“Gecenin karanlığı, kucak açmış harika kadını bir kez daha özgürleştiriyor”
Asıl adı Hanne Karin Bayer olan ve 14 Aralık 2019’da kansere yenik düşerek 79 yaşında aramızdan ayrılan Fransız sinemasının bir dönemine unutulmaz bakışlarıyla, yeteneğiyle, bir dönemin “kadın” karakterinin sinemadaki her türünde temsiliyle sinema tarihinin unutulmayacak ismi Anna Karina, Nouvelle Vague / Yeni Dalga dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Her ne kadar onu daha çok Jean-Luc Godard’ın filmografisinden tanısak da aslında kariyerinin başlangıcından sonuna değin Pierre Koralnik, Luchino Visconti, George Cukor, Agnès Varda, Jacques Rivette ve Michel Deville gibi Fransız sinema devleriyle çalışmış bir sanatçı kendisi. Sinema dünyasındaki varlığının yanı sıra çeşitli reklam filmlerinde ve video kliplerde de boy gösteren Anna Karina, görsel dünyaya adım attığı andan itibaren her alanda yeteneklerini, sınırlarını zorlayarak varlığını göstermiştir.

Godard’ın filmlerini düşündüğümüzde aklımıza her zaman Jean-Paul Belmondo ile olan takışmaları, birlikte şarkı söylemeleri gelir: Pierrot le Fou ve Une femme est une femme filmleri buna güzel birer örnek oluştururlar. Sinemaya adım atmadan önceki yaşamının ilk zamanlarında onu hayatı boyunca oynadığı filmlerde karakterize edecek olan imkânsız özgürlüğün ifadesini, adeta bu filmlerde onun yüzünde görebilirsiniz. Karina’yı filmlerinde oynatan birçok yönetmen de bu bakışları fark etmiş olacak ki hemen her filmde onun gözlerine yapılan yakın çekimler, bakışlarındaki “yaşanmışlığa” dikkat çekmek ister gibidir. Godard’ın filmlerinde dram ve komedi kol kola olduğu için bu bakışları çok daha net bir şekilde görebiliriz.
Filmografisinde büyük bir kısmı kapsayan Godard filmleri dışında Karina’yı Jacques Rivette’in La Religieuse, Luchino Visconti’nin L’Etranger, George Cukor’un Justine adlı filmlerinde ve Serge Gainsbourg tarafından bestelenmiş bir müzikal olan Anna‘da gördük.

Sinema kariyerinin yanısıra müziğe de ilgi duyan Karina, kariyerinin sonlarına doğru müziğe eğildi. Hatta 2008 yapımı kendisinin yazıp yönettiği Victoria adlı film buna iyi bir örnek oluşturabilir. Karina hayatı boyunca birçok ödüle ve onura layık görüldü: Bunlar arasında en göze çarpanlar ise Cinémathèque’in, Lumière Festivali’nin, César’ın, Cannes’ın ve Berlin Film Festivali’nin kendisine verdiği ödüller olarak sayılabilir.
Bu yazımızda sinema dünyasında her zaman parıldayacak eşsiz bir yıldız olarak anacağımız Anna Karina’nın en bilinen ve sevilen filmleri arasından bir derleme yaptık. Açıkçası bu derlemeyi yapmak biraz zordu çünkü Karina’nın yer aldığı her yapım birbirinden farklı ve yenilik içeren unsurlara sahip. Bu şekilde düşündüğümüzde listenin sonu gelmeyecekti ve bir noktadan sonra IMDB listelerine dönüşme tehlikesi nedeniyle sadece belli başlı filmleri (özellikle sinemada oynamaya başladığında yankı getirmiş olan) yapımları derlemeye çalıştık. Unutmadan Dennis Berry’nin Karina için çektiği belgeseli de buraya not edelim. 2017 yılında piyasaya sürülen bu belgeselin adı Anna Karina, souviens-toi olarak geçiyor. Toplamda 55 dakika olan yapım, Karina’nın hayatının serüvenlerine eşlik etmek için iyi bir bilet.
Anna

Pierre Koralnik tarafından yönetilmiş olan Anna, 1967 yapımlı ve Fransız televizyonunun ilk renkli filmi olma özelliği taşıyor. Enerjik ve karakterlerin renkli yansımalarıyla Anna, dönemin müthiş müzikal türünde anlatısını sunuyor. Serge Gainsbourg da filmde Anna’ya eşlik edenler arasında.
Bande à part

Fransız Yeni Dalga’sının önemli filmlerinden biri olan Bande à part, 1964 yapımı bir Jean-Luc Godard filmi. Filmin ana hikayesi bir soygun etrafında gelişiyor. Bu yapımda Film Noir etkilerini de görmemiz mümkün. Ayrıca filmdeki karakterlerin meşhur Louvre Müzesi sahnesi de günümüzde hala sinema dünyasının en önemli sahnelerinden biri olarak kabul ediliyor hatta parodileri ya da taklitleri bile yapılıyor.
Les fiancés du pont Mac Donald

Bir Agnès Varda filmi olan Les fiancés du pont Mac Donald’da Anna Karina ile Jean-Luc Godard’ı aynı karelerde izleyebilirsiniz. Oldukça ironik, yer yer absürt bir alt yapısı olan bu film Godard’ın resmedilme tarzıyla size Buster Keaton hikayelerini anımsatabilir.
Vivre sa vie

Vivre sa vie, Jean-Luc Godard’ın belki de en karanlık, aynı zamanda edebiyat alanına da en yakın filmlerinden biri olarak sayılabilir. Filmde Bertolt Brecht’ten Edgar Allan Poe’ya kadar birçok yansıma bulabilirsiniz. Senaryonun en önemli noktalarından biri de izleyicide kendini “sorgulatma” hissi uyandırması ve felsefi sorunsallara değinerek anlatıyı derinleştirmesi.
Ce soir ou jamais

1961 yapımı olan Ce soir ou jamais’nin yönetmen koltuğunda Michel Deville bulunmakta. Deville’in ilk dönem filmlerinden olan bu yapım aynı zamanda yönetmenin komedi serisinin de ilk filmlerinden. Ce soir ou jamais, Fransız Yeni Dalga’sının da önemli temsilcileri arasında yer alıyor.
De l’amour

1964 yapımı De l’amour, Jean Aurel yönetiminde Stendhal’in romanından uyarlanmıştır. Eklektik bir anlatımı olan film, psikoloji ve sosyoloji konularına değinerek aşkı en fenomen haliyle yansıtmaya çalışıyor. De l’amour için modern bir Don Juan anlatısına sahip diyebiliriz.
Pierrot le Fou

Jean-Luc Godard’ın 1965 yapımı filminde Anna Karina’ya Jean Paul Belmondo eşlik ediyor. Film, Lionel White‘ın Obsession adlı romanından beyazperdeye aktarılmıştır. Godard’ın filmografisinde en kült film olarak sayılan Pierrot le Fou içinde barındırdığı yenilikçi kamera açıları ve aktarımıyla dünya sinema tarihinde de önemli bir yere sahiptir.
La Religieuse

Jacques Rivette’in 1966 yapımı La Religieuse, Denis Diderot’nun aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Film, içinde barındırdığı “müstehcen” hikâyesi nedeniyle birkaç kez yasaklandı. Anna Karina’nın filmografisine baktığımızda bu film onun kariyerinden çok farklı bir noktada durduğunu söyleyebiliriz; daha önce oynadığı hiçbir filme benzemeyen La Religieuse, sırf bu açıdan bile izlenmeye değer.
L’Étranger

Luchino Visconti’nin yönetmenliğinde gerçekleşen L’Étranger (1967), yine bir uyarlama; Albert Camus’nün aynı adlı eserinden. Bu filmde Anna Karina’ya Marcello Mastroianni eşlik ediyor. Müzikleri Piero Piccioni tarafından yapılan film, Visconti’nin uyarlamada kurgudan ziyade kendi dilinden de unsurlar yerleştirdiği bir film olarak dikkat çekiyor.
Une femme est une femme

Jean-Luc Godard’ın 1961 yapımı Une femme est une femme, romantik komedi türünde Fransız Sineması’nın en yaratıcı filmlerinden biri. Karakterlerin birbirleriyle olan diyaloglarında edebiyat göndermeleri dikkat çekici. Yapım bu açıdan “müzikal film” anlayışına farklı bir örneklendirme olarak görülebilir.