Ophelia bir temsildir ve bu temsili filminden önce bizzat tanımak ve tanıtmak gerekir. Ophelia isminin Yunanca “ophelos” yani “yardım” anlamına gelen sözcükten geldiğine inananların sayısı fazla. Lacan‘a göre bu isim “o-phallus” (penis) kökeninden gelir. Fakat diğer uzmanlar bu görüşü şiddetle reddeder ve bir kesim “ophelos” kelimesinden bir kesim ise “ophis” (yılan) kelimesinden geldiğini savunur. Ophis kelimesini savunan uzmanların Ophelia ile Lilith arasında bir bağ kurduğu açıktır. Geçmiş dönemlerden itibaren kadınların yılanlar ile özdeştirilmesi yalnızca algıları tersyüz etme amacından kaynaklanmaktadır. Yılan, özünde bereketi simgeler ve yeşilliğin, doğanın, bereketin olduğu alanlarda ortaya çıkar. Mizojinist düşünceler ise yılan ve Lilith aracılığı ile kadın cinsinin lanetli olarak görülmesine yol açmıştır.

Shakespeare‘in Hamlet’indeki karakterlerinden biri olan Ophelia, Hamlet‘e aşıktır ve babası Hamlet tarafından öldürülünce aklını kaybeder. Çiçek toplarken, söğüt ağacının dalının kırılmasıyla nehre düşer ve şarkılar söyleyerek boğulur. Nehre kazara mı yoksa bilinçli olarak mı düştüğü ise bilinmemektedir. Bilindiği gibi söğüt ağacı, su kenarlarında yetişir ve dalları her daim suya doğru sarkık durur. Dışardan bakıldığında bir kadının saçlarını andırır bu dalların suyla buluşma görüntüsü. Su, söğüt, çiçekler ve Ophelia… Hepsi dişil unsurlar. Gözyaşları da dişil sayılır ki bunu Laertes‘in Ophelia öldükten sonra söylediği şu cümlelerden anlarız:
Ayıpsa ayıp olsun ağlamak. Ama bu yaşlarımla çıkıp gidecek içimden kadın yanım.
Ophelia bir bakıma kendi gözyaşlarının nehrinde ölür ve erkek kardeşinin içinde yaşadığı dişiliği de gözyaşlarıyla akıp yok olur. Laertes‘in “kadın yanım” dediği aslında Ophelia’dan başkası değildir.

Ophelia’nın bu melankolik durumunu en iyi yansıtan benzetme şüphesiz ki ressam Sir John Everett Millais‘in eseridir. Bu benzetmede Ophelia‘nın nehre düşmeden önce topladığı çiçekler de resme dahil edilmiştir. Yaban gülleri kadının hırçınlığını, hercai aşka bağlılığı bulunmayan kişiyi, çörekotları acı tadına rağmen tüm kötülüklerin ilacı olmayı, sultan küpeleri aşkın hediyesini, menekşe sadakati, papatya saflığı, gelincik ise kavuşamayan aşıkları ve hüznü temsil eder.

Klasik Ophelia’nın hiç bilinmeyen ve görünmeyen gölgesini anlatan 2018 yapımı film, yönetmeni Claire McCarthy tarafından revizyonist bir yeniden yaratım ve anlatım eseridir. McCarthy, Ophelia’nın hikayesini klasiğe bağlı kalmaktan ve çeşitli göndermeler ile basit bir şekilde betimlemekten daha fazlasını yapmıştır. McCarthy bir röportajında Ophelia‘nın orijinal eserdeki gibi kurban ve pasif bir kadın olarak hissedilmemesini amaçladığını söylemiştir. Erkek bakış açısını tamamen değiştirmiş, Ophelia’yı bir nesne değil bir özne olarak anlatmak, hissettirmek istemiştir.

Ophelia karakterinde arz-ı endam eden Daisy Ridley, role çağdaş bir kırılganlıktan çok, özel bir güç getirmiştir. Duygularını saklamayan, inanan, irdeleyen, düşünen ve aşktan korkmayan, aynı zamanda yalnızca aşk ile de var olmayan bir kadına hayat verir. Klasik eserden farklı olarak filmde Ophelia ve kraliçe Gertrude (Naomi Watts) arasında zengin bir ilişki söz konusudur. Geceleri ona erotik hikayeler okuyan Ophelia ile aynı zamanda en gizli hislerini ve düşüncelerini de paylaşır kraliçe Gertrude. İki kadının ortak bir enerji düzeyinde konuşmalarına dahil oluruz. Bu konuşmalardan ayrı olarak dönemin şartlarından dolayı bu iki kadının hemdert ve hemdem olduğuna da şahit oluruz. Kraliçe olmasına rağmen Gertrude, içinde yaşadığı dünya tarafından aşağılanır. Gölgesi bu dünyadan sürülür ama aynı zamanda hayatta kalmaya da zorlanır. Gertrude’un gölgesi ise cadı olan ikiz kardeşi Mechtild (Naomi Watts) ile görünür hale getirilmiştir. Mechtild sürülmesine rağmen korkusuz bir kadındır. Zekidir, aşkı ayıplamaz, kendini yetiştirmiştir, öfke sahibidir ve ağırbaşlı olmayı reddeder. Kraliçe Gertrude’un tam tersi özelliklerine sahip bu kadın alter ego olarak karşımıza çıkar.

Filmde karşımıza çıkan bir başka temsil ise Gertrude ile Mechtild arasında ve Claudius bağlamında Madonna-whore kompleksidir. Madonna-whore kompleksine göre, bazı erkekler için aşk ve seks birbirinden ayrı şeylerdir. Âşık oldukları kadını “iyi ve masum” (Gertrude), cinsel ilişki yaşadıkları kadını ise “kötü ve basit” (Mechtild) olarak tanımlarlar. Bu kompleks ise bazı durumlarda erkeklerin evlendikleri kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyi reddetmesi şeklinde de görülebilir. Bunun sebebi ise değer verdikleri, âşık oldukları kadının gözlerindeki yüksek konumunu seks ile düşürmek istememeleridir. Kısacası onlar için artık evlendikleri kadınlar Bakire Meryem ile eş düzeydedir.

Filmde ise Hamlet‘in (George MacKay) babası Polonius‘un (Dominic Mafham) erkek kardeşi olan Claudius (Clive Owen) zamanında Mechtild ile bir ilişki yaşamış fakat daha sonrasında Kraliçe Gertrude ile de bir ilişki içine girmiştir. Bu durumda Madonna-whore kompleksine sahip iki erkekten bahsedebiliriz; iki erkek kardeş olan Polonius ve Claudius. İki erkeğin de bu komplekse sahip olmalarının nedenleri farklıdır fakat sonuçları kimse için iç açıcı değildir.

Madonna-whore kompleksi düşüncesine elbette ki Ophelia ile Mechtild arasındaki konuşmadan da varabiliriz. Bu konuşmada aslında Ophelia ve Mechtild’in birbirlerine belirli yönlerden benzediklerini görürüz. Ophelia içinde hem Gertrude personasını hem de Mechtild alter egosunu taşır. Bu yönüyle de oldukça güçlü bir kadındır. O dönemlerde kadınların eğitilmemelerine karşın Ophelia, dünyayı anlama arzusu içindedir. Ve bu arzu özünde -klasik eserde göründüğü gibi- deliliğe değil bilinçli kararlar almaya yol açar. Bu yüzdendir ki Ophelia filmde her yaptığı eylemi bilinçli olarak yapar. Delirmiş gibi davranırken bile bilinçlidir. Ophelia‘nın bulunduğu dünyayı terk etmesi de zafer olarak nitelendirilebilir. Bu yalnızca akıllı bir kadının yapacağı türden bir şeydir.

Ophelia filmi, Havva ile Adem arketipine meydan okur. İzleyiciye yeniden düşünme fırsatı verirken kendisi de aynı zamanda bir diyalektik yapı haline gelir. Bu hikâye Hamlet‘in değil, Ophelia‘nın hikayesidir. Filmin sonunda Ophelia’nın çocuğu ile birlikte olması yalnızca anne ve kadın olarak özgür olduğunu göstermez. Ophelia bu sayede insan olmanın anlamına dair yeni tartışmalar açar.

Amaçlanan sadece kadın bakış açısı değildir. Diğer bir deyişle filmin amacı kesinlikle bir kadınlık görüşü veya kadın olmanın ne demek olduğunu açıklamak olarak kendini göstermez. Aksine bilinmeyeni ve nesne olanı değerli kılan bir filmdir Ophelia: Kurban olarak görülen güçsüz bir karakterin, ana karakterin yolundan çıkıp kendi yolunu çizmesidir bir bakıma. Hayatta kalma ve bir meydan okuma olarak ön plana çıkan yapımın özü, aurasında erkek ve kadın cinsinden çok daha fazlasını barındırır.
“OPHELIA: Hamlet’in Eril Yolculuğuna Dişil Bir Meydan Okuma” için bir yorum