FREAKS OUT: Soluduğun Ölüm Kokusu, Tanıdık Bir Parfümü Anımsatıyor [IFFR-04]

Aynı çöplüğün parçası olan gizemler sırtını en eski anlatılara dayandırdığında varlığın kaçınılmaz sefaletine son verebilmek için denenen yolların sayısı artış gösterir. Kalabalığın içinde erimekte olan tedavi edilemez yaşama arzusu ise tarih boyunca kendini tekrarlayabilecek sonsuzluğun şovunu alevlendirir. 1943 yılında kendimizi Nazi işgali altında bulduğumuz Roma’da, filmin yönetmeni Gabriele Mainetti elimizden tutarak bizi bu sonsuz şovun bir parçası olmaya davet ediyor. Yönetmenin ikinci uzun metrajı olan Freaks Out (2021), 78. Venedik Film Festivali‘nde Altın Aslan’a (Leone d’Oro) aday gösterilmişti. Busan Uluslararası Film Festivali’nde (Busan International Film Festival – 2021) ve Sitges Uluslararası Fantastik Film Festivali’nde (Sitges International Fantastic Film Festival – 2021) yer aldıktan sonra şimdilerde Uluslararası Rotterdam Film Festivali (IFFR) sayesinde filmin yolu izleyicilerle yine kesişti. Adını Tod Browning’in 1932 yapımı Freaks adlı kült yapımından alan Freaks Out, tarihsel kırıntılara ışık tutmaya çalışırken kendini insanlığa dair ne ilkel sonuçlara kaptırıyor ne de tam anlamıyla bir tarih anlatıcılığı üstleniyor. Aksine, sonsuz olaylar zincirinde pop kültürüne yakın bir anlayışla değer kazanmaya çalışıyor.

Claudio Santamaria, Pietro Castellitto, Giancarlo Martini

Birbirine Duygusal ve Fiziksel Olarak Bağlı Olan Ucubeleriz

Klasik bir ucube anlatısını günümüze uygulama yoluna girerek bir anlamda peşinden daha önce yapılmış olanları da sürükleyen Freaks Out, her bir karakterin kendi iç dünyasına doğru tırmanmasını beklerken zaten varlığı (ve hatta yönü) bilinen anlatıyı göstermiyor, onu gözden ırak bir köşeye yerleştiriyor. Karakterlerin biçimi açısından Tod Browning’in filmindeki karakterlere sadık bir duruş sergileyen Mainetti, aynı zamanda “süper güçler” nedeniyle akıllara Tim Kring’in Heroes (2006-2010) dizisini de getiriyor. Özellikle bireyin başta çevresindekiler olmak üzere kendine bile uzak kalması konusu ve formunun varoluşuna verdiği zararlar düşünülünce, Heroes’un sahneleri filmi izlerken birer birer yansıma yapıyor diyebiliriz. Öte yandan hem geçtiği dönem, hem de söz konusu dönemi doğaüstü olgularla bezemesi, diğer bir deyişle tarihsel gerçekleri gerçekdışı olaylarla bir arada sunması açısından, Freaks Out’un en yakın akrabası, Guillermo del Toro’nun 2006 tarihli filmi Pan’s Labyrinth.

Franz Rogowski, Anna Tenta

Filmin anlatı aşamaları parçacıklara ayrılmış. Öyle ki filmin hemen ilk sekansında dışarıyla bağlantımız tamamen kopuk halde bir gösteri alanının içindeyiz ancak dışarıda (henüz) bilinmeyen bir savaş da patlak veriyor. Bu iki karşıtlık, filmin anlatının devamında da parçalara bölüneceğinin oldukça sağlam bir garantisi. Bu şekilde karakterleri ve onların özelliklerini tanıtan film, daha sonra kendini varoluşsal ve sosyal problemler içine atıyor. Kendi içinde defalarca bölünen anlatı, biçim ve içerik arasında daimî olarak bir denge bulma uğraşında. Freaks Out’u Nicola Guaglianone’nin öyküsünden uyarlayan Gabriele Mainetti, böyle bir senaryoyla bir anlamda bilindik birkaç çalışmayı üst üste yerleştiriyor. Hem sinema hem de dizi sektöründen alışık olduğumuz birçok temanın üzerinden bir kez daha geçiyor ve bunu yaparken herhangi bir törpüleme ya da hikâyede cilalama işlemine gitmiyor. Daha önce yapılmış olanın tüm yankılarını aynı bestede buluşturuyor. Yankılardan ne birini eksik ediyor ne de dışarıdan fazladan yeni bir yankı arayışına giriyor. Freaks Out tam anlamıyla daha önce yapılmış olan benzer sinema auraları üzerinden bir yolculuk ve bu da onu alışılmadık anlamda “tekrarcı yeni” kategorisine yerleştirebilir.

Giorgio Tirabassi, Pietro Castellitto, Aurora Giovinazzo

Eğlenmeyi Riske Atmayan Bir Kaos

Süper kahraman algısından çokça beslenen Freaks Out, kendine has bir dram yapısını ortaya koyarken meydana getirdiği mizah anlayışıyla da eğlenmeyi ihmal etmiyor. Filmde bir Nazi sirki olan Zircus Berlin tüm “ucubeleri” çeken (ve tabii ki büyük bir bölümünün zorla getirildiği) bir merkez haline gelmişken izleyici olarak anlatıdaki tüm ucubelerin peşinde bir büyülü gerçekçilik arar haldeyiz. Bu hayali amacı ortaya çıkaran ise ilk sekansta izleyiciye yaşatılan rüya gibi ortamın canlı atmosferi. Film boyunca bizleri, en başta tanık olduğumuz canlılığı aratır hale sokan bu atmosfer, zaman geçtikçe masumiyetini kaybedip bir nevi cehennem sirkine dönüşüyor. Adımları savaş çılgınlığıyla uyum halinde ilerleyen sirk ekibi bir nevi kendi harmonisini yakalıyor. Bir açıdan sirk kavramını ele alırken, diğer yandan savaşın kendi perdesini de ayaklarına sımsıkı doluyor. Her bir karakterin fiziksel farklılığı, salt bir deformasyondan ziyade belli bir amaca hizmet etmesi adına geliştirilmiş. Anlatı kendini bu açıdan çoğu kez ele veriyor. Filmin bireysel eğlenme hali de bu açıklıktan geliyor.

Aurora Giovinazzo, Giancarlo Martini

Çocuksu Bir Cehennem

Kostüm tasarımları ve karakterlerin çizimi toplamında kendinizi adeta bir çocuk tiyatrosunda hissedebileceğiniz Freaks Out, karakterler konusunda çeşitlilik sunuyor. Doğaları ve dışavurumları gereği merak uyandıran bu karakterler anlatıdaki en büyük rolü üstleniyor. Görsel altyapısı da oldukça zengin bir şekilde desteklenmiş olan filmde göze bir nevi “sorun” olarak çarpan ise konusunun, vaadi kadar derin bir noktaya dayanmaması. Siyasi ve sosyal sorunların patlak verdiği bir ortama yerleştirilen, filme göre “ucube” kategorisindeki insanlar bir yandan varoluşlarına odaklanmışken diğer yandan mevcut durumun doğurduğu tehlikelerle boğuşuyorlar ve doğal olarak gerçekleşen bu iki birleşme, bir noktada patlaması beklenen cehennem algısını çocuklaştırıyor.

Claudio Santamaria, Pietro Castellitto, Aurora Giovinazzo

Oyunculardan bahsedecek olursak son dönem Avrupa sinemasında görmeye alışık olduğumuz Franz Rogowski’ye (Franz), Michael Haneke’nin The White Ribbon (2009) filminden ve yakın dönemde Dark (2017-2020) serisinden hatırladığımız Sebastian Hülk’ün (Amon), yanısıra Claudio Santamaria (Fulvio), Aurora Giovinazzo (Matilde), Giancarlo Martini (Mario), Pietro Castellitto (Cencio) ve Giorgio Tirabassi (Israel) eşlik ediyor. Bir Amerikan rüyasına doğru yolculuğa çıkan karakterler, farklı yanları sayesinde ekip olarak bir bütün haline geliyorlar. Bu anlamda karakter çizimi filmin atmosferini besleyen bütüncül bir yapıya sahipken figürlerin her biri anlatıyı mizahi yönden besleyecek özellikler taşıyor. Özellikle Han Solo, Darth Vader gibi karakter göndermeleri filmi türler arası besleyen örnekler arasında. Bunun yanı sıra X-Men franchise’ı dahilinde Logan (2017) ve The New Mutants (2020) yine Freaks Out karakter çizimlerini destekleyen örnekler arasında sayılabilir.

Aurora Giovinazzo

Karikatürize edilen Hitler imgesinin bir nevi gizli özne olarak film boyunca tüm karakterlerin üzerine çökmesi, yine pek çok açıdan mizahi noktalar aracılığıyla aktarılmış. Öte yandan kötülükle dalga geçerken daha dikkatli olunmalıydı, zira hafif kalan mizahın, dalga geçilen iğrençliği meşrulaştırma, normalleştirme riski her zaman bâki. Üniformalar, Nazi sirki mekânının çizimi gibi noktalar emek harcanmış bir tasarım algısı yaratıyor. Yönetmenin ve yazarın dokunuşuyla filmin anlatısının geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmesi hikâye anlatıcılığında deneysel bağlamda gerçekleştirilmiş. Elindeki her şeyle gösteri yapma duygusu başından sonuna kadar yüksek dozda ilerleyen Freaks Out festivalin merak edilen filmleri arasında yer almış olsa da ve hatta prodüksiyon kalitesi açısından beklentileri yükseltiyor gibi gözükse de, yaratıcılığın kaslarını esnetmekte zorluk yaşayan bir yapım. Bu da vaat ettiği Yeni Gerçekçilik atmosfer algısını bir dokunuşta yerle bir ediyor. Tesadüfi doğumların enkazlar altından doğuşuna eşlik ettiğimiz Freaks Out, doğduğu gibi aynı molozların altına ölmeden girebilmeyi başarıyor.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın