Powder, 1995 yılında Victor Salva‘nın kaleminden ve kamerasından gözlerimize ve oradan beynimizin kıvrımlarında dolaşıp yüreğimize (eğer var ise) misafir olan nev-i şahsına münhasır bir eser. Genel olarak konusuna bakılacak olunursa; henüz ana rahminin sıcaklığından ayrılmamış olan Jeremy‘ye (Sean Patrick Flanery) ev sahipliği yapan annesinin üzerine bir yıldırım düşmesi ve bu yıldırımın güçleriyle donanmış Jeremy’nin doğup gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren önce babası ve daha sonra toplum tarafından ucube damgası yemesini temel alır. Uçların orta kısımlarında ilerleyen bu filmin okumasına ilk dakikalarından başlanabilir.

Jeremy, doğduğu andan itibaren çevresini üst düzey bir algıyla anlamaya başlar. Babasının durmadan tekrar ettiği “That is not my son.” (Bu benim oğlum değil.) cümlesi aslında Powder tarafından anlaşılmaktadır. Albino olduğundan dolayı gözleri diğer insanlara oranla daha hassastır ve içinde bulunduğu ortam Jeremy’nin doğum terörünü sonsuz bir döngü haline getirmektedir. Anlayan, rahatsız olan, tepki gösteren fakat konuşamayan bir bebek olan Powder‘ın beyin dalgaları dahi anlaşılmaz bir yoğunluk içerisindedir. Teninin beyazlığına ters olarak beyin dalgalarının kâğıt üzerinde bıraktığı izler sonsuz, karanlık bir yolu andırır. Belki de bu, Powder’ın hayatının -daha ilk saniyelerinden- kısa bir özetidir.

Babası tarafından terk edilen Jeremy’yi büyükbabası büyütür. Fakat o da ölünce, doğduğundan beri insanlar arasına hiç katılmayan Jeremy’ye ne olacaktır? Şerif olan Doug (Lance Henriksen) büyükbabanın ölümüyle Jeremy’nin yaşadığı eve gelmiş bulunur ve onun varlığından haberdar olur. Tedirgin olan Doug, çevre okulda görev yapan Jessie‘den (Mary Steenburgen) yardım ister ve onu yanına çağırır. Çevre sakinlerinin pireyi deve eden sözleri karşısında henüz görmediği bir çocuğu ürkütücü bulan Doug ve Jessie bu korkutucu “hayaletin” yaşam alanına adım atarlar. İlk defa Jeremy’nin sesi duyulur: “I’m not afraid. (Korkmuyorum.)”. Jeremy haklıdır. O korkmaktan öte, yalnızca rahatsız edilmemek ister. Küçük ve karanlık yaşam alanında kendi kendini eğiten Jeremy’ye bir kitaptan rastgele bir sayfa numarası söyleyen Jessie’nin, Jeremy’nin tüm sayfayı ezbere okuması karşısında adeta nutku tutulur. Fakat burada odaklanılması gereken nokta, Jeremy’nin dahiyane zekâsı değil, okuduğu satırlardır.

Son rıhtıma ulaştığımızda, artık halatımızı bağlamayacağız. Dünyanın en yorgun gemicileri bile canla başla uğraşacak. Nerede bunun temelleri baba? Gizledin mi? Ruhlarımız öksüzleri doğururken ölen anneler gibi ağlayacak. Baba olmanın sırrını da mezarına götürmüş olacaksın, bizim de öğreneceğimiz yer orası olacak.
Bu hayal edilmesi bile güç olan zekâ gösterisinin ardından Jessie, Powder‘ı da alıp okula (lise) yerleştirir. Powder çevresindeki zorbaları ne kadar sahip olduğu güçler ile etkilemeye çalışırsa onlar ondan o kadar korkar ve ellerinin tersiyle iter. Beyaz derili insanlar (white people) yalnızca kara derili (black people) olanlara karşı zorba değildir. Onlar, kendilerinden daha beyazı (albino olan Powder) çıktığında ona da kara derililere yaptıklarını yapar. Mesele renk değildir, mesele kendi içlerinde güvensiz (insecure) hissetmeleri ve farklı olanı, sahip oldukları iktidara karşı bir tehdit olarak görmeleridir.

Tüm bu zorbalıklara karşı var olmayı sürdüren Powder hala insanların güvenini kazanamamıştır. Hiçbir yerde ve hiçbir zamanda var olması istenmez Jeremy’nin. İnsanlardan kopuk gibi görünse de, aslında onlarla en bağlantılı olan kişidir. White-fire (beyaz ateş) olarak tanımladığı şimşek ona göre Tanrıdır ve Tanrıdandır. Bir bakıma Powder, Tanrının dokunduğu ve ona kendinden belli parçalar verdiği bir bireydir. Mitolojik olarak bakılacak olunursa; Powder’a Zeus dokunmuştur fakat Powder insan olma özelliklerini kaybetmeden tanrılaşmıştır. Peki Powder ve Jeremy aynı kişi midir? Yoksa Powder modern zamanın çok daha ötesinde olan bir mesih midir?

Jeremy’nin bağ kurduğu yalnızca insanlar değildir. Jeremy, hayvanlar ve nefes alan doğa ile de bağlantıdadır. Bu bağlantı ona duyguları iletme gücü kazandırır. Bu açıdan Powder, bir duygu ve duyum iletkenidir. Şerifin görev arkadaşı ve aynı zamanda ödüllü bir avcı olan Harley (Brandon Smith) ormanda bir geyiği vurduktan sonra Powder’ın geyiğin ölürken hissettiklerini Harley’e dokunarak ona anbean yaşatması, sonrasında şerifin hasta olan karısının şerif hakkındaki düşüncelerini ve ona söylemek istediklerini yine dokunarak ona hissettirmesi, duymasını sağlaması bunun kanıtlarındandır. Özellikle ölen geyiğin başında ağlaması Jeremy’nin vicdan ve duyar konusunda dahi evrendeki insanlardan daha üst bir konumda yer aldığını gösterir. En büyük arzusu rahat bırakılmaktır. Ve Powder evrendeki her şeyle ve herkesle bağlantı içerisinde bulunduğu için onların da rahat bırakılmasını arzu eder. Aksi takdirde asla rahat ve huzurda bırakılmış olmaz. Hissettiği acılar asla dinmez.

Her bakımdan üst-insan kavramının bile üstünde yer alan Jeremy hiçbir yere ait olamaz. Her şeyle bağlantılı fakat hiçbir şeye ait değildir. Yaşam alanından çıkarılması onun içsel güvenliğini tehlike altında bırakmaktadır. En sonunda sesini duyurur ve yaşam alanına, güvenli bölgesine geri döner. Fakat gördüğü manzara artık onun güvenli bölgesi değildir. Bu ikincil güvenli bölge, onun asıl olan bölgesini kendisine hatırlatır. Tam bu sırada şimşekler çakar. Vakit gelmiştir. Öğretmen Donald (Jeff Goldblum), Albert Einstein‘in “Maalesef ki teknolojimiz insanlığımızı ezip geçti.” cümlesini alıntıladıktan sonra şunları ekler; “Bir gün insanlığımız teknolojiyi geçebilecek.”

Powder’ın ne insanlıkla ne de teknoloji ile işi vardır. Bedeninin sahip olduğu gücün kaynağına gönderir kendisini. Tüm enerjisi yeryüzüne dağılır. Böylece fiziksel olarak var olmadan bile her şeyle ve herkesle bağlantılı hale gelir. Yalnızlığı kendini tüm evrene ve insanlığa bağlamasıyla sona erer. Geride kalanlara Jeremy hakkında değil, Jeremy’nin onlar hakkında sahip olduğu duygular kalır. Powder gitmiştir. Ama çok uzağa değil. Artık o her yerdedir. İnsanlık onu istese de, istemese de.
“POWDER: Beyazdan Daha Beyaz Olana Karşı Sırttaki Ter Damlasının Ürperticiliği” için 3 yorum