Atatürk ve Sinema: GAZİ’NİN SİNEMASI (Ali Özuyar)

Atatürk’ün edebiyata olan ilgisi, en yoğun zamanlarında bile kitap okumaya ayıracak zamanı mutlaka bulması pek çok kaynakta dile getirilmiştir birçok kez. Milli Mücadele döneminde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra da sanata önem veren bir liderin sinemaya merakı, çok üzerinde durulmayan konulardandı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Tarih bölümünden mezun olan, Antrakt, Sinema, Pencere, Toplumsal Tarih, Sinematürk, Atlas Tarih gibi dergilerde sinema üzerine yazıları okurla buluşan Ali Özuyar’ın Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan kitabı Gazi’nin Sineması (2021), Atatürk’ün sinemayla ilişkisini birçok yönüyle ortaya koyuyor. 2017’de Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi ve 2019’da Hariciye Koridorlarında Sinema: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Sinemanın Politik Gücü adlı kitapları yayımlanan Özuyar, önsözünde bu kitabın ortaya çıkış aşamasını şöyle anlatıyor:

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Hariciye Koridorlarında Sinema (2019) adlı çalışmam sırasında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Arşivi’yle iletişime geçmiş; prosedür doğrultusunda çalışma konumu ve anahtar kelimeleri yazarak belge talebinde bulunmuştum. İki üç hafta sonra talebime olumlu yanıt verildi ve çalışma konumla ilgili bazı belgeler bir CD’ye kayıtlı olarak tarafıma gönderildi. Bunların arasında Çankaya Köşkü’nde kurulan sinema salonu, Köşk’e İstanbul’dan ve yurtdışından getirilen filmler, satın alınan sesli sinema makinesi vb. gibi konularda az sayıda belge de bulunuyordu. Hiçbir yerde yayımlanmamış ya da bilimsel bir çalışmada konu edilmemiş olan bu belgeler, Atatürk’ün sinemaya bakışı hakkında yepyeni bilgiler veriyordu. Daha önceleri bu konuyla ilgili birkaç makale yazmış ancak yeni bilgi ve belgeler olmadığı için konuyu bir adım öteye götürememiştim. Cumhurbaşkanlığı Arşivi’ndeki az sayıdaki belge buna vesile oldu. Eminim ilerleyen yıllarda bu konuyla ilgili daha birçok belge ortaya çıkacaktır. (Özuyar, 2021, s. 11)
Atatürk’ün izlediği Der Kongress Tanzt (1931) filminden bir kare.

Özuyar’ın ikinci kitabının hazırlık sürecinde ulaştığı belgeler, Gazi’nin Sineması kitabının kaynak toplama çalışmalarını başlatmış ve yazar, hem Cumhuriyet, Osmanlı ve Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nden elde ettiği belgeler hem de Atatürk’ün yakınlarının yazdıkları hatıratlarda kaynak belirtilerek yer verilen bilgilere dayanarak yazdığı, altı bölümden oluşan bu çalışmasını okurun ilgisine sunmuştur. Kitapta önsöz ve “Başlarken” başlıklı metinleri izleyen altı temel bölüm, “Riyaset-i Cumhur Sineması”, “Gazi’nin Film Seyrettiği Sinema ve Şehirler’”, “Gazi’nin Talimatıyla Çekilen Filmler”, “Gazi Kamera Karşısında”, “Yabancı Sinemacıların Gözünden Gazi ve Yeni Türkiye (1922-1938)”, ve “Beyaz Perdede Gazi’nin Son Yolculuğu” başlıklarını taşımaktadır. Bu bölümlerin ardından gelen “Bitirirken” adlı sonsöz bölümünde ise Falih Rıfkı Atay’ın Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti ve sinema ilişkisini konu edindiği, 1948 yılına ait bir yazıya, sonrasında ise Atatürk’ün 1923 ile 1938 yılları arasında izlediği filmlerin kronolojisine yer vermektedir.

Birinci bölüm, dört alt başlıktan oluşur. “Çankaya Köşkü’nde Sinema”da Özuyar, Atatürk’ün Temsil Heyeti’yle birlikte ilk kez 27 Aralık 1919’da geldiği Ankara’da 1921 yılının Haziran ayında taşındığı, Çankaya Köşkü adıyla bilinen bağ evindeki bir odanın sinema salonuna dönüştürüldüğünü ve Atatürk’ün bu salonda İstanbul ya da yurtdışından getirilen pek çok filmi izlediğini ifade eder. Yaklaşık üç yıl süren film gösterimleri, 1924 yılında projeksiyon makinesinin makara dişlisinin kırılması nedeniyle sekteye uğrasa da bir hafta içinde makine tamir edilir ve gösterimler kaldığı yerden devam eder.

The Singing Fool (1928) adlı filmden bir kare.

Özuyar, ulaştığı kaynaklara göre Atatürk’ün her fırsatta film izleyerek bu alışkanlığını belirli bir gün ve saatle sınırlandırmadığına değiniyor. Çankaya Köşkü’ndeki gösterimler için ya Atatürk’ün sevdiği oyuncular ve film türlerine ya da özel kalemiyle film şirketlerinin önerilerine bağlı olarak filmlerin seçildiğini belirtiyor ve izlediği filmlerden hareketle komedi, romantik komedinin yanı sıra müzikal dramlardan keyif aldığına dikkat çekiyor (Özuyar, 2021, s. 23). Atatürk’ün sinemayla ilişkisini ele alırken dönemin filmleri, sinema salonlarıyla birlikte yapım şirketlerini de çalışmasında anımsatan yazar, Çankaya Köşkü’ndeki sinema salonunda gösterilen filmlerin birçoğunun İpek Film’den getirtildiğini belirtir. Sözgelimi, 1938’in Mart ayında istenen Üç Ahbap Çavuşlar (The Cocoanuts) ve Nâzım Hikmet’in İstanbul Senfonisi filmleri İpek Film’den temin edilmiştir. O dönemde yeni yeni kurulan birkaç film şirketinin dönemin sinemasıyla birlikte sinema tarihimiz için de önemli bir görev üstlendiği görülmektedir. Öte yandan Atatürk’ün izlemek istediği filmlerin arasında Nâzım Hikmet’in yönettiği bir filmin olması da dikkate değerdir. Çağdaş bir toplum için sanatın başat rolünün farkında olan Atatürk’ün çok farklı görüşlerdeki yazarların, yönetmenlerin üretimlerini ilgiyle takip etmesi, sanat yapıtlarını değerlendirmedeki inceliğin bir göstergesidir.   

Üç Ahbap Çavuşlar’ın 1929 tarihli filmi “The Cocoanuts”.

1929 yılına kadar Çankaya Köşkü’nde gösterilen sessiz filmlerden sonra ilk kez o yılın 25 Eylül’ünde Opera Sineması’nda gösterime giren, Henry King imzalı She Goes to War (1929) adlı filmle birlikte Türk izleyicisi de sesli filmlerle tanışmış, dönemin önemli şirketlerinden RCA’dan temin edilen sesli sinema makinesi sayesinde köşkte de sesli filmler izlenmeye başlamıştır (Özuyar, 2021, s. 28). İlerleyen yıllarda Washington Büyükelçisi’nden istenen, Julien Bryan’ın 1936 tarihli haber serisi March of Time’ın Türkiye’yi anlatan bölümü de köşkün sinemasında izlenen filmler arasındadır. Bunun dışında 1930’ların ikinci yarısına doğru ortak yapımlar da yavaş yavaş gerçekleşmeye başlarken 1934 yılının Mart ayında gösterilen, Türk-Sovyet ortak yapımı Türkiye’nin Kalbi Ankara filmi, yalnız bir ortak yapım olmasıyla değil, içeriğiyle de Türkiye’de o yıllarda çekimleri yapılan ya da projelendirilen filmlerin öncüsü olmuştur adeta. Özuyar, bu gelişmeleri şu sözlerle aktarıyor:

Maarif Vekâleti, Öldürmeyen Adam filminin yapımından vazgeçmişse de Sovyetler ile ortak bir filmin yapılmasında kararlıydı. Bu sefer hikâye İstiklal Harbi’nden çok inkılaplar üzerine kurulacak ve on yılda yapılan inkılapların Türkiye’yi nereden alıp nereye getirdiği anlatılacaktı. Bu sayede Sovyet film ekibinin onuncu yıl kutlamalarında yapmış olduğu çekimler de boşa gitmemiş ve yeni filmin yapımında kullanılmış olacaktı. (2021, s. 34)
Chaplin filmleri de Atatürk’ün izlediği filmler arasında.

Belgeselde Ankara’nın merkeze alınarak Türkiye’deki modernleşme yolculuğunun anlatılacağına işaret eden yazarın ulaştığı kaynaklara göre filmin senaryosu S. Yutkevich ile Lev Arnshtam imzalarını taşırken geçmiş ve bugün, altı bölümlük bir anlatıyla sunulmaktadır. Çekimlerin ardından post prodüksiyonunun da tamamlanmasıyla oluşan elli beş dakikalık filmin ilk gösterimi Moskova’da yapılmış, Türkiye’deki gösterimler için ise film, 1934 yılının Mart ayında Maarif Vekâleti’ne teslim edilmiştir. Atatürk’ün katıldığı özel gösterimler, Çankaya Köşkü’nde filmin senaristlerinin de davet edildiği bir toplantıyla gerçekleştirilmiştir. Ali Özuyar, kitabın ikinci bölümde Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere Atatürk’ün yurttaşlarla beraber izlediği filmleri ve bu gösterimlerin yapıldığı sinema salonlarını ele alır. Altı alt başlıktan oluşan bu ikinci bölüm, Atatürk’ün 17 Kasım 1930 tarihinde yaptığı İstanbul ziyareti esnasında katıldığı film gösterimlerine ve bu dönemdeki gelişmelere ayrılmıştır. 12 Ocak 1932 tarihindeki ziyaretinde ise konusu ve izleyicilerin ilgisi nedeniyle Atatürk’ün izlemek istediği, Opera Film’in İngiltere’den getirttiği Çanakkale adlı filmin gösteriminde bulunduğu bilgisi yer almıştır. Özuyar, bu filmin gösteriminin yapıldığı gün, sinema işletmecilerinin bir sorunun çözümüne ilişkin şu anekdotu aktarır:

Çanakkale filmi vesilesiyle sinema işletmecilerinin vergi sorunundan haberdar olan Gazi, bu sorunu çözmesi için yanında bulunan İktisat Vekili Ali Fuat (Ağralı) Bey’e talimat verdi. Ankara’ya döndükten sonra da bu işin üzerine gitti. Yapılan mali çalışmaların ardından sinemacıların ödediği % 30 oranındaki vergi miktarı % 10’a düşürüldü ve sinema işletmecilerinin uzun zamandır belini bükmekte olan bu sorun Gazi’nin müdahalesiyle çözülmüş oldu. (2021, s. 53)

Atatürk’ün Çanakkale filminden sonra Elhamra Sineması’na ikinci gelişi, Kongre Eğleniyor filmi nedeniyle olur. İlerleyen tarihlerde ise İstanbul’da yurttaşlarla birlikte Keriman Halis’in Dünya Güzellik Kraliçesi seçildiği filmle birlikte Demir Kapı adlı filmi izlediği bilgisi, Özuyar’ın ulaştığı belgeler arasında yer almaktadır.

Kongre Eğleniyor’dan bir sahne.

Bölümün dördüncü alt başlığı, Atatürk’ün Ankara’da izlediği filmlere ayrılmıştır. O tarihlerde başkentte yeni yeni açılmakta olan sinema salonlarına dair kapsamlı bilgilerin yer aldığı başlıkta Ulus’un yaşam merkezi olduğu gibi sinemanın da merkezi haline getirilmesi için çalışıldığına dikkat çekilmiştir (Özuyar, 2021, s. 59). 1920’lerin ortalarında Ankara’da Milli Sinema ve Karacabey Hamamı Sineması bulunmaktadır. İkinci yarıdan itibaren ise yeni salonlar açılmaya devam etmiştir. 1930’ların ilk yarısında Atatürk’ün Ankara’da en çok gittiği sinema salonun Yeni Sinema olduğunu belirten Özuyar, bu salonun o dönemde az sayıda ama izleyicinin yoğun ilgisine mazhar olan yerli filmleri de gösterdiğinin altını çizer. Bilindiği gibi, sinemamızın ilk döneminde tiyatrocular tarafından yönetilen yapımlar çoğunluktadır. Türk tiyatrosunun öncülerinden Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ve Şehir Tiyatrosu’ndan oyuncuların kadrosunda yer aldığı, 1931 yapımı İstanbul Sokaklarında, izleyicinin büyük ilgisiyle karşılaşan filmlerin başında gelmektedir. Atatürk ise bu filmi, Çankaya Köşkü’nde çalışan Cemal (Granda) Bey’in önerisi sayesinde izlemiştir. Bir akşam film gösteriminden dönen Cemal Bey ile karşılaşan Atatürk, filmi nasıl bulduğunu sorar ve aldığı olumlu yanıt üzerine hemen o gece sonraki seans için sinemadaki yerini alır (Özuyar, 2021, s. 75). Kitapta aktarılan pek çok anekdot arasında epey etkilendiğim ve hoşuma giden alıntı bu oldu. Atatürk’ün günlük yaşamında bir arada bulunduğu insanlarla sanat üzerine görüş alışverişi yapması, onların önerisiyle bir filmi merak etmesi, Atatürk’ün entelektüel yönüne, sanata olan ilgisine duyduğum hayranlığın artmasını sağladı. Bir toplantıda ya da film gösterimi sonrasında Atatürk’le filmler üzerine sohbet ettiğimi düşündüm bir an. Sonra da mesela bugün gösterimde olan filmleri izlese hangilerinden etkileneceğini, ne yorumlar yapacağını merak ettim.

Gece Bülbülü, Atatürk’ün Yeni Sinema’da izlediği son film olurken bu salona son kez Melek Tokgöz ve arkadaşları tamburi Selahattin Pınar’la kemani Nobar Tekyay’ın konseri için geldiği bilgisi yer almaktadır (Özuyar, 2021, s. 80). Bunu izleyen alt başlıkta Atatürk’ün İzmir’de izlediği filmleri ele alan Özuyar, önceki bölümlerde olduğu gibi Atatürk’ün kente daha önce kaç kez, hangi tarihlerde geldiği ve hangi ilçelerde kaldığına dair bilgileri okuyucunun dikkatine sunar. İzmir bölümünde kuşkusuz en dikkat çeken mekânlardan biri, Uşakizade Köşkü’dür. Köşkün bahçesinde yapılan gösterimlerden bahsetmeden önce Ali Özuyar, İzmir’de o dönemdeki sinemacıların koşullarına değinir. Türkiye’nin ilk sinemacılarından biri olan ve Ankara Sineması’nın yanında yazlık Lale Sineması’nı açan Cemil (Filmer) Bey, bir İzmir ziyareti sırasında Atatürk’le tanışır ve sinema çalışmalarından, elinde Halide Edip Adıvar’la cephede çekilmiş filmler olduğundan bahseder. Bu filmler, Atatürk’ün isteğiyle, Uşakizade Köşkü’nün bahçesinde konukların da bulunduğu bir akşam gösterilir (Özuyar, 2021, s. 83).

Gazi’nin Sineması’nın 2. baskısından (2022) alınmıştır, s.45 – ©️ YKY

Atatürk’ün Uşakizade Köşkü’ndeki gösterimden sonra İzmir’de film izlediği ilk salon, Elhamra Sineması’ndadır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra yapılan yurt gezilerinin yer aldığı bir belgeseli bu sinemada yurttaşlarla birlikte izler. İkinci kez Elhamra Sineması’na geldiğinde ise Victor Kastro’nun Gazi Numune Çiftliği belgeselini ve Aşk Resmigeçidi adlı müzikal komediyi izler. Aşk Resmigeçidi, Atatürk’ün İzmir’de izlediği son film olur. Ali Özuyar, Gazi Numune Çiftliği filmine ilişkin de şu anekdotu paylaşır: “Gazi, kendi sanını taşıyan bu çiftlikte ‘en olmayacak sanılan yerlerde insan azim ve himmetinin neler yapacağını’ kısa sürede göstermişti. Bunu çekilecek bir tanıtım filmiyle herkesin özellikle de köylünün ve çiftçinin görmesini istiyordu. Bu konuda yakından tanıdığı ve güvendiği bir isim olan Ferit İbrahim (Özgürar) Bey’i görevlendirdi” (2021, s. 94). Özgürar’ın 1929 yılında hazırlıklarına başladığı filmde Ankara’da verimsiz olarak görülen bir arazinin modern tarım araçları ve yöntemlerle nasıl verimli hale getirildiği anlatılacaktır. Aynı dönemde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa zamanda kat ettiği yolların halka gösterildiği filmlerin yanı sıra Atatürk’ün yaptığı yurt gezileri de pek çok kez kaydedilmiş ve önceki kayıtlarla birleştirilerek salonlarda gösterilmiştir.

Innocents of Paris (1929) filminden bir kare.

Özuyar, Atatürk’ün isteğiyle Münir Hayri Egeli’nin yazdığı bir senaryodan da söz eder. Ben Bir İnkılap Çocuğuyum başlıklı metin üzerinde Atatürk ve Egeli birçok kez çalışırlar. Senaryo tamamlanıp çekim aşamasına gelindiğinde ise Egeli yönetmenlik eğitimi alması için Almanya’ya gider. Özuyar, Egeli’nin sinema eğitimi için yurtdışına devlet desteğiyle giden ilk öğrenci olduğunu kaydeder. Egeli, “rejisörlük edebilir” yazılı bir belgeyle yurda döndüğünde çekimler için bütün hazırlıklar tamamlanır; ancak Atatürk’ün sağlık durumu nedeniyle bu çekimlerin yapılmasına hiçbir zaman olanak bulunamaz (Özuyar, 2021, s. 116). Bununla birlikte kitabın sonraki bölümünde yazar, Atatürk’ün kamera karşısına geçtiği film çalışmalarından bahseder. Nizamettin Nazif’in Kurtuluş Savaşı’nı anlatan Bir Millet Uyanıyor adlı filmin çekimlerine katılır. 1932’nin son çeyreğinde tamamlanan film, aynı yıl izleyicilerle buluşur. Atatürk’ün ilk ve son kez kamera karşısına bir film için geçtiği görüntüler, filmin son sekansında yer alır (2021, s. 125).

Gazi’nin Sineması’nın 2. baskısından (2022) alınmıştır, s.125 – ©️ YKY

Kitabın beşinci bölümünde Ali Özuyar, yabancı sinemacıların Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, hemen akabinde yapılan devrimlerle ilgili film teklif ve taleplerini kaydeder. Bu dönemde gelen teklifler arasından Atatürk’ün kabul ettiği filmin çekimlerini “Gazi’ye Hayran Amerikalı Bir Sinemacı” başlığında anlatır. March of Time’ın muhabiri Julien Bryan, 1936 yılının Eylül ayında Türkiye’ye gelir ve Atatürk’ün Deniz Köşkü’ne giden kumsaldaki, yemek salonundaki ve Florya plajında manevi kızlarından Ülkü Adatepe’yle oynarken görüntülerini çeker. Daha birçok görüntüyle birlikte, Özuyar’ın ifadesiyle, “Gazi’yi ve modernleşen Türkiye’yi konu edinen son derece kapsamlı bir film ortaya çık[ar]” (2021, s. 134).

Atatürk’ün cenaze töreninin kaydedildiği görüntülere değinilen altıncı bölümün devamında gelen ve sonsöz niteliğinde olan “Bitirirken” başlıklı bölümde daha önce de belirttiğim gibi Falih Rıfkı Atay’a ait bir yazıya yer verilir. Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde yeni yeni gelişen teknoloji, bazı görüntü ve seslerin kaydedilmesine olanak vermektedir. Atay, bu gerçeğe dikkat çekerek Atatürk Enstitüsü’ne bir görev düştüğünü, Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemine ait görüntülerin bulunarak saklanması, kopyalanarak ülke genelindeki salonlara dağıtımlarının yapılıp yurttaşlarla paylaşılması gerektiğini ifade eder. Bu yazının sonrasında ise Atatürk’ün 1923 yılında İzmir’deki Ankara Sineması’nda izlediği Şarlo İdam Mahkumu adlı filmden 1938 yılının Mart ayında Çankaya Köşkü’nde izlediği son film olan İstanbul Senfonisi’ne kadar izlediği, belgelerde ulaşılabilen bütün filmlerin listesi okurla paylaşılır. Ali Özuyar’ın büyük bir özenle hazırladığı bu kitabın Atatürk ve sinema üzerine yapılacak ilerleyen yıllardaki çalışmalara öncülük edecek içerikte olduğu görülmektedir.

Baran Barış

Bir Cevap Yazın