The Big Lebowski, özgün anlatısı, unutulmaz replikleri ve Jeff Bridges’in mükemmel oyunculuğuyla eşi benzeri olmayan bir film. Joel Coen ve Ethan Coen’in yazdığı ve yönettiği filmde, karikatürize karakterlerinin içine düştüğü gülünç derecede karışık bir hikâye anlatılıyor. The Big Lebowski’nin (1998) öne çıkan unsuru ne hikayesi ne de (ne kadar başarılı da olsa) sinematografisi; The Big Lebowski’nin yıldızı tartışmasız, en başta ana karakteri The Dude – Ahbap olmak üzere ustaca yazılmış ve mükemmel oyunculuklarla canlandırılmış karakterleri ve karakterlerin unutulmaz replikleri. John Goodman’ın kusursuz Walter performansına ve Philip Seymour Hoffman’ın sadece mükemmel mimikleriyle bile kahkaha attıran Brandt karakterine değinmemek de haksızlık olur.

Filmin senaryosu, olay örgüsünün gittikçe karışması ve bir türlü çözümlenmemesiyle, her karakterin Amerikan toplumundan bir tiplemeyi temsil etmesiyle, anlatıcının dış ses olmaktan çıkıp ana karakterle sohbet etmesiyle hem Amerikan kültüründeki klişeleri hem de senaryo klişelerini alaya alıyor. Daha yeteneksiz ellerde bu hikâye bir fiyaskoya dönüşebilirdi, fakat Coen kardeşlerin vizyonuyla şahesere dönüşen filmin Amerikan popüler kültüründe sağlam bir yeri var. Karakterler Amerikan toplumunun stereotipleşmiş farklı kesim ve düşüncelerini yansıtıyor, filmin her dakikası gülünç olay örgüsü ve karakterleri mükemmel yansıtan repliklerle eşsiz bir komedi sunuyor. İzlediğim başka hiçbir filme benzemiyor The Big Lebowski. Dudeism dinine, cosplaylere ve “Slacker noir” türüne öncülük eden kült bir film bu.

Filme ilk denk geldiğimde filmin klişe bir ana-akım Amerikan filmi olduğunu sanıp filme çekingen yaklaşmıştım; tabii ki çok yanılmıştım. Kovboy aksanlı anlatıcının bezgin ve alaycı sesiyle başlayan film, ilk andan anlatısındaki farklılığı hissettiriyor:
Lebowski kendine ahbap derdi. ‘Ahbap’ benim geldiğim yerde kimsenin kendine vereceği bir isim değil. Ama bir yandan, ahbap hakkında bana mantıklı gelmeyen çok fazla şey olduğunu söyleyebilirim.
Anlatıcının filmin ana karakterini alaya almasıyla başlayan film, senaryonun ana akım senaryolarla, karakterlerin birbirleriyle, olay örgüsünün karakterlerle dalga geçmesiyle absürt ve mükemmel bir uyuma ulaşıyor. Filmin tavrı The Dude yani Ahbap’ın tavrını yansıtıyor- Nasıl Ahbap dünyayı ve kendini ciddiye almıyorsa film de üzerine kurulu olduğu Amerikan kültürünü ciddiye almıyor.

Bazen bir adam vardır, kahraman diyemeyeceğim, zaten kahraman nedir ki? Ama bazen bir adam vardır … tam yerinin ve zamanının adamıdır. Olduğu yere tam uyar. Ve Los Angeles’ta bu, Ahbap’tır.
Ahbap, düzeniyle var olan bir adam. Zengin ‘Büyük’ Jeff Lebowski’yi (David Huddleston) arayan ‘Nihilist’ler gelip Ahbap’ın halısına işediğinde Ahbap’ın basit düzeni bir dış tehditle karşılaşıyor, bu tehdit Ahbap’ın basit var oluşuna yöneltilmiş bir tehdit. Sonraki olaylar Lebowski ailesinin Ahbap’ı kendi çıkarları için kullanmaya çalışmalarıyla şekilleniyor, Ahbap’sa eski huzurlu hayatını temsil eden halısının uğruna oradan oraya savruluyor.

Anlatıcı (Sam Elliott) Ahbap’ı tanıtırken çölde sürüklenen çalı topağını takip ederek başlıyor film, bu görüntüye Tumbling Tumbleweeds şarkısı eşlik ediyor, sözler Ahbap’ın hayata karşı duruşunu yansıtıyor: Lonely, but free, I’ll be found / Drifting along with the tumbling tumbleweeds (Yalnız ama özgür olacağım / yuvarlanan çalı topaklarıyla sürüklenirken). Ahbap kendi hikayesinde, çölde yuvarlanan çalı gibi amaçsızca sürükleniyor. Filmde Ahbap’ın hikayesini mükemmel yansıtan başka bir şarkı da Bob Dylan’dan The Man In Me. Dylan’ın sesi Ahbap’ın hikayesiyle birleşince Ahbap’ın bıkkınlığı ve umursamazlığı hissediliyor sözlerde:
The man in me will do nearly any task / And as for compensation, there’s little he would ask / Take a woman like you / To get through to the man in me. – İçimdeki adam / neredeyse her görevi yapar / ve karşılığında isteyeceği çok az şey vardır / Senin gibi bir kadın gerekir / İçimdeki adama ulaşmak için.

Büyük Lebowski, Bunny (Tara Reid) kaçtıktan sonra ağlarken Ahbap’a “Bir erkeği erkek yapan nedir? Gerektiği anda gerekeni yapması mı?” diye sormuştu, o da “O ve bir çift testis” demişti. Film boyunca erkeklik kavramıyla dalga geçildiğini görüyoruz, bu şarkının filmde yarattığı atmosfer de bu alaycı havayı destekliyor. Karakterler birbirinden olabildiğince farklı, hatta çoğu taban tabana zıt. Eski hippi ve pasifist Ahbap’ın en yakın arkadaşı Walter (John Goodman) savaş destekçisi bir Vietnam Savaşı gazisi. İki arkadaşın zıtlığından muhteşem diyaloglar doğuyor.
- Walter: (haykırarak) Yanlış mıyım?
- Dude: Yanlış değilsin.
- Walter: Yanlış mıyım?
- Dude: Yanlış değilsin Walter, sadece pisliğin tekisin.
- Walter: Tamam o zaman.

Her bir karakter Amerikan toplumunun içindeki farklı bir tiplemeyi temsil ediyor. Filmde bol miktarda küfür ve ırkçı tanım geçiyor, zaman zaman karakterler buna müdahale ediyor. Örneğin Anlatıcı bowling salonunda Ahbap’la karşılaştığında, Ahbap’a neden bu kadar çok argo kullandığını sorup cevabını yine argoyla alıyor. Walter ise Ahbap’ı “Çinli” dememesi konusunda uyardığında kendisi de aynı şeyi yapıyor: Ahbap, Walter’a evini basan ‘Nihilist’leri anlatırken ‘Çinli halıma işedi’ diyor, Walter “Çinli tercih edilen tanım değil, Asyalı Amerikalı” diye müdahale edip sonra kendisi de Çinli demeye devam ediyor. Yine bowling salonundaki rakipleri Jesus Quintana’nın (John Turturro) İspanyol kökeni nedeniyle, Jesus’un yer aldığı her sahneye İspanyolca müzik konmuş olması da başka bir örnek. Film farklı kimlikleri karikatürize ederek karakterler arasındaki tezatlığı artırıp mizahı güçlendiriyor. Filmin renkleri de bu karikatürize stile hizmet edecek keskin bir skalaya sahip, özellikle bowling salonundaki sahnelerde bunu görmek mümkün. Filmin net ve stilize görsel dili sayesinde, hikâye gittikçe karışırken görüntüler rahatlatıcı bir basitlik sağlıyor izleyiciye.

Filmde ırk klişelerinden ideoloji klişelerine kadar her şey ironi malzemesi olarak kullanılmış. Filmin içinde geçen söylemleri ve olayları ciddiye alıp da filmi politik doğruculuk kurallarına göre incelemek isteyen biri filmi sıkıntılı bulacaktır belki, ama filmin ilk ve tek kuralını da çiğnemiş olacaktır aynı zamanda: Sakin ol, ciddiye alma. Filmi sakince inceleyen biri bu filmin politik bir mesaj vermek veya ciddiye alınmak için yapılmadığını rahatça görebilir. Film bahsettiği her şeyle beraber kendisini de alaya alıyor. Yalnız toplumsal normlarla değil, seyircinin alıştığı sinemasal normlarla da dalga geçiyor film; olay örgüsünü birbirine bağlayan temel gizemin peşinde istemsizce dedektifçilik oynayan Ahbap, Noir film türünün ana karakterlerinin gülünç bir taklidi. Ahbap’ın sürekli White Russian (Beyaz Rus) içmesi sürekli viski içen noir film kahramanlarına bir gönderme olduğu kadar filmde süregelen ironik ırkçı söyleme de katkı sağlıyor. Filmde Çinli, Rus, İspanyol, Yahudi, Nazi, Nihilist, Feminist, hippi gibi birçok ırk, din, ideoloji ve topluluğa değiniliyor; bu herhangi bir politik mesaj vermekten ziyade filmin kaotik komedisini beslemek için kullanılıyor.

Dudeism isimli sahte dine öncülük eden film dinlere de kafa tutuyor. Jesus Quintana’nın Nobody fucks with Jesus – (kibarca çevirirsek) “Kimse Jesus’a kafa tutamaz” repliği filmin birçok repliğiyle beraber unutulmazlardan. Bu replik, Walter’ın Yahudi olduğunu (“eski karısı nedeniyle”) her fırsatta vurgulaması, kovboy anlatıcı tarafından Ahbap’ın İsa’ya benzetilmesi filmin din olgusunu hiç kafaya takmadığını gösteriyor:
Ahbap’ın dışarıda bir yerlerde olduğunu bilmek güzel. Biz günahkârlar adına kafaya takmadan yaşamaya devam ediyor. (It’s good knowin’ he’s out there. The Dude. Takin’ ‘er easy for all us sinners.)
Tanrı / omniscient anlatıcının Sam Elliott tarafından canlandırılan bir kovboy olması, Amerikan sinemasının western yıllarında kovboy figürünü tanrılaştırmasına yapılan bir gönderme, yanlış mıyım? Kovboy figürü üzerinden Amerikan sineması tarihine yapılan bu gönderme, filmin Amerikan kültürüne verdiği referansları birbirine bağlıyor. Ahbap’ın mottosu The Dude Abides cümlesinin maalesef çeviride anlamı kayboluyor ama bir fikir vermesi için ‘Ahbap baki kalır’ veya ‘Ahbap uyum sağlar’ şeklinde çevirebiliriz.

Ahbap’ın bu rahat ve tasasız hayat felsefesi, filmi alıntılayan, kostümlü partiler düzenleyen, filmi bir yaşam tarzı haline getirerek ölümsüzleştiren bir hayran kitlesine öncü olmuş. Filmin hayranlarını incelemek için The Achievers: The Story of the Lebowski Fans isimli belgesele başvurabilirsiniz, Ahbap’ın felsefesi çevresinde şekillenen Dudeism dini ve The Day of the Dude (Ahbap Günü) gibi Ahbap’ın hayat görüşünü alaycı bir tavırla kutsallaştıran akımlar da var. Belgesel “The Achievers” adını filmdeki Büyük Lebowski’nin başında olduğu burs vakfı Little Lebowski Urban Achievers’tan alıyor. Ayrıca littlelebowski.org isminde bir site üzerinden görünüşte gerçek bir yardım kuruluşuna yardımda bulunmak mümkün. Site Ahbap’ın evreninden ilham alan tek site değil, The Dudespaper isimli başka bir site kendisini “Derinlemesine gündelik bir hayat tarzı dergisi” (A Lifestyle Magazine For The Deeply Casual) olarak tanımlıyor. Eminim bunların dışında birçok topluluk ve oluşuma malzeme olmuştur The Big Lebowski. Açıkça görülüyor ki The Big Lebowski, Amerikan toplumundan ve kültüründen beslenmenin çok ötesine geçerek yeni bir Amerikan popüler kültürü yaratmış.

Filmin iliklerine kadar Amerikan karakterleri Amerika’nın kültürünü övmekten çok döneminin tipik Amerikanlık hallerinin bir parodisi tabi ki. Büyük Lebowski’nin kızı Maude (Julianne Moore); bohem evi, yenilikçi ve feminist sanatı ve ilginç arkadaşlarıyla gününün sanat dünyasına bir dokundurma. Büyük Lebowski üzerinden film ‘büyük’ sıfatını ve ‘başarmak’ kavramını alaya alarak kapitalist patron figürüyle dalga geçiyor. Her şeyi alın teriyle kazanmış gibi davranan ama aslında tüm mal varlığını karısına borçlu olan Büyük Leboswki ve servetini yapımcılığını yaptığı porno filmlere ve objeleştirdiği kadınlara borçlu olan Jackie Treehorn (Ben Gazzara‘nın canlandırdığı Hugh Hefner temsili) yozlaşmış sistemin zengin ve güçlü patronlarını temsil ediyorlar.

“Mr. Treehorn treats objects like women man!” – “Mr. Treehorn objelere kadın gibi davranıyor adamım!” diye yakınıyor Ahbap. Ahbap’ın kadınların objeleştirilmesini kafaya takmaya çalışırken kendini gülünç duruma düşürmesinden belli oluyor ki kafaya takma eylemi pek Ahbap’a göre değil. Kaldı ki filmdeki objeleştirilen kadın olan Bunny’nin bu durumdan bir şikâyeti yok. Sanatının çok ‘vajinal’ olmakla eleştirildiğini söyleyen Maude ise Ahbap’ı kendi çıkarları için bir obje gibi kullanıyor. Her şeye rağmen, hikâyenin sonunda ahbap yine bowling salonunda keyfine bakıyor, çünkü kim ne yaparsa yapsın, ahbap bakidir.

Hikâyenin özgün yanı; bir bakıma hikâyeyi oluşturan unsurların uyumlu bir bütünlük içinde olmaktan ziyade gülünç bir kaosa yol açacak kadar uyumsuz olması. Filmin başında anlatıcı bize filmin Körfez Savaşı sırasında geçtiğini söylüyor ve Ahbap’ın eski bir hippi ve bir pasifist olduğunu öğreniyoruz. Hikâye boyunca ise Ahbap’ın politikaya dair hiçbir merakı veya dünyayı değiştirmek için bir çabası yok. O hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini kabullenmiş ve artık sadece kendi hayatının alışılmış düzenini korumaya çalışıyor. Hayatındaki uyumsuzluklar Ahbap için çok da önemli değil, çünkü ‘Ahbap uyum sağlar.’ Hikâye boyunca çözmeye çalıştığı gizemi kendince bir mantıkla birbirine bağlarken hikâyeye de bir uyum katmaya çalışıyor. İlgisiz olay ve cümleleri bile birbirine bağlayabiliyor Ahbap.

Buna örnek olarak markette aldığı kutu sütü ödemek için 69 sentlik bir çek yazarken kafasını kaldırıp kasanın üstündeki televizyonda duyduğu röportajı kullanmasını gösterebiliriz. “This will not stand, this aggression against the Kuwait”. (Bu sürmeyecek, Kuveyt’e karşı olan bu saldırı’.) Ahbap bu repliği daha sonra Büyük Lebowski’ye karşı kullanıyor, bambaşka bir amaçla tabii ki ‘Bu saldırı devam etmeyecek adamım. Demek istediğim, senin karın borçlanıyor…’ Ahbap’a karşı saldırıların baki olmayacağına şüphe yok. Her türlü saldırı ve çözülemeyen gizeme rağmen Ahbap’ın baki olduğunu ve hayata uyum sağlayacağını bilmek biz günahkarları rahatlatıyor.

Kaynaklar (yeni sekmede açılır) :
- The Lebowski Fest hakkındaki Esquire yazısı
- Filmin IMDB sayfası
- Los Angeles Times – “Dude” kavramının karşımıza çıkma sıklığı
- The Lebowski Fest’in “resmi” sitesi
- The Take’in Lebowski yaşam biçimi üzerine videosu (YouTube)
- Slate’in “Slacker Noir” türü üzerine yazı ve videosu
- Dudespaper “resmi” sitesi
- Little Lebowski Urban Achievers sitesi
- Dudeism Wikipedia sayfası