X-MEN: DARK PHOENIX ve Eleştiride Domino Etkisi

Geçtiğimiz günlerde X-Men serisinin en yeni halkasını izledikten sonra, herkesin filmden bu kadar nefret etmesi beni şaşırttı, dahası bu nefretin nedenleri merakımı cezbetti. Çünkü Dark Phoenix, genel itibariyle iyi bir film. Buradan da eleştirinin en temel sorusu ortaya çıkıyor: Bir üretimi ya da bir sanat eserini “iyi” veya “güzel” yapan nedir? Bir önceki cümlede ne diyorum, “iyi bir film”. Tamam ama neye dayanarak bunu söylüyorum? Bir dayanak, bir temel yoksa, bu yargının hiçbir anlamı yok demektir. Yargıda bulunmanın bir adım ilerisi de zaten bilimsel yöntem aracılığıyla çözümleme yapmak.

Mesela ben “falanca film güzel, ben beğendim” diyebilirim ve bu sonuna kadar öznel bir cümle olacaktır. Öte yandan sinema göstergebilimcisi (sémioticien) Christian Metz, bir filmi “iyi film” kategorisine sokarken bunu çok daha bilimsel ve nesnel bir şekilde yapabilir. Veya bir başkası “şu kitaba bayıldım!” diyebilecekken, Mikhail Bakhtin veya Umberto Eco bir romanı çok daha yetkin ve bilimsel bir bakışla çözümleyerek belli bir kanıya varabilir. Demek istediğim, eğer yargımızı temellendirmiyorsak, verdiğimiz yargının da pek bir anlamı kalmıyor. Bu durum özellikle de negatif eleştiride önem kazanıyor. Çünkü birisi “şu filmi beğendim, oyunculuklar ve senaryo çok iyi, yönetmen de harika bir iş çıkarmış” dediğinde, geriye soracak fazla bir soru kalmıyor. Öte yandan “berbat bir film, senaryo ve yönetim yerlerde sürünüyor” cümlesini duyduğumuzda, içimizden hemen “ne açıdan kötü, neresini beğenmedin?” diye sormak gelmez mi?

Sonuç olarak ben de X-Men Dark Phoenix ile ilgili etrafta dolaşan bu kadar kötü eleştiri üzerine, neymiş bu eleştirilerin temeli diye araştırdım, birkaç negatif eleştiri yazısı, birkaç tane de negatif YouTube videosu izledim. Ve şaşırarak gördüm ki, birçok videoda elle tutulabilecek tek eleştiri, kronolojik açıdan bir önceki filmle tutarlı olması açısından, Professor Xavier’yi 65 yaşında birisinin oynaması gerektiği. Sırf film 1990’ların başında geçiyor diye devasa bir oyuncu değişikliği veya CGI’laştırılmış bir Patrick Stewart istiyorlar yani. Bu ayrıntı hayranların “X-Men’i Öldüren Film: Dark Phoenix” demesine sebep olmayacağına (umarım) göre, diğer sebeplere bakayım dedim. Özetle eleştirileri üç başlıkta toplayabiliriz:

  • Çizgi romandan (The Dark Phoenix Saga) çok daha güzel bir uyarlama çıkabilirdi, güzel bir hikâyeyi harcamışlar.
  • Sürprizsiz, sıradan bir film. Çok daha karanlık bir film bekliyorduk, Jean Grey daha fazla zarar vermeliydi dünyaya ve X-Men üyelerine.
  • 11 X-Men filminin ardından müthiş bir final bekledik, beklentilerimiz karşılanmadı.

Üzülerek söylemek isterim ki, bu üç eleştiri de dayanaktan yoksun. Üçünde de birer beklenti, birer kişisel yorum var. Sadece ilk şık için dayanak var diyebiliriz: çizgi roman. Ancak yine üzülerek gördüm ki “dünyayı bile yeniden biçimlendirebilirdi Jean Grey, daha fazla zarar vermeliydi” diyen kişi de söz konusu çizgi romanın sonunun genel olarak filmdekiyle aynı olduğu gerçeğini gözden kaçırıyor. Konu dışına çıkılmamış, Wikipedia’da da dendiği gibi, film çizgi romanın “doğrudan” uyarlaması.

Son şık için de “Avengers 3 & 4 etkisi” diyebiliriz, çünkü “11 X-Men filminin ardından müthiş bir son bekliyorduk” derken? Evet bu birçok anlamda bir kapanış filmi ama sinemada hiç birşeyin kesin olarak sonlanmış sayılmayacağını da söylememize gerek yok. Avengers: Endgame bir kapanış filmiydi evet, ne var ki X-Men evreni için, araya giren iki Deadpool filminin ve muhteşem LOGAN’ın ardından Dark Phoenix’i bir kapanış filmi olarak göremiyorum, üstelik Dark Phoenix konusu çizgi romanda bile bir kapanış gerçekleştirmiyor, ardından başka hikayeler geliyor.

Bu noktada yazımızın başlığında bahsettiğimiz domino etkisini biraz açalım. Eleştirilere genel olarak baktığımızda ne yazık ki filmi “beğenmeyen” birkaç eleştirmenin ardından ortaya çıkan bir yaprak dökümü göze çarpıyor. İnsanlar “bu filmi beğenmedim” görüşüyle değil de, “bu filmi beğenmemem gerekiyor” dürtüsüyle hareket eder olmuşlar. Çünkü dediğim gibi, eleştirilerde elle tutulur bir dayanak göremiyorum. Çoğunlukla boş çıkan beklentiler var. İşte X-Men Dark Phoenix de bu domino etkisinin kurbanı olmuş gibi görünüyor.

Filmi yere göğe sığdıramıyor değilim, ancak bu kadar sert eleştirilmesi de üzücü, çünkü tarafsız bir şekilde izlendiğinde senaryoda, repliklerde, hikâye akışında ve oyunculuklarda herhangi bir sorun olmadığı aşikâr. Hatta birçok “stand alone” kahraman filmlerinin düştüğü uzun “origin story” / “doğuş hikayesi” sıkıcılığına da düşmüyor. Bu da büyük başarı çünkü ne Black Panther ne Captain Marvel ne de Aquaman bu tür bir sıkıcılıktan ve ağırlıktan kurtulabilmişti.

Özetle senaryo bakımından son derece derli toplu bir filmle karşı karşıyayız, zaten filmin senaristi ve yönetmeni, 2005’te X-Men serisine dahil olmuş ve iki filmde Bryan Singer ile (X-Men Days of Future Past ve X-Men Apocalypse) olmak üzere Dark Phoenix dahil toplamda 4 filmde çalışmış, bu dört filmin de senaryolarını kaleme almış olan Simon Kinberg’den başkası değil. Bunun yanısıra filmin sonuna doğru gerçekleşen, doğal olarak bol CGI’lı olsa da koreografisi ve ilerleyişi doyurucu, çok yetkin bir şekilde yazılmış ve yönetilmiş uzun action sekansı da filmin en büyük artılarından.

Normalde bu tür süper kahraman filmlerinde görsel efektleri övmeye gerek yoktur ama bu sefer CGI ve ses efekt kullanımı da övgüyü hak ediyor naçizane fikrime göre. Filmin müzikleri de (efsanevi Hans Zimmer) yaratılan kıyamet (apocalyptic) atmosferine uygun geldi bana, dediğim gibi genel olarak keyifle izlenen, adrenalin dozu yerinde, farklı süper kahramanların da beyaz perdede hak ettiği şekilde arz-ı endam etme şansı bulabildiği bir film. 21st Century Fox‘un X-Men evrenine son armağanı. Henüz izlemediyseniz tavsiye olunur.

H. Necmi Öztürk

Bir Cevap Yazın