71. Berlinale’in “Özel” seçkisinde yer alan Soi Cheang’in Limbo (Araf, 2021) filmi Fransa prömiyerini L’Etrange Festival’de yaptı. En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Muhteşem bir film. Soi Cheang, Hong Kong sinemasının son dönemde öne çıkan sayılı isimlerinden. Cheang’ın tarzı alışılagelmiş Hong Kong yapımlarına kıyasla oldukça sert. Yönetmenin merakla beklenen son uzun metrajı Limbo siyah beyaz bir polisiye-kara film.

Tür sineması sevenler için kaçırılmaması gereken Limbo’da bir seri katilin peşine düşen iki polis, Will Ren (Mason Lee) ve Cham Lau (Ka Tung Lam) karşımızda. Ren cinayeti çözmek için ekibin başına getirilen, genç ve kanunlara saygılı idealist bir komiser. Lau ise sorunları kendi yöntemleri ile çözen doğuştan yetenekli, teşkilatın saygı duyduğu veteran bir dedektif. Bu iki kahramanın temsil ettiği karakterlere bakınca, karşımızda L.A. Confidential (Curtis Henson, 1997) ve Seven (David Fincher, 1995) filmlerinde gördüğümüz ikililerin (Ed Exley & Bud White ile Dedektif Miles & Dedektif Somerset) güzel bir karışımı var gibi.

Hikayemizin Akira Yamada (Hiroyuki Ikeuchi) isimli antagonisti ise bize daha çok True Detective’in birinci sezonunda (2014) Glenn Fleshler tarafından canlandırılan Errol Childress’i hatırlatıyor. Yamada turist olarak geldiği Hong Kong’da saplantılı bir aşığa dönüşerek aklını yitirmiş bir katil. Evsizler gibi yaşayan Yamada, fiziksel olarak iki polisi neredeyse tek başına haklayacak kadar da güçlü. Senaryosu Au Kin Yee tarafından kaleme alınmış Limbo’da yan hikayede ise Cham Lau’nun eşini ve çocuğunu trafik kazasında katleden bir araba hırsızını (Wong To-Yase Lui) affedip affetmeyeceği işleniyor. Filmin finalinde yan hikaye ile ana hikaye birbirine muazzam bir şekilde bağlanıyor. Filmin asıl meselesi, affetmenin sağladığı iç barışa ve bazen ölümlerin ayrılıktan çok kavuşmaya açılan kapılar olabileceğine dönüşüyor.

Cheang’in Limbo’sunda siyah beyaz kareler görüntü yönetmeni Cheng Siu Keung’un elinde görsel şölene dönüşüyor. Gerilimin arttığı sahnelerde kullanılan yoğun yağmur yağışı ise çoğunluğu Hong Kong’un arka sokaklarındaki çöplüklerde geçen filmin atmosferini çok iyi tamamlıyor. Filmin ses tasarımını da atlamamak gerek. Pek fazla diyaloğun olmadığı Limbo’yu izlerken, aynı zamanda çok iyi dinlemeniz de gerekiyor. Çok katmanlı bir “mise en scène”i olan Limbo’da Cheang’ın geniş planları ve kesilmeden devam eden bazı sahneleri size sinema ziyafeti yaşatacak. Ancak Limbo’nun çoğu ıslak çöplüklerde geçen, cinayetler, kesilmiş eller ve tecavüzlerle dolu sert bir polisiye olduğunu da hatırlatalım. Eğer türü seviyorsanız bu filmi sakın kaçırmayın. İyi seyirler.
