SERVANT (Sezon 2, Bölüm 3: PIZZA) – Düşsel Pizzacıdan Olanaklı Kötülüğe

Ishana Shyamalan yönetmenliğindeki, dizinin Pizza adlı bölümü camekana benzeyen, izleyiciyi ekran içinde ekrana davet eden, bir nevi laboratuar seviyesinde gerçekleşen bir sinema deneyiminin kapısını aralıyor. Bilinçdışı, Mit ve Hakikat şeklinde üç başlık altında toplayabileceğimiz bu bölüm, en başından beri tanık olduğumuz anlatının tam olarak “ayrışma-dağılma” kısmıdır. Bu bölümle birlikte anlatıya yönelik elde ettiğimiz veriler artık düz bir tabağın içinde duramayacak kadar kalabalık ve birbiriyle zıtlık halindedir.

Pizza bölümü kuşkusuz ikinci sezonun en büyük (ve ilk) kırılma noktasının belgesidir. Bir önceki bölümde oldukça pasif gözüken Dorothy Turner’ın (Lauren Ambrose) bu bölümdeki gelişimi buna en büyük işaretlerden biri. Bütün sezonlar ve bölümlerde açık bir şekilde gözlemleyebildiğimiz en önemli unsur, Dorothy’nin sürekli olarak içinde bulunduğu gerçeklik durumunu reddetmesiydi. İkinci sezona da sıçrayan bu durum kendisini “olumlu” yönde çözümlemeye başladı. Böylece Dorothy’nin bilinçdışında yatanların, kendilerini yüzeye vurmasalar da yüzeye yakın yerlerde yüzdüklerini, kıyıdan çok uzakta olmadıklarını gördük.

Bu bölümde özellikle anlatıdaki çözümlemenin daha açık bir şekilde görünebilmesi için geçmiş ve şimdiki zamanın izleri paralel bir şekilde karşımıza çıktı. Böylece flashback ve flashforward’lar arasında sıkıştık. Flashforward’lar yapıları gereği dizinin gelecek bölümleri için izleyiciye birçok olasılık sunarken, flashback’ler ise, sınırlarını çok net göstermeseler de, Dorothy’nin daha önce tanık olmadığımız doğum öncesi anlarını yeni karelerle seyirciye sunuyor. Bu zamana kadar hiç görmediğimiz bu sahneler bizi görünenin ötesinde düşündürüyor. Flashback aracılığıyla verilen bu ayrıntılar ileri bölümlerde tam olarak nereye bağlanacak büyük merak konusu, diğer yandan flashback’lerin bu bölümde anlatıya doğrudan destek vermesi, kapalı bir anlatım sisteminde yansıtılmış.

Bu noktada flashback yani “geriye dönüş” kavramı üzerinden flashforward yani “zamanda ileriye doğru atlama” kavramının meşruluğunu da sorgulamak durumundayız çünkü neredeyse tüm flashback kullanılan görsel anlatılarda olduğu gibi, flashback sonlandığı anda, takip eden görüntüler birer flashforward değildir, ancak “şimdiki zamana dönüş” olarak adlandırılabilir, filmin şimdiki zamanı. Dolayısıyla zamanda ileriye doğru bir atlama ancak flashback’e dayalı olarak gerçekleşmiş sayılır. Daha doğru bir terminoloji, Fransız sinema göstergebilimcisi Christian Metz’in kullandığı “embrayage” ile “débrayage” terimleri olabilir. İlki flashforward yerine kullanılabilir ne de olsa “filmsel şimdiki zaman” anlamındadır “embrayage” bir bakıma. “Débrayage” ise flashback kavramına daha yakındır. Yine de terimce konusunda daha fazla kafa karışıklığı yaratmamak adına birkaç yerde daha flashforward kavramını kullanacağız, yine de buraya böyle bir parantez açmak gerekli gibi geldi.

Ölümden Daha Soğuğu: Beton Darbesi

Bir önceki bölümün son sekansında evin tam olarak dışında bırakılmıştık, bu bölümün açılış sekansında ise Dorothy’yle beraber evin içine nihayet tekrardan girebildik. Bu giriş şekli tam olarak izleyicide bir beton soğukluğu kadar keskin hisler uyandırıyordu. Dışarıdan kelimenin tam anlamıyla sürünerek evin içine girme hali yüze kondurulan acı ifadelerle birlikte ölümden daha soğuk bir etki yaratıyordu. Yeni bölümün bu açılış sahnesi bir önceki bölüm ile görsel yollardan bağlantılı halde olduğundan her ne kadar Dorothy bizi flashback’lerle bir geziye çıkartmış olsa da anlatıdaki süreklilik duygusunu ayakta sağlam bir şekilde tutabildi. Bu flashback ve flashforward’lar aracılığıyla Dorothy karakterini artık daha rahat analiz edebiliyoruz. En azından artık karakterinin ilk sezondan daha güçlü bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunu özellikle bu bölümün sonunda çok açık bir şekilde görebiliyoruz.

Zaman dilimlerindeki keskin geçişlerde daha çok etraftaki nesnelerin duruşu, el ilanları vs gibi unsurlardan faydalanan Ishana Shyamalan’ın kamerasının aktif ve dinamik olduğunu söylemek mümkün. Özellikle “kamera içinde kamera” ile “anlatı içinde anlatı” (mise en abîme) yaklaşımıyla Steven Soderbergh’in 2018 yapımı Unsane adlı filminin çekim tekniğini akıllara getirdi. Ancak Servant’daki tek fark ana kamera olmadan ara kameranın anlamsız kalmasıydı. Yine de dizinin bu üçüncü bölümünde anlatının en önemli kısımlarına ara kamera ile tanık olduk.

Ishana Shyamalan’ın sinemacı kimliğinin oluşumunu kamerayı evin içindeki dağınık (kimi zaman düzenli) eşyalar üzerindeki yansımalara ve ayrıntılara odaklaması, akıllı telefon gibi nesneleri aktif bir şekilde kullanması ve tabii ki ana kamera içinde ara kamera kullanımından görsel destek olarak faydalanması sayesinde açık bir şekilde görüyoruz. Her ne kadar Ishana Shyamalan’ın Servant’daki yönetmenlik deneyimini ilk gördüğümüz bölüm bu olsa da dizinin ikinci sezon finalini de yine kendisinin yöneteceği bilgisini şimdiden verelim.

Herşeyi yutan canavarın ağzı.

2:00

Dizinin bir sonraki, M. Night Shyamalan tarafından yönetilecek olan 2:00 başlıklı bölümü, adıyla bizi hemen ilk sezonun birinci bölümüne götürüyor. Hatırlarsanız dizinin ilk bölümünün çekim teknikleri anlatı üzerinde tamamen halüsinatif etkiler bırakmıştı. Özellikle karakterlerin yüzlerine yapılan balık gözü çekim teknikleri bu sanrı etkisini rüya haline bırakmıştı. Bu bağlamda 2:00 adlı bölümün ele alınış şekli şimdiden büyük merak konusu. Diğer yandan bu bölümün ikinci sezon boyunca M. Night Shyamalan’ın yöneteceği tek bölüm olması da dikkat çekici.

CHEEZUS CRUST: En Lezzetli Pizza Servisiniz

Dorothy’nin Pizza adlı bölüm boyunca yaşadığı flashback’ler karakterin bilinçdışının alt yapısını tamamen gösterirken gerçekte Dorothy’nin nasıl güçlendiğini de görüyoruz. Bu güçlenme aşamasında onun en büyük yardımcısı ise, kurdukları CHEEZUS CRUST pizza dağıtım paravan şirketi. Dizinin başlangıcından beri önemli bir konumda olan yemek unsuru bu bölümde kendini çok belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Öyle ki bu bölümün başrolü tamamen CHEEZUS CRUST pizzalarına ait diyebiliriz. Dorothy’nin güç noktası da tam anlamıyla bu pizzaların içinden doğduğundan, “olanaklı kötülük” ile doğrudan iletişimi buradan sağlayabiliyoruz. Jericho’nun ölümündeki melodramı ve Dorothy’nin olaylara karşı kör oluşuyla ilgili bağlantıyı da bu düzlemde kurabiliriz.

Turner’ların Evinde Açılan Cehennem Çukuru

Özellikle ikinci sezonun başından itibaren Turner’ların evinin mahzeninde sürekli olarak, giderek büyüyen yarıkların açıldığını görüyoruz. Hatta binanın zemini bu bölümde o kadar çok açılmış haldeydi ki Dante’nin Cehennem tasvirleri bile aklımıza geldi. Bu sefer artık yarık olmaktan çıkan bu yeraltı göçüğüne ise evdeki hiçbir bireyin meraklı, sağlıklı bir tepki göstermemesi oldukça ilgi çekici. Bu da akıllara hemen bilinçli cehennem çukurunun, dolaylı yönden kötülüğü temsil etmesi ihtimalini getiriyor. Ishana Shyamalan bizi yer yer bu açılmış olan yarığın içine soktu kimi zaman ise o yarığın derinliğini anlamamız açısından bizi bulunduğumuz derinlikten dışarıya çıkardı. Pizza bölümünde gördüğümüz kadarıyla çukur hala yeterince derin değil. Her halükârda bu yarıkların tam olarak neyi temsil ettiğini söylemek için henüz biraz erken.

Dorothy’nin sol omzunda Sean (kötü melek), sağ omzundaysa Julian (iyi melek). Tabii dizide bu roller şu an tam tersi konumda.

Prometheus Ateşi Çaldı da Ne Oldu?

Konu yemek olunca “ateş” bir anlamda kaçınılmaz bir ayrıntı oluyor. Özellikle bu bölümde ateş ile ilgili olan ayrıntıların diğer bölümlere oranla daha fazla ortaya çıkmış olması dikkat çekici. Dorothy’nin resmen Prometheus’u oynaması ve bölümün sonuna kadar ne diğer karakterlerin ne de biz seyircilerin bilgisi dahilinde olmayan bir şeyi kolaylıkla gerçekleştirmiş; “kendi amacına ulaşmak için, yaptığı bir şeyi diğerlerinden saklamış olması”, onu bu mitin içine doğrudan yerleştirmemiz için tabiri caizse yetiyor da artıyor bile. İlginçtir ki önceki bölümlerde daha çok Sean Turner’ın (Toby Kebbell) ateşle olan ilişkisine yakından tanık olmuştuk.

Bu bölümde ise sonlara doğru pizzanın piştiği fırın önünde alışıldığı üzere yemek konusunda Sean’ın Dorothy’ye değil, Dorothy’nin Sean’a ne yapacağını söylemesi, “ateşin el değiştirmesi” veya “ev” anlamına da gelen “ocak”ın kontrolününü kadının tekrar ele geçirmesi bağlamlarında güzel yerleştirilmiş bir motif. Ayrıca bir flashback esnasında gördüğümüz, ocağın açık bırakılma şekliyle, önceki bölümlerde Sean’ın kendini ateş ile cezalandırmış olması arasında bir bağlantı var mı diye de düşünmeden edemedik. Bu da Prometheus’un ateşi hiçbir zaman gizli olarak değil, açık bir şekilde çalmış olduğunun bir göstergesi olabilir mi?

“Mit” ve “Hakikat” Buluşması

“Zehirleme” mitinin birçok anlatıda kullanıldığını biliyoruz. Özellikle bunun en belirgin örneklerine Macbeth, Alice Harikalar Diyarı’nda, Hansel ile Gretel gibi anlatılarda rastlayabiliriz. Servant bu şekilde, arketipal / ilkel ancak etkili bir araç kullanarak anlatının hızla gelişmesini sağlamış oldu. Ayrıca bu denli ilkel bir aracın pizza gibi bir unsur ile birleştirilmesi de onun bugünkü “modern kötülük” duruşuna daha estetik bir hava kattı. Böylelikle dizinin bu bölümü, kolektif kimliklerin şekillenerek bireysel, potansiyel kimlikler yaratılmasının mümkün olduğunun işaretlerini verdi. Bu bölümden sonra giderek değişen ve güçlenen Dorothy’nin, anlatıyı ifşa edip etmeyeceği konusu ise ilerleyen bölümlerde her zaman aklımızın bir köşesinde olacak.

Yazımızın sonunda (last but definitely not least) ise bölümün kostüm tasarımcısı Caroline Duncan ve set dekorasyonu ile ilgilenen Adam Mull’un dikkate değer bir iş çıkarmış olduklarını eklemek isteriz. Duncan, karakterlerin kıyafetleriyle bize bazı karakterlerin güçlenmiş halini daha sivri bir şekilde yansıtırken Mull ise bölüm boyunca etrafa serpiştirdiği nesneler ve onların pozisyonlarıyla hikâyenin tamamlanmasında ne denli önemli rol oynadıklarını gösterdi.

Burcu Meltem Tohum

SERVANT 2. Sezon Tüm Bölümler (yeni pencerede açılır)

Bir Cevap Yazın