Aykırı bir peri masalı. Guillermo del Toro’nun 2006 yılında acılar ve ağrılar içinde yazıp ete kemiğe büründürdüğü bir masal.
Masallar yüzyıllar boyunca toplumsal normların etkisinden çıkarılamamış ve yeniden yaratımlar yerine yeniden üretimler ile sürekli kendilerini hatırlatmışlardır. Masal kavramının çerçevesini oluşturmuş, bunun dışında kalanlara ise kalıp dışı, aykırı gözüyle bakmayı sağlamıştır bu masallar. Del Toro’nun masalı da onlardan yalnızca bir tanesidir. Sadece nereye bakması gerektiğini bilen insanların görebileceği bir masal.

Masalın prensesi olan Ofelia (Ivana Baquero), bir yolculuğun kahramanıdır. Prenses sendromuna sahip olmayan, eril bir bireye veya güce muhtaç hissetmeyen bir kız çocuğudur. Ofelia‘nın diğer masal prenseslerinden ayrılan özelliği de budur. Prenses olarak değil bir çocuk olarak hayatta var olur. Hamile annesinin yanında oturmuş, yolculuk boyunca kitap okuyan hayalperest bir çocuktur Ofelia. Annesi Carmen’in (Ariadna Gil) saçmalık olarak gördüğü masallar Ofelia için gerçektir ve gerçeklik onlara bağlıdır.

Hikâyede, hamileliğinin en hasta dönemlerini yaşayan Carmen fenalaştığı vakit arabayı durdururlar: Ofelia bu şekilde yolculuğunun ilk adımını atmıştır ve o ilk adımında ayağına bir taş parçası takılır. Ayağına takılan bu taş parçasını alıp heykelin sol gözünün olması gerektiği yere yerleştirir. Bu tamamlanma ile Ofelia için yeni bir görüş becerisi var olur. Artık her şeyde derin bir anlam, her şeyde bitmeyen bir masal vardır.

Annesi ile Ofelia’nın vardıkları yer üvey babası olan Yüzbaşı Vidal’in (Sergi Lopez) evidir. İlk tanışma gerçekleşirken Ofelia sol elini uzatır ve Vidal şöyle der; “It is the wrong hand! (Yanlış el!)” Sol gözünü kaybeden heykel olayı ile görüş becerisi kazanan Ofelia, sol eli ile selamlaştığı Vidal ile görüş becerisini ilk defa kullanır. Buram buram yeryüzü, disiplin ve ölüm kokusu gelir Ofelia’nın burnuna. İlk gördüğü andan itibaren Vidal’i hiç sevmez. Vidal de Ofelia’ya karşı aynı duygular içindedir. Birbirine bu kadar zıt olan karakterlerin aynı masalın içinde bulunması tezatlıkların bir arada varlıklarını sürdürebileceklerine bir gönderme niteliğindedir.

Hasta olan annesi için endişelenip, kardeşine dünyaya gelirken annesine zarar vermemesi için yalvaran pamuk kalpli ve sevecen bir kız olan Ofelia, henüz doğmamış kardeşine annesinin karnındayken masallar anlatır. Anlattığı bir masalda mavi gül simgesi dikkat çeker. Ofelia’nın anlattığı masalda bu mavi güle ulaşan insana ölümsüzlük vaat edilir. Güle ulaşmak için savaşan insanlar bir süre sonra gülü yani asıl amacı unutup güle ulaşma yolunu amaçları haline getirirler. Ölümsüzlük uğruna verilen savaşta insanlar ölür. Mavi gül efsunludur. Kalıplara sığmaz, tıpkı Ofelia’nın içinde yaşadığı masal gibi. Fakat en sonunda unutulan gül günden güne solmaya başlar. Ölümsüzlüğü vaat eden gerçekliğin ölümü, ölümlüler yüzünden olur. Sonsuz güzelliğin sonunu yine insanlar ve insanların hırsları getirmiştir.

Yüzbaşı Vidal, bir masal kahramanına benzeyecek kadar silik bir karakterdir, üstelik bunun da farkındadır ve kendisiyle barışamayarak yaşamını sürdürür. Görünebilmek ve görünebildiği zaman da unutulmamak; tekrar silikleşmemek için her gün ayakkabılarını cilalar, topuklarını yere vurarak yürür, zamanla yarışır, korkusuzca kurşunların önüne atılır, tıraş olurken usturayı şah damarına dayalı bir biçimde birkaç saniye öylece durur. Vidal’in tek başarısı hayatta kalmaktır. Tüm canlıların özünde olan bu temel başarı ona yeterli gelmez. Hayatta kalmayı değil hayatın ona kalmasını istemektedir.

Klasik peri masallarındaki kötücül üvey anne rolünü Del Toro‘nun “dark-fantasy” masalında faşizm yanlısı Yüzbaşı Vidal üstlenmiştir. Masalların gerçek olmama durumu onların sadece düşüncede kalması ise evet üvey anneler her daim kötücüldür fakat Del Toro’nun masalı kendi kendine yeni bir gerçeklik kurar ve kendi içinde kırılmalar yaşar. Bu yüzdendir ki asıl gerçek kötücüllük faşizmin ve ölüm yandaşlığının ta kendisidir.
Ofelia yeryüzüne ayak uyduramaz. Gerek cümleleri gerekse davranışları her zaman kendi iç dünyasından izler taşır. Annesi tarafından gerekli özeni göremez, Vidal ise onun için başlı başına bir düşmandır. Tüm bu keşmekeş içinde evin hizmetçisi Mercedes (Maribel Verdu) ile yakınlaşır. Annesinde bulamadığı özeni, Vidal’de bulamadığı vicdanı Mercedes’de bulur.

Ve tabii ki Mercedes de bu küçük kız çocuğunda bir şeyler bulmuştur: Küçüklüğündeki masallar ve inandığı gerçeklik dışı gerçeklikler. Ofelia’ya sürekli söylediği ninninin sözlerini hatırlamamaktadır. Tek hatırladığı ezgisidir ve ninniyi Ofelia’ya bu şekilde mırıldanır. Sözler ve kelimeler eğer bir yerlere işlenmemişse yıllar boyunca kum taneleri kadar ufalıp zihinden tek bir rüzgarla silinip gider. Geriye kalan yalnızca o sözlerin bıraktığı hislerdir. Bu hisler de Mercedes’in unutamadığı ezgilerden başka bir şey değildir elbette.

Ofelia, yolculuğuna çıktığı bir gün, Pan ile tanışır. Pan’ın güvensizlik veren sesinden şunları duyar; Ofelia kayıp prenses Moanna’dır ve o olduğunu kanıtlaması için üç zorlu görevi başarıyla tamamlamalıdır. İşte o vakit krallığına geri alınacak ve sonsuz bir hayat sürecektir. Modern zamanın Herakles‘i olarak Ofelia verilen görevleri sırasıyla yerine getirmeye başlar. Dolunaya kadar zamanı vardır.

The Toad
İlk görevi Hayat Ağacına musallat olmuş ve onu kökten yavaş yavaş kurutup öldüren kocaman bir kurbağanın midesinden altın anahtarı çıkarmaktır. Üç tane büyülü taş yardımıyla bunu yapması gerekmektedir. Ofelia annesinin çok severek verdiği elbisesini çıkarıp ağacın kavuğundan içeriye emekleyerek girer. Ardında bıraktığı, elbisesinden çok daha fazlasıdır: Yeryüzündeki yansımasıdır bir anlamda. Çünkü kurbağaya kendini tanıtırken ilk defa Prenses Moanna adını kullanır.

Hayat Ağacını kurutan bu kurbağa görünüş itibariyle oldukça tombuldur ve midesinde altından bir anahtar saklar. Ofelia’nın ardında bıraktığı yeryüzü de birileri için Hayat Ağacıdır ve o hayat ağacını kurutarak kendilerini tombullaştıran, sömürerek güçlenenler vardır. Midelerinde her daim altından bir anahtar olmasa da Ofelia için altın anahtarın değeri neyse, diğer insanlar için de o değerde olan şeyler o zalim ve kapitalist kurbağanın midesindedir. Üç damla kan görevi gören üç büyülü taş, altın anahtarı kurbağanın midesinden çıkarmasına yardımcı olur. Kurbağa ruhunu bırakmıştır ve Ofelia Hayat Ağacını kurtarmıştır. İlk görevi başarı ile sonuçlanır. Fakat geri döndüğünde elbisesinin rüzgârdan çamura bulandığını görür. Yeryüzündeki benliği ne kadar kirlenirse yeraltındaki benliği o kadar güçleniyordur Ofelia’nın. Fakat önünde çok daha zorlu bir görev vardır.

The Pale Man
İkinci görevi altın hançeri alıp Pale Man’ın başında oturduğu masadan, hiçbir şey yemeden geri dönmektir. Pale Man çocuklarla beslenen bir yaratıktır. Masa bir gece önce Vidal’in misafirler için kurdurduğu sofraya benzer. Pale Man ile Vidal’in oturduğu yer aynıdır. İkisi de ölümden beslenir. Eğer sofradan en ufak bir lokma bile yenirse Pale Man gözlerini avuç içlerine yerleştirip bu itaatsizliği görme gücünü elde eder. Ofelia’nın çevresinde bulunan bir altın hançeri çalması onun gözlerini kullanması için yeterli bir neden değildir. Sadece sahip olduğu ve üzerinde hakları bulunan masaya itaatsizlik edildiği takdirde gözlerini kullanabilmesi, modern insanın yaşamında da anlaşılabilir bir durumdur.

Çevrede yaşanılanlara göz yuman fakat kendi varlıkları için gözetleyici bir konuma geçen insanların örneğidir Pale Man. Zenginliği temsil eder ve umursadığı şeyler somutluklardan ibarettir. Pale Man bulunduğu davranışlar itibariyle Yunan Mitolojisindeki Kronos‘a benzer. Vidal ile masanın aynı konumunda oturmaları ve Kronos’un aynı zamanda ‘zaman’ anlamına gelmesi Vidal’in Kronos sendromuna sahip olduğunu gösterir. Yerini alabilecek her türlü gence karşı derin bir öfke içerisindedir. Kronos da tam bu yüzden iktidarının sarsılma korkusu ile çocuklarını yer.

Bu mitolojik karakterden ayrı olarak Ofelia’nın ağzına attığı üzüm ve oraya gitmeden önce Pan tarafından sofradan bir şey yememesi için uyarılması, Hades ile Persephone mitini hatırlatır. Persephone ne zaman ki Hades’in ona sunduğu narı yer, işte o zaman yeraltı ülkesine hapsolur. Kronos da konumu itibariyle yeraltı ülkesinde yani Tartaros’ta yaşar. Hades aynı zamanda zenginlik, servet tanrısı olarak da bilinir. The Pale Man, var oluşuyla Kronos, Hades ve modern insan Vidal üçgeni arasında mekik dokumaktadır.
Masum Kanı
Son görev en zor görevidir Ofelia’nın. Erkek kardeşinin kanı ile yeraltı dünyasının kapısı Ofelia için açılacaktır. Ofelia bunu kabul etmez. Tam bu sırada Vidal, Ofelia’nın peşinden gelmiştir. Pan’ı göremez ve duyamaz. Dolunay çoktan gelmiştir. Vidal bebeği Ofelia’dan alır ve onu tek kurşunla öldürür. Geri döndüğünde Mercedes‘in de içinde bulunduğu halk Vidal’den bebeği alır ve Mercedes’in gerilla olan erkek kardeşi Vidal’i öldürür. Oğluna büyüdüğünde ölüm saatinin söylenmesini ister fakat Mercedes bu isteğini reddeder. Oğlu babasının adını bile bilmeyecektir.

Mercedes Ofelia’yı kanlar içinde bulur. Elinden yeraltına damlayan kanları ile kapı açılmış olur. Masallarda üç damla kan her zaman, kişinin ruhunu teslim etmesini simgeler. Fakat Ofelia’nın kan damlaları sayısızdır. Peri masalları “The End” ile kapıları yüzümüze kapatırken Ofelia’nın sonunda yeni bir masal başlamaktadır. Yerüstü dünyası da her daim faşist peri masallarını tekrarlayacaktır. Bir bitiş yoktur. Her şey birbirine eklenerek ya da birbirinden koparak yeniden başlar. Ofelia’nın dolunaya kadar olan zamanı sadece görevleri için değil o zamanki masalının bitip alternatif yeni bir masalın başlamasına kadar olan zamanı da içerir. Bir masum kanını akıtmak yerine kendini feda etmek üç damla kanın verdiği anlamdan çok daha fazladır.

Pan’ın labirenti düalitelerin oluşturduğu bir yeniden yaratım ve yeniden belirme alemidir. Labirentin kapısı ikinci bir doğuştur. Yataylıktan dikeyliğe geçiştir. Bu geçiş bazen üç damla kan ile bazen Hayat Ağacında açan ilk çiçek ile olur. Labirent bitmez. Fakat Pan’ın labirenti bitişlerden yeni başlangıçlar yaratır.
“PAN’IN LABİRENTİ: Bir Çarkın İç Acıları ve Ağrıları” için 2 yorum