THE INNOCENTS (De Uskyldige) – Aslında Ne Kadar Masumlar ?

Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard seçkisinde bu yıl prömiyerini yapan Eskil Vogt’un MER Film şirketinden çıkan The Innocents (De Uskyldige / Masumlar, 2021) filmi l’Etrange Festival’in yarışma bölümünde gösterildi. Norveç yapımı film, Marvel ve DC’nin tekelinde gibi gözüken süper kahraman / anti kahraman sinemasının Avrupa’dan çıkan önemli örneklerinden. The Innocents, türe temelde iki açıdan farklı yaklaşıyor.

Bunlardan birisi ve bana göre en önemlisi, filmin süper güçlerin çekiciliğine dayanarak, Martin Scorsese’nin tabiriyle sinemadan çok “bir lunapark” deneyimi sunmak yerine bize çocukların sıradan dünyasını yansıtmaya çalışıyor olması. İkincisi ise Christopher Nolan’ın Kara Şovalye üçlemesinde ya da Todd Phillips’in Joker filminde yaptığı gibi süper kahramanları ya da anti kahramanları çizgi roman atmosferinden çıkarıp gerçekçi bir zemine oturtması. Nolan ve Phillips’in filmlerindeki baş karakterlerin (Batman ve Joker) esasen insan üstü güçleri olmadığı düşünülürse hikayelerini içinde yaşadığımız dünyanın atmosferinde yansıtmaları belki de elzem. Ancak The Innocents’daki durum bundan farklı. Süper güçlere sahip dört çocuk ve onların yaşadığı macera, arka planında toplumsal gerçekçi sinema diline yakın bir atmosferde başarıyla yansıtılıyor. Bu da bize filmin “doğaüstü” hikayesine inanmakta yardım ediyor. Masumlar’da süper güçler filmin bahanesine, çocukların dünyasının zaman zaman ne kadar acımasız olabileceği ise işin özüne dönüşüyor.

The Innocents’ın açılış sahnesi bir çocuğun yakın plandaki masum yüzü. Hemen ardından gelen sekansta ise yönetmen bize filmin önermesini bir çırpıda veriyor: “Aslında ne kadar masumlar?” Derken filmdeki karakterleri tanımaya başlıyoruz. Ida (Rakel Lenora Fløttum), otistik ablası Anna (Alva Brynsmo Ramstad) yeni taşındıkları mahalleden arkadaşları Aisha (Mina Yasmin Bremseth Asheim) ve Ben (Sam Ashraf). Bu dört çocuğun yollarının kesişmesi, birbirlerinin yeteneklerinin ortaya çıkmasına yardımcı oluyor. Bir kediye yaptığı işkenceden potansiyel psikopat olduğunu gördüğümüz Ben, gücünün sınırları genişledikçe bu yeni durumun getirdiği alışılmadık halin de etkisiyle bir seri katile dönüşüyor.

Ve neticede kızlar Ben’i durdurmak için güçlerini birleştirmek zorunda kalıyorlar. The Innocents karakterlerinin kendilerini tanıdığı süreçte yani hikayenin ikinci perdesi açıldıktan hemen sonra gelen ve literatürde “fun and games” diye bilinen (bkz. Blake Snyder’ın “Beat Sheet” şablonu)[1] bölümde zaman zaman tekrara düşüyor. Burada filmin ritmi biraz düşse de imdadımıza tam anlamıyla bir antagoniste dönüşen Ben ve kızların onu alt etmeye karar vermesi yetişiyor. Yan hikaye olarak ilerleyen aile teması, çocuklar ve ebeveynlerinin ilişkisi de filme ikinci bir boyut katıyor. Hikayede es geçilen bazı mantık hataları ise maalesef filmin baş yapıt olma potansiyelini çöpe atıyor.

Norveç yazında geçen macera anamorfik lensler ve golden hour ışığıyla izleyiciye yumuşak bir görüntü halinde sunuluyor. Ancak filmin yönetmeni ve senaristi Eskil Vogt, bazı gerilim dolu sekanslarda korku sinemasının estetiğini de başarılı bir şekilde sergiliyor. The Innocents’da çocuk oyuncuların performansı oldukça iyi. Özellikle otistik bir çocuğu canlandıran Alva Brynsmo Ramstad muhteşem bir iş çıkartıyor. Ida rolündeki Rakel Lenora Fløttum da son derece oturaklı ve abartıya kaçmayan güçlü bir oyun sergiliyor. ABD, İngiltere, Fransa ve elbette Norveç’te seyirciyle buluşan ve buluşacak olan The Innocents türün meraklıları için zaman ayırıp izlenebilecek bir film. İyi seyirler.

Beraat Gökkuş

Click HERE for the English version of the article.


[1] Blake Snyder, “Save The Cat”, Michael Wiese Productions, 2005 (ilk basım).

Beraat Gökkuş Twitter

Beraat Gökkuş Instagram

Bir Cevap Yazın