolayı kitaptan etkilendiğini söyleyen Ozon uzun yıllar bu kitabın bir uyarlamasının çekilmesini beklemiş fakat bu işe atılan cesur bir yönetmen olmamış. Salt bir aşk hikayesinin öznesi olan iki eş cinsiyeti anlatmak ve beyazperdeye uyarlamak o dönemler hiçbir yönetmen tarafından yapılası bir iş olarak görülmemiş. 2020 yılında pandemi sebebiyle iptal edilse bile Été 85 filminin Cannes Film Festivali Resmi Seçkisi’nde yer alması, eşcinsel sinemasına karşıt bakışın zamanla yıprandığı ve en sonunda yok olmaya yüz tuttuğu şeklinde yorumlanabilir.

Ozon‘un ilk dönem kısa filmlerinde kullandığı super-16 filmi bu uzun metrajlı filminde tekrar kullanmasının sebebinin super-16 filmin izleyiciye daha samimi bir görüş alanı sunmasında yattığı düşünülebilir. 2015 yapımı olan ve kadın eşcinselliği üzerine kurulu bir aşk hikayesini anlatan Carol filmi de bu sebeple super-16 film ile çekilmiştir. Super-16 film dijital filmlere oranla daha geniş açıyla çekim yapılmasını sağlar ve ekranı bölmekten yana değildir. Aksine ekranın veya perdenin tamamı filmin sekansları ile örtülür. Bu sayede izleyici filme ve filmin içeriğine daha samimi yaklaşır, kendisini sekanslarda herhangi bir alana yerleştirebilir ve geniş bir görüşle sekansı derinlemesine inceleyebilir. Dijitalden uzaklaşıldığı için de daha yumuşak tonlarda bir izlence sunar. Été 85 filmi de zaman ve bağlam bakımından oldukça yumuşak tonlarda bir film haline gelmiştir. Bu bir yaz gecesi yumuşaklığındaki hikâyenin odak alanı ise Alexis ile David arasındaki ilişkinin iki Fransız şair olan Paul Verlaine (1844-1896) ve Arthur Rimbaud (1854-1891) arasındaki ilişki ile kesiştiği noktalar. Filmde de bu ilişkiye atıfta bulunacak bir şiirin Alexis ile David tarafından dile getirilmesi, bu düşünceyi destekler nitelikte. 

Verlaine ve Rimbaud[1] birbirlerine aşık iki şairdir fakat beraber olduklarında da beraber olmadıklarında da sürekli olarak aralarında bir meydan savaşı atmosferi hakimdir. Savaşarak birbirlerini sevmeye çalışan iki şairin şiirleri de bir o kadar savaştan doğan sevişler üzerine kuruludur. Filmde yer alan ve David ile Alexis‘in arasının açılmasına neden olan kadın Kate iken Rimbaud ile Verlaine‘in ilişkisindeki üçüncü kadın Verlaine‘in karısıdır. İki şairin aşkını sonlandıran olayda Verlaine hapse düşen; Rimbaud ise yaralanan kişi olur. Kavga ettikleri bir anda Rimbaud‘yu bacağından vuran Verlaine hapse girer. Été 85 filminde ise her şeyi sona erdiren olay David’in motosiklet kazası yapıp ölmesi oluyor. Verlaine gibi hapse düşmenin eşiğine gelen Alexis‘in durumunun ise, David’in ölümü ile uzaktan yakından alakası yok. Sevgili oldukları dönemde David ile birbirlerine verdikleri bir söz yüzünden David‘in mezarının üzerinde dans etmesi gerekiyor ve bu sözü yerine getirdiği vakit mezarlıktaki polisler Alexis‘i akıl sağlığı yerinde olmayan ve mezara (aynı zamanda ölüye) saygı göstermeyen bir erkek olarak tutuklarlar. Birbirlerine verdikleri bu sözün altında yatan birkaç neden bulunabilir. 

David her ne kadar vurdumduymaz ve sıkılgan bir kişilik gibi görünse de aslında Alexis‘e bağlanan ruhundan yani kendinden kaçmaya çalışır. Aradığının, peşinde olduğu şeyin anlar, anılar ve eylemler olduğunu söyleyerek insanlardan sıkıldığını, uzaklaştığını belirtse de tam tersi bir durum yaşar ve bunu inkâr etme yoluna gider. Çünkü ölümü en yakınından deneyimlemiştir ve beklemek, aynı şeyler ile vakit kaybetmek onun için hayatı yaşamaya ters düşen olgulardır. Hızlı olmak ile hız arasındaki farkı bu yüzden Alexis‘e anlatır. Dilediği kadar hızlı olabilir belki ama asıl “hız” olması için önünde duran ve ondan sürekli olarak uzaklaşan nesnenin hızına erişmesi, onu yakalaması, yakaladıktan sonra ise içinde kaybolması gerekir.

Diğer insanlar ile ilişkisinde hızlı olan David, Alexis ile nasıl “hız” olduğunu kavramaya karşı çıkar. Özünde Alexis‘i sevdiği ve ona değer verdiği için bu sözü vermeyi tercih eder. Alexis her ne kadar ölüm kavramıyla iç içe olsa da ölüm olgusu karşısında oldukça hassas ve kırılgan bir ruha sahiptir. David bu ruha öldükten sonra bile özen göstermek için Alexis’in yaşaması gereken katarsisi, mezarının üzerinde dans etmesi olarak seçer. 

Sık sık Call Me by Your Name ile karşılaştırılsa da Été 85 konusu ve bağlandığı hikâye düzleminde Call Me by Your Name‘den oldukça farklı. Her korku janrında yer alan yapımı nasıl aynı görüş ve fikir ile izlemiyorsak, her queer janrında yer alan yapımı da aynı görüş ve fikir açısıyla izleyemeyiz. Bu türde bir izleme kişiyi yalnızca tekrara düşürecektir. David‘in tarafından olayların nasıl görüldüğü veya David’in ölümünden sonra David’in annesinin (Valeria Bruni Tedeschi) neden Alexis‘e bu denli tahammülsüz oluşu hikâyede eksik kalan noktalar fakat Ozon‘un genel itibariyle filmi çekme amacı bu hikâyeyi kronolojik olarak ilerletmek değil. Bir olay filminden çok bir durum filmi olan Été 85 kendi janrında oldukça başarılı bir yapım. Janrlar arasındaki farkların, aynı tür içinde yer alan filmlerin farkları ile eş değer olduğu unutulmadan ele alındığında Été 85 bir hayali gerçekleştiren ve yeni hayallerin ilham kaynağı olan bir film. 

Berfin Tutucu


[1] Yukarıdaki görselde Verlaine (sağda), Rimbaud’nun asla ulaşamayacağı bir yaştadır: 49. Rimbaud 1891’de, 37 yaşında ölür. Burada 17 yaşındadır. Fotoğrafçılar: Etienne Carjat (Rimbaud) & Otto Wegener (Verlaine).

Bir Cevap Yazın