THE PAINTED BIRD: Cehennemin Bilinmez Evrelerine Yolculuk

Jerzy Kosinski’nin aynı adlı romanına dayanan The Painted Bird (Boyalı Kuş), cehennemde kaybolup kendine orada sığınacak bir yer arayışının bütün sürecini yanısıtıyor. Toplamda üç saatlik bir yolculuğu gözler önüne seren bu film Václav Marhoul’un yönetmenliğinde II. Dünya Savaşı’nın insanlar üzerindeki yansımalarını / etkilerini mercek altına alıyor. Filmin başrollerinde Stellan Skarsgård, Harvey Keitel, Barry Pepper ve Udo Kier gibi sinema dünyasının önemli isimleri yer alıyor. The Painted Bird’ü The Painted Bird yapan tüm unsurları ele aldığımızda filmin seyrine başlamadan önce bu cehennem yolculuğunda başınıza gelebilecek olan her şeye karşı hazırlıklı olmak gerektiğini unutmamak gerekir.

Copyright by Ludek Hudec

II. Dünya Savaşı’ndan Kaçamazsınız

Şu bir gerçek ki dünya tarihinde II. Dünya Savaşı, insanlığın kendi tarihine de kazınacak birçok olayın tohumu olmuştur. Marhoul, savaş kalıntılarını tek tek aktarırken temel aktarıcı olarak bir çocuk karakter üzerinden gidiyor. Bu çocuğun nereden geldiği ya da kim olduğu bilinmiyor. Tamamen kimliksiz, hiçbir yere ait olmayanın hikayesinin peşine takılan yönetmen, aynı zamanda kimliksiz olma durumunun da birinin başına neler açabileceğine dair sorunsallar doğuruyor. Bu noktada “kimliksiz olma” kavramını biraz da metaforik olarak kullanıyoruz, zira hikayedeki çocuğun Musevi olduğu bilgisi bize veriliyor, ancak kimliği, ait olduğu bir aile, bir topluluk, bir toplum yok, o nedenle kimliksiz gibi.

The Painted Bird, II. Dünya Savaşı’nın dünya ve insan üzerinde yarattığı ahlaki ve fiziki çöküşü tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererken, insanların yapacaklarının herhangi bir sınırı olmadığının da altını çiziyor. Tüm hikâyenin küçük bir çocuğun gözünden anlatılması anlatının özüne yönelik en saf, duru ve tartışmasız, doğrudan aktarımı sağlıyor. 35 mm ile çekilen The Painted Bird’ün tamamı siyah-beyaz bir akışa sahip. Bu şekilde aktarımın tüm yaşanmışlık hissini de törpüleyen The Painted Bird, teknik olanaklarıyla hikayesindeki gerçeklik duygusunu ikiye katlıyor.

Dokuz Bölümlük Bir Destan

Her bir bölümü ana karakterin hayatında önemli rollere sahip olan ve hatta karakterin geleceğini de şekillendiren isimlerden oluşuyor. Bu şekilde film toplamda dokuz bölüme ayrılabilir. Bölümlere verilen bu isimlerin her biri birbirinden bağımsız ve ayrı ayrı değerlendirilmeli.

Copyright by Ludek Hudec

Yönetmen Marhoul’un, 1991 yılında kendi hayatına son veren Jerzy Kosinski’nin aynı adlı romanının film haklarını alabilmesi yaklaşık olarak 2 yıl sürmüş. İdeoloji patlaması yaşayan İkinci Dünya Savaşı döneminde geçse de ideolojilerden, inançlardan ve hatta başka her şeyden sıyrılmış, dünyadan kopuk olan bu anlatıdaki insanların hikayesi, yönetmen sayesinde en açık haliyle beyazperdeyle buluşmuş.

“Bütün Kötülükler Hep Beni Mi Bulur?”

Düşünür Seneca’nın De Providentia (Tanrısal Öngörü) ve De Ira (Öfke Üzerine) adlı eserlerinde kişinin, başına gelen ve gelebilecek kötü şeylere karşı her zaman sabırlı olmasını öğütler ve bu kötülüklerin neden hep aynı kişinin başına geldiği sorunsalına eğilir. The Painted Bird’de izleyicinin sürekli beraber olduğu tek karakter Petr Kotlar’ın canlandırdığı Çocuk karakteridir. Cehennem seyahati boyunca çocuk ne olursa olsun başına gelen bütün kötülükleri ve acıları bir süngerin bulunduğu yerdeki tüm sıvıları çekmesi gibi çekmiştir.

Buna rağmen filmin ikinci yarısına kadar onun bu kötülüklere karşı herhangi bir dışavurum yaptığına tanık olmayız. Bu da saf aklın içinde bulunduğu bütün olumsuzluklara rağmen nasıl olumlu bir dışavurum gerçekleştirdiğine örnektir. Çocuk her ne olursa olsun gelecekte; yarın ya da öbür gün içinde bulunduğu durumdan kurtulacağını düşünür. Yarın hala gelmeyecek olsa da o hala ümidini en duru haliyle korur. Bu göstergeler Seneca’nın eserlerinde de sabretme eğilimi gösteren kişinin her zaman kazançlı çıkabileceğine gönderme yapar.

Copyright by Jan Dobrovsky

Yönetmen bize film boyunca II. Dünya Savaşı’nın bizzat tanıkları olmuş olsaydık başımıza belki de bu dokuz hikâyenin tamamının gelmeyeceği bir yelpaze çiziyor. Filmin en ilgi çekici yanlarından biri de bu; bir karakterin başına farklı türlerde farklı farklı kötü olaylar geliyor ve bu olayların hiçbirinin bir öncekiyle ya da sonrakiyle bir bağlantısı yok. Sanki film her biri 20 dakikadan oluşan dokuz bölümlük felaketler zincirinin toparlanmış, 9 bölümlük bir mini dizinin sinemada sunulmuş hali gibi. Bu açıdan filmi izlerken hikâyede arada bir kopmalar meydana gelebiliyor. Bu kopmaları engelleyen tek unsur ise her bir bölüme verilen, karakter isimlerinden oluşan başlıklar. Bu özelliğiyle film, parçalarının her birinin tek başına mükemmel olduğu, ancak hepsini bir araya getirince derleme gibi gözükmesinin önüne geçilemediği bir yapım olarak kendini gösteriyor.  

Copyright by Ludek Hudec

Çocuk Karakterinin Kullanımı ve Kimlik Buhranı

Filmde her şeyi onun gözünden gördüğümüz ve deneyimlediğimiz çocuk sayesinde tarih kitaplarında okuyamayacağımız olaylara tanık oluyoruz. İçinde bulunduğumuz yüzyıldan film aracılığıyla o döneme tanık olan tıpkı biz izleyiciler gibi çocuğun baştan itibaren bir kimliğinin, kurtuluşunun olmayacağı düşüncesindeyiz. Yönetmenin bununla ilgili izleyicilere ufak bir sürprizi var. Bu da bir anlamda kimliksizlik problemi yönünde bir başka sorunsalın kapısını aralıyor.

Fiziksel Güçlüğün Katarsisi

The Painted Bird, tüm zor ve kötü koşullarda fiziksel çöküş buhranının bir katarsisini yansıtıyor. Maddi değil ancak manevi olan bir katarsis bu. Film adını, anlattığı hikayelerden birinden alıyor; burada “farklılığın” toplumsal olarak ne kadar kötücül sonuçları olabileceğine tanık oluyoruz. The Painted Bird’deki çocuk karakter ise aidiyetsizliğin, yersizliğin ve yurtsuzluğun içinde o hikayedeki boyalı kuş misali oradan oraya savruluyor.

Oldukça az diyalogla ve şiddetli görsel diliyle Václav Marhoul’un Jerzy Kosinski ile ortak dilde adeta bir bedene dönüşmüş hali olan The Painted Bird, Hieronymus Bosch’un rahatsız edici insanlarından, Pasolini’nin hem politik hem de sosyolojik dışavurumlarından kendi bakış açınıza dair birçok parça bulabileceğiniz yıkıcı, hızlı, anlattığı hikayeleri sindirilemeden çabuk tüketilmeye mahkûm eden, çarpıcı bir cehennem seyahati sunuyor.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın