YESTERDAY ve Bir Senaryonun Anatomisi

İngiliz yönetmen Danny Boyle’un Beatles güzellemesi kötü bir film değil, hayır. Son derece eğlenceli, popüler kültür göndermeleri ve esprileri sayesinde dikkati sürekli ayakta tutan, doğal olarak çok güzel müzik yorumlarının eşlik ettiği, dünyanın en klişe tabiriyle “iyi vakit geçirebileceğiniz” bir film. Bu son sebep nedeniyle filmi ehven-i şer olarak nitelendirmediğimi söylememe gerek yok sanırım. Bisiklet Hırsızları’nda pek iyi vakit geçirmeyiz ama dünyanın en iyi filmlerinden biridir.

Her neyse, dediğim gibi Yesterday hem iyi hem de kötü öğeler barındırıyor. Ne yazık ki negatif yönlerin tamamının kaynağında da senaryo bulunmakta. Fikir olarak, başlangıç noktası olarak senaryo dahiyane! Ancak ne var ki film ilerledikçe, senaryo yavaş yavaş kendini lağvediyor sanki. Senaryo filme destek olmayı, bir anlamda geminin dümenini bırakıyor.

Yönetmene herhangi bir sözüm yok çünkü ekim ayında 63 yaşına basacak olan usta yönetmen zaten harika yapımlara imza atmış bir sinemacı ve kimseye kendini ispatlamaya ihtiyacı yok:

  • Shallow Grave (1994) 
  • Trainspotting (1996) 
  • The Beach (2000)
  • 28 Days Later (2002) 

Filmin fragmanında da “Slumdog Millionaire filminin yönetmeninden” yazmasını garipsemiştim zaten, tanınmayan bir yönetmen değil ki, o referansa hiç gerek yoktu. Oyuncular Himesh Patel ve Lily James de harika birer performans sergiliyorlar, filmi taşıyan en önemli birkaç etmenin başını çektikleri su götürmez bir gerçek. Bu kimyası çok iyi tutan ikili dışında Ed Sheeran’ın ve James Corden’ın eğlenceli cameo’ları, filmin müzikleri ve Beatles’ın “unutulma” fikri öne çıkan diğer değerler.

Senaryo konusuna geldiğimizdeyse, başta da dediğimiz gibi fikir kesinlikle harika, “bir sabah uyanıyorsunuz ve Dünya’dan bir Beatles geçtiğini sadece siz hatırlıyorsunuz” fikri beni sinemaya götürdü, sadece bu fikir. Dolayısıyla senaryonun çıkış noktası son derece başarılı.

Yaratılan beklenti

Öte yandan filmi daha da eğlenceli kılan bazı öğeler, mesela yeryüzünden silinenler arasında Coca-Cola, Oasis vs. gibi marka ve müzik gruplarının da bulunması fikri, ister istemez izleyiciyi bir beklenti içine sokuyor. Bu beklenti elbette filmin terimce yoğunluklu bir bilimsel açıklama değil ama, en azından bir açıklama. Bu olay neden olmuş? Tüm Dünya’da aynı anda yaşanan bir elektrik kesintisi, tamam, ilginç. Peki sonra? Temeli nerede? Senaryo bu noktada tam anlamıyla etkisiz eleman.

SPOILER SONU – SPOILER SONU – SPOILER SONU

Senaryodaki yön sorunu

Aynı anda birçok konu anlatılabilir. Hem de çok güzel yapılabilir. Örneğin usta yönetmen George Stevens’ın 192 dakikalık “dev” filmi Giant’ı (1956) ele alalım. Bu filmde bir ailenin oluşumundan torun sahibi olunmasına kadar geçen uzun dönem, Amerika Birleşik Devletleri’nin Afrikalı Amerikalılar’a yaptığı eziyetler ve tutucu kesimin onları kabullenme süreci, değişen zihin yapıları, Amerikalı milyonerlerin nasıl ortaya çıktığı, petrol savaşları, Amerikan derebeyliğinin doğuşu ve yetmediyse 3-4 tane de aşk hikayesi mükemmel bir şekilde beyazperdeye aktarılır. Bu filme “ne anlatacağına karar ver” demiyoruz çünkü iç içe geçmiş olan tüm bu konular mantıklı bir düzlemde, “gözlerimizin önünde” yaşanıveriyor. 

Yesterday’e geldiğimizdeyse, kariyerine Beatles parçalarıyla hız vermeye odaklanmış olan Jack Malick’in, birdenbire menajeriyle aşk yaşama noktasına gelmesi, biraz sığ kalıyor. Neden daha önce değil de tam o sırada böyle ani bir yön değiştirme (Fransızların péripétie dediği) yaşanıyor? Bu durumda seyirci olarak artık müziğe değil de yaşanması muhtemel aşka mı odaklanacağız? 

Boşa çıkan gerilim

Filmin ilerleyen dakikalarında, Jack Malick konserler vermeye başladığında, iki kişinin daha bu şarkıları hatırladığı anlaşılıyor. Ellerinde sarı bir denizaltı maketi tutuyorlar, (elbette Yellow Submarine) Malick’e ulaşmaya çalışıyorlar, Malick konuyla ilgili kabuslar görüyor, ve gerilim gittikçe artıyor! Sonuç? Bu iki kişi sadece şarkıları dinlemekten hoşlanıyorlarmış, Malick’e başarılar dileyip filmden çıkıp gittiler.

Filmin karikatürize bir havaya bürünmesi

Karikatür sıfatını kullanıyorum, çünkü: 

  1. Konser sonunda Malick tüm parçaları internete yüklediğinde anlaşmış olduğu yapım şirketiyle hiçbir sorun yaşamıyor mu?
  2. Konserde “ben sizi kandırdım, bu şarkılar bana ait değil” dediğinde seyircinin “biz yine de seni seviyoruz!” diye bağırması? Gerçekten mi?
  3. Milyonların tanıdığı bir fenomenken birdenbire eski işine dönerek okulda öğretmenlik yapması da oldukça basit bir çözüm olmuş.
  4. En önemlisi de, filmin temelini oluşturan bu yok oluşla ilgili hiçbir açıklama yapılmaması.

Sonuç olarak Himesh Patel’in Google’da “bu da mı yeryüzünden silindi acaba?” dürtüsüyle yaptığı her arama, şarkı sözlerini hatırlamaya çalışırken akla karayı seçmesi, Lily James’in, Joel Fry ile Kate McKinnon’un oyunculukları, Ed Sheeran’ın olağanüstü cameo’su, tüm bunlar için elbette izlemeye değer. Eğlenceli bir film. Tam bir Beatles methiyesi. Ancak yönetmenin geçmişinde Trainspotting ve 28 Days Later olunca, daha sağlam bir iskelet beklentisi oluşuyor insanda.

Bitirmeden, James Corden’in efsanevi Paul McCartney ile yaptığı 23 dakikalık Carpool Karaoke videosunu mutlaka izlemenizi öneririm. Hatta Yesterday’deki aşk hikayesinin ve bazı öğelerin yeryüzünden silinmesi meselesinin gölgelediği Beatles nostaljisini, bu tarihi röportaj / konserde çok daha derinden yaşayabilirsiniz. Şimdiden iyi seyirler.

H. Necmi Öztürk

YESTERDAY ve Bir Senaryonun Anatomisi” için bir yorum

Bir Cevap Yazın