JOHN and THE HOLE – Sıkıntının Pençesine Düşmüş Ruhu Midede Açılan Delik Yaralamaz

Nesnenin bir mekân üzerindeki etkisini eğer ona mekân özelliği veren sınırları etrafında değerlendirecek olursak, sahici olmayan nesnelerin etrafta açtığı “boşluk” savaşını da göz ardı etmemek gerekir. Boşluğun ait olduğu mekânda, yanındaki diğer nesnelere oranla ağırlığını ele alacak olursak bireyin bu mekân içinde belli bir meşguliyet halinde olduğunu fark edebiliriz. Pascual Sisto’nun ilk uzun metrajı olan 2021 tarihli John and the Hole (John ve Delik) adlı filmde bir birey üzerinden, özne içinde açılan boşluğun deliğe dönüşmesine tanık oluyoruz. Filmin senaryosunu üstlenen Nicolás Giacobone, filmin kompozisyonunu El Pozo adlı, yine kendi yazmış olduğu kısa bir hikâyeden oluşturmuş. Kendisini Biutiful (2010), Birdman or [The Unexpected Virtue of Ignorance] (2014) filmlerinin yazar koltuğundan da tanıdığımız Nicolás Giacobone, John and the Hole ile seyirciye insanın içinde bulunduğu mekân/ları sorgulama olanağı veriyor. Temelinde hiciv yatan filmin anlatısı, “içsel buhran”ın kaçınılmaz sonucu olarak bireyi kendi mekânını yaratmaya iten temel bir varoluş çıkmazı sunuyor. Bu bakımdan aklımıza ilk etapta Veronika Franz ve Severin Fiala’nın Goodnight Mommy (2014) adlı filmi geliyor. Üst metin olarak görsel etapta Michael Haneke tarzında bir yol takip ediyor olsa da John and the Hole, hikâyesinin anlatıcısını hiçbir zaman özgür bırakmıyor.

Taissa Farmiga, Charlie Shotwell, Michael C. Hall

Hiç Görmediğim Manzaralar Hiç Değişmemiş

Evlerin korunaklı gelmediği bir alanda yeni, bilinmeyen ve gözden kaçmış yerler arayışına girmek doğal bir eylemin üzerini yapay bir umutla örtmeye benzer. Filmin ana karakteri John’un (Charlie Shotwell), yaşadığı evin çevresinde sürekli olarak dolaşması, dolayısıyla kendisi için yeni olanı aslında bedeni için eskimiş olan bir mekânda araması onu kademe kademe felç eden bir yorgunluğa sürüklüyor. “Kötü bir şey olması durumunda inşa edilen bir yeraltı deliği”nin film boyunca tüm karakterleri esir etmesi artık birey olandan çıkmış bir sıkıntının dünyadan bıkmışlığını gösteriyor. Öte yandan bahsi geçen deliğin oturulan eve çok yakın olması ve evin bireye yabancılaşması, “delik”in yeni ev olarak düşünülmesi, onun koruyuculuğuna inanılması kaosun fiziksel olarak hissedilmesi konusunda bir arzuyu açığa çıkarıyor.

Michael C. Hall

Buna ek olarak filmin hemen açılış sahnesinde John’un klostrofobik tarzda bir çerçeveye sığdırıldığını görüyoruz. Onun ekran içindeki bu sıkışmışlık hali film boyunca anlatıcılığı üstleniyor. Aile formatında bir nevi kurban çatısı altında toplanan Brad (Michael C. Hall), Anna (Jennifer Ehle) ve Laurie (Taissa Farmiga) John’un bulanık belleğinde mekânsal konumlarını bulmaya çabalıyor. Bir nevi John’un onlarla arasına koymaya çalıştığı mesafe sadece fiziksel olarak değil aynı zamanda zihinsel bir mesafenin tasarısı gibi. Mekânı kendi içinde bölümlere ayırdığımızda “mahkûm” kelimesinin her boyutuna, John da dahil tüm aile bireyleri üzerinden hakim olabiliyoruz.

Taissa Farmiga

Göğü Terk Eden Ayın Soylu Işıkları

Bir nevi büyüme sancısı olarak da adlandırabileceğimiz zamanın John özelinde akıp gitmesi bir anlamda onun öznesinde bir ağırlık noktası yaratıyor. Bu nokta ise etkileşimde olduğu diğer insanlarla birleştiği, iletişime geçtiği her anda bir nevi ağır baskı altında olma halini getiriyor. Bu da John’u, film boyunca yapmış olduğu eylemlerin aşırılığına karşın sakin kılıyor. Öte yandan karakter olarak zaten çoktan kendi ağırlığı ile belli bir boşluğa sürükleniyor. Sonuç olarak sırasıyla takip ettiği eylemlerin onun üzerinde belli bir etki etmeden aksine onu sakinleştirmesi, içinde açılan deliğinde kapanması yolunda bir adım olarak görülebilir. John and the Hole, “delik” ve “boşluk” kavramlarını hem fiziki hem de zihinsel olarak sadece belli karakterlerin üzerine yüklemiyor. Diğer yandan “delik” ve “boşluk” John için önlenebilir “felaketin” koruma mekanizması olarak yerini alırken, delikten birebir etkilenen aile bireyleri açısından içinde bulunulan fiziksel şartlar insan ruhunun incelenmesi açısından bir yol geliştiriyor. Aile bireyleri için delik bir kapana kısılma, mahkumiyet temsili iken John için kendinden fedakârlık yaptığı bir kurtuluş kapısı olarak karşımıza çıkıyor.

Charlie Shotwell

Bedenin Treninde Gara Ulaşmaya Çalışanlar

Filmde açıkça görülüyor ki John’un özgürlüğü başka bedenlerin buhranına bağlı. Saf akıl yoluyla John’u sağlıklı kılan, evlerinin yakınındaki deliğin içinin dolu olmasıdır. Yaşamla başa çıkma fikri ancak deliğin bedenlerle “tıkanma”sına bağlıdır. Bu eylem kendisini tam anlamıyla gerçekleştirmeye başladığında dış etkiler giderek iç etkilerin kontrolünü ele geçirmeye başlıyor. Yine de John için gerçekleştirilmiş bir tıkanma durumu, onu rahatlatabilecek kadar başa dönmesini sağlıyor. Buna karşın “delik”in varoluşuna hiçbir şekilde zarar gelmemesi, tabiri caizse onu “korunaklı” bir açık hedef haline getiriyor. Bu da genel olarak John’un film boyunca çizmiş olduğu profil ile benzerlik taşıyor. Böylelikle “delik” ve “boşluk” kavramlarının bir beden üzerinde oluşumuna John aracılığıyla tanık oluyoruz. Ancak hali hazırda açılmış bir “delik”in bir kez kapatılmış ve ona başka bedenler üzerinden hayat verilmiş olması onun bir daha asla açılmayacağı anlamına gelmiyor. Nihayetinde bir bedenin içine yuva yapmış olan “boşluk”u ikinci kez, yine bedenler eşliğinde kapatmak mümkün olmaz.

İşlevsel Olmayan Duygusal Gücün Özgür Bırakılması

Bunlara ek olarak “işkence sonrası özgürlük” kavramı da filmin dikkat çekici noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak John and the Hole özelindeki “işkence” anlayışı bireyin kendi üzerinden özgürlüğe ulaşmasından ziyade başkalarınınkini kullanarak ulaşmasıdır. John’un taşımak zorunda kaldığı sonsuz ağır duygu yükü onu kendi hayatında başlı başına zahmetsiz bir “delik” olmaya iterken fiziksel olarak onun bir delik ile karşılaşması filmi alegorik olarak romantikleştiren bir yan olarak görülebilir. Böylece alternatif, korunaklı bir evren-alan arayışı durumu, elde var olan hayatı daha da küçültür. Bu da çeşitli varsayımsal soyut deliklerin bir araya gelip tek bir delik oluşturasına neden olur. Filmde deliği başlangıçta kimin açtığı konusu bilinmezliğini her zaman koruyor, bu da bir anlamda evrenin oluşumu alegorisini uyandırıyor, uzun zamandır içinde bulunduğumuz dünyanın belki de bir delik yanılsaması ile karşı karşıya geldiği ipucunu ortaya koyuyor. “Delik”in keşfi bağlamında Alice‘in (Alice in Wonderland) içine düştüğü çukuru düşününce canlıların sığınağı olan dünyayı özgün işleyişinden uzakta düşünmek, bir delik olarak onu hiç de yüzeysel kılmıyor.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın