Quentin Tarantino‘nun da en büyük destekçisi olduğu Güney Koreli yönetmen ve senarist Bong Joon-Ho‘nun 2019 yapımlı kara komedi ve gerilim türleri arasında “gender shifting” yapan filmi Parasite / Gisaengchung, yaratıcısı tarafından şu şekilde özetlenir; “palyaçosuz bir komedi, kötü adamsız bir dram.”
İlk sekansından son sekansına kadar karakterler kadar nesnelere de söz hakkının doğduğu, izleyen gözün etik ve ahlaki değerlerini sorgulamaya zorladığı, sistem ve sistemin parçası olan bireylerin özsel yapısı hakkında yeni söylemler geliştiren adeta bir manifesto niteliğindeki bu film, Güney Kore Sinemasına da ideolojik açıdan yeni bir yorum ve soluk getirir.

Değinilmesi gereken öncelikli nokta, filmin başlığı ile öyküsü arasındaki ilişki. Parazit kelimesi modern filoloji düzleminde “bir canlıya bağımlı yaşayabilen ve üzerinde yaşadığı canlıya zarar veren organizma” olarak kullanılsa da, Eski Yunanca veya başka bir deyişle klasik filoloji bağlamında ise “παράσιτος (parásitos)” yani “başkasının masasından beslenen” anlamına gelir.
Film hakkındaki genel eleştirilere bakıldığında temel soru olarak asıl parazitin kim olduğu sorusu sorulmuştur. Bu soru özünde, Bong Joon-Ho‘nun izleyicisinin kafasında oluşturmak istediği sorudan oldukça uzaktır çünkü Joon-Ho asıl parazitin kim olduğu konusunda kesin bir tanım yapmak yerine sosyal parazitlerin simbiyotik ilişkiler içinde olduğunu yansıtmayı amaçlar. Parazit kavramının zıttı olan bu simbiyotik ilişki, sistemin var ettiği ve yüzyıllar öncesinde Antik Yunan filozofu Herakleitos tarafından dile getirilen diyalektiğin daha sonrasında ters çevrilerek modern açıdan Marksist söylemin bir parçası haline gelen maddelerin karşıtlıklar içerisinde geliştiğini savunan sosyal bir olgudur. Fakat bu diyalektikte zıtlıklardan doğan durum, olumlu olarak görülemez.

Başlangıç sekansında aslında bodrum katı olarak kullanılması gereken yerde Kim ailesinin kaldığı görülür. Gökyüzünü dahi göremedikleri bu beton yuvası onları böcek yerine koymaya yeter çünkü böcek ilaçlaması yapılırken dumanların içine dolduğu bu yuva bir anlamda Kim ailesinin de ilaçlanmasını gerektiren bir yer haline gelir. Tüm aile dumanlara tepki verirken baba Ki-Taek (Song Kang-Ho) bundan rahatsız olmayıp işini yapmaya devam eder. Ki-Taek, kapitalist yapıda azla yetinen ve olduğu durumdan şikayet etmeyip hayatta kalmaya – yaşamaya değil – devam eden bir karakterdir. Toplum için de ailesi ve kendisi, deliklerinden arada başlarını çıkaran böceklerden farksızlar adeta. Bu yüzden ki daha sonralardan Ki-Taek‘in karısı Choong-Sook (Jang Hye-Jin), kocasını hamamböceğine benzetir.

Sınıflı toplumlarda genellikle alt tabakadan olan proleterya sınıfının hayalleri iyi bir iş sahibi olup iyi bir barınma ve geçim sağlamak üzerine kuruludur fakat Ki-Taek iyi bir kazanç elde ettikleri vakit kendilerine ait bir wi-fi sahibi olma ve bunu ailesiyle kutlama arzusu içindedir. Çevrede oturanların internet ağlarına parazit olan (!) özellikle Ki-woo (Choi Woo-Shik) ve Ki-Jung (Park So-Dam) daha iyi internet çekimini tuvalette klozetin yanında bulurlar. Burjuva sınıfının hayatlarını bir ekran kadarlık mesafeden izlerler. İnternetin ve internette yaşanan burjuva sınıfının hayatlarının çekim alanının aynı olduğu anlaşılmaktadır: Klozet gibi bir pislik çukuruna yakınlardır.

Bu dönemde Ki-Woo‘nun arkadaşı Min (Park Seo-Jun) sayesinde aileye yeni bir üye katılır: Gongshi (Korece’de Suseok, İngilizce’de Scholar’s Rock). Gongshi, geleneksel olarak Çin bilginleri tarafından takdir edilen, yüzyıllardır Çinli şairlere ve ressamlara ilham veren fantastik şekilli kayalardır. Sanatçılar genellikle sanat eserleri için vahşi doğaya ya da dağlara gitmezler bunun yerine oldukları yerde kalırlar ve bu kayaları rehberleri olarak kullanırlar. Aynı zamanda bu kayaların şans ve bereket getirdiğine de inanılır.

Min, bu taşı aileye hediye ettikten sonra kendi işini çeşitli sebeplerden dolayı Ki-Woo‘ya devreder. Ki-Woo bundan sonra Park ailesinin kızlarına özel ingilizce öğretmenliği yapacaktır. Filmde gongshi, metaforik anlamda kapitalizmin Ki-woo özelinde ona sunduğu boş hayal ve ümitlerin somut halidir. Ki bunları Ki-Woo her zaman üzerinde bir baskı olarak hisseder. Bu durumda da baskının ağırlığı ve görünürlüğü gongshi ile sağlanmıştır. İleriki sekanslarda, Kim ailesinin evini su bastığında gongshi suyun üzerinde yüzerken görülür. Normal şartlar altında suda batması gereken bu taş adeta Ki-Woo‘yu takip eder. Ki-Woo modern Sisyphos sayılacak türde bir kahramandır. Sisyphos, kayanın tekrar düşeceğini bildiği halde taşı dağın tepesine çıkarmaya gayret eder, Ki-Woo ise bu kayayı nereye giderse gitsin kucağında taşır.

Ki-Woo iş görüşmesi için Park ailesinin evine gittiğinde onu ev işlerinden ve çocuklardan sorumlu olan Moon-Gwang (Lee Jeong-Eun) karşılar. Bu sırada ailenin küçük çocuğu Da-Song (Jung Hyeon-Jun), Kızılderili kılığına girmiş halde oklar ile oynar. Atıldığı yere yapışan oklardan birisi yüksektedir ve Moon-Gwang ona ancak zıplayarak ulaşabilir. Diğeri ise yere yapışmıştır ve bu oku kolaylıkla yapıştığı yerden alır. Okları arzu edilen mevkii olarak düşünürsek; yüksek mevkiiye ulaşmak için belirli bir çaba göstermesi gerektiğini fakat kendi mevkiisine kolayca ulaşabildiği gerçeğini ve erişilen bu iki sonucun da aynı olduğunu kavrarız; erişilen iki sonuç da, şiddetin bir parçasının somut halidir.

Da-Song, kovboy olmak yerine Kızılderili olmayı seçen bir çocuktur. Ailesinin aksine farkındalığı daha fazla olan Da-Song yaşından beklenmeyecek türde eserler çizer. Bu eserleri yorumlayacak ve Da-Song’un bakımını üstlenecek kişi Ki-Woo‘nun kız kardeşi Ki-Jung olur. Fakat daha sonralardan ev işlerinden sorumlu olarak Ki-Woo’nun annesi Choong-Sook ve şöfor olarak Ki-Taek bu evde işe girseler de birbirleri ile kan bağı olduğu gerçeğini saklamayı seçerler. Bu sayede ailenin ve evin her yerine kolaylıkla sızabilecek, halihazırda işinde olan Moon-Gwang‘ı da bu sayede evden kovdurabileceklerdir. Ancak evin kilerinde yaşayan Moon-Gwang’ın kocası Geun Se’den (Chang Myeong-Hoon) haberleri yoktur.

Moon-Gwang‘ın bu aileyi sevmemesinin nedenlerinden birisi de kendisinin kocasıyla beraberken evi kullanış biçimleri ile Kim ailesinin evdeki davranışlarını zihninde karşılaştırmasıdır. Kim ailesi daha çok bir klan sisteminde yaşar ve bu yüzden evde yalnız oldukları süreyi çoğunlukla yağma odaklı geçirirler. Oysa Moon-Gwang ve kocası Geun Se, Park ailesi ile aynı seviyede olan günler yaşarlar. Fakirlik bu iki aile arasında ortak olan tek şeydir ancak fakirlik hiçbir zaman kabalığın bahanesi olamazdır. Belki de bu düşünce sistemine karşıt bakış açısına sahip olduğu için Choong-Sook, Park ailesi için şunları söyler; “Zenginler ama nazik değiller, zengin oldukları için nazikler.” Bu durumda kendilerinin nazik olmasını gerektirecek bir neden yoktur.

Şoför Yoon’un (Park Keun-Rok) kovulmasında rol oynayan kişi Ki-Jung‘dur. Mr. Park (Lee Sun-Kyun) arabanın içinde Ki-Jung‘un iç çamaşırını bulur ve Yoon ile herhangi bir konuşmaya girmeye tenezzül bile etmeden onu işten çıkarır. Bu iç çamaşırı konusu daha sonrasında Mr. Park ile karısı Yeon-Kyo (Cho Jeo-Jeong) arasındaki erotik bir anda geçer. Mr. Park karısına Ki-Jung’un iç çamaşarını giymesinin onu tahrik edeceğinden bahseder. Burdaki tahrik duygusu aslında kendisinden daha aşağıda gördüğü birisi üzerinde tahakküm kurma ve onu domine etme arzusundan kaynaklanır. Bu konuşmanın öncesinde de Ki-Taek‘in ne kadar “tuhaf” koktuğundan söz ederler. Tüm bu konuşmalara aniden tatil yolundan geri dönen Park ailesi yüzünden masanın altına saklanan Ki-Taek, Ki-Jung ve Ki-Woo tanıklık eder. Ki-Taek patronunun onun hakkında ne düşündüğünü öğrenir. Bir işçi için bu her ne kadar merak uyandırıcı veya onur yaralayıcı olursa olsun yapabileceği bir şey yoktur. Günün sonunda yine aynı “işçi” olarak kalacaktır.

Da-Song‘un doğum günü partisinden önceki gün evlerini su basan Kim ailesi her şeye rağmen ertesi gün işlerinin başına dönerler. Mr. Park partinin oturma düzenini bir savaş tekniği biçiminde hazırlar ve günün sonunda bahçe gerçekten de bir savaş alanına dönüşür.
Moon-Gwang‘ın kocası Geun Se bahçeye gelip Ki-Jung‘u bıçaklar. Bunun üzerine Da-Song bayılır ve Mr. Park Ki-Jung’u umursamadan Ki-Taek‘ten arabanın anahtarlarını alıp onları hastaneye götürmesini söyler. Choong-Sook, Moon-Gwang’ın kocasını öldürür ve Mr. Park arabanın anahtarlarını almak için adamın yanında gittiğinde kokusundan rahatsız olup burnunu parmaklarıyla kapatır. Mr. Park‘ın bu tavırlarına daha fazla dayanamayan Ki-Taek onu nefretle öldürür. Mr. Park’ın parmağına bir sinek konar. Daha yeni ölmüş olmasına rağmen çürümüş ve bozulmuş şeylere gelen sinekler Mr.Park‘ın bedenine gelmeye başlamıştır çünkü o çoktan çürümüş ve bozulmuş bir et yığınından fazlası değildir.

Kendi kayasıyla yaralanan Ki-Woo ise iyileştiğinde sırtında uzun süredir taşıdığı kayayı temiz sulara bırakır. Doğum günü felaketinden sonra evin kilerine saklanan Ki-Taek her gece Moon-Gwang’ın kocasının yaptığı şekilde ışığı kullanarak mors alfabesi ile oğluna mesajlar iletir. Ki-Woo‘nun hayali ise çalışıp yeterli parayı kazandığında o evi satın alıp babasını kurtarmaktır. Fakat bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü Bong Joon-Ho‘ya göre kapitalist bir yapıda şans diye bir şey yoktur. Kapitalist yapıdan kimse kaçamaz ve bu yapıda alt tabakada olanların bile bu yapıyı yıkıp özgürleşmeyi istemek yerine yapının başındakiler gibi olmayı veya onların yerini almaya çalışmalarını anlatır aynı zamanda. Bu çarktan çıkmak ya da çarkı etkisiz hale getirmek yerine onun birer dişlisi haline geliriz. Yapının en üst tabakasında olma dürtüsü bireyi hırslandırır ve öfkeli olduğu tabakanın bireyi olduğunda da – olabilirse – aslında nefret ettiğine dönüşür. Bir bakıma birey bu sistemde var olmak ve görünür olmak için kendini feda eder. Yapıya karşı çıkmadan yapıyı kabullenir ve bu noktada Marksist “yabancılaşma” kavramı sosyal olarak yeniden inşa edilir.

Tüm bu ciddiyetin yanı sıra Bong Joon-Ho sekans içinde değişen zıt atmosferler yaratır ve karanlık sahnelerde bile aniden slapstick komediye geçiş yapabilir. Commedia Dell’Arte tiyatrosunda kullanılan, dilimize “şakşak” olarak da çevrilen ve Türk tiyatrosunda “pişekar” adıyla yerini alan bu nesne (slap + stick), oyuncular birbirlerine bir nesne ile vururken çıkan sesi yaratmayı sağlayan alettir. Daha sonraları sinemada Slapstick Comedy olarak görülür ve bu komedi türünde abartılı bedensel hareketler yapılarak güldürü sağlanır. Genellikle doğaçlamalardan oluşur.

Bong Joon-Ho da çekimler sırasında doğaçlama yapılmasına izin veren bir yönetmen. “Oyunculuk oyuncuların ve benim yönetebileceğimi düşündüğüm bir şey değil.” diyerek oyuncuları yönetmeyi reddeder.
Trajedi ve komedi arasında gender shifting yapan Parasite filminden bir sahneyle örnek vermek gerekirse; Moon-Gwang kavga esnasında bodrumdan çıkmaya çalışırken Choong-Sook‘un ona tekme atıp merdivenden yuvarlanmasını sağlaması slapstick türünün gerekliliklerini içeren bir sahnedir fakat slapstick türünde bunlara rağmen karakterin iyi olacağını biliriz. Parasite filmini farklı yapan da karakterin beklendiği gibi iyi olmama durumudur. Burada slpastick’ten trajediye hızlı ve keskin bir geçiş yaşanır. Bu durumda izleyen gözler düşüşe gülerken aniden karşılaştıkları trajedi ile gülümsemelerinden rahatsız olarak kendi içlerinde bir “değer” tartışmasına girerler.

Kapitalist sistem eleştirisi ile beraber güldürü tekniklerini kullanarak hakiki bir diyalektik yaratan Bong Joon-Ho‘nun söylemek istedikleri elbette bunlardan çok daha fazlası. Kapitalizmin var olması için her zaman tepede ve aşağıda olanların varlığı gereklidir. Daha sonra, tepede olmak isteyenler ya da tepeye ulaşanlar bu sistemi devam ettirirler. Bardak kulesinde aşağıdaki bardakların dolması için önce en üstteki bardağın dolması gerekir. Fakat kapitalist yapıda en tepedeki bardak dolsa da aşağıdaki bardaklar çatlaklarla var oldukları için hiçbir zaman tepedeki bardak gibi suya doyamazlar. Doyacaklarını sandıkları an zaten çoktan boşalmaya başlamışlardır.

Park ailesi ve Kim klanı arasındaki ilişki bir simbiyoz örneğidir. Filmin başlığı ise kendi içinde yeni bir diyalektik daha başlatır. Zıtlıkların paraziti olan bu filmde en gerçek olan şey belki de Ki-Woo‘nun saldırıdan sonra durduramadığı sırıtışıdır. Tüm bu irrasyonel durumların içerisindeki en güçlü pasif direnişin görünür halidir ve insan bu direnişi gerçekleştirmek için kafatasının bir gongshi ile parçalanmasını beklememelidir.
