Dizinin bir önceki sezonunda Bear (4. bölüm) ve Cricket (5. bölüm) adlı bölümleri yönetmiş olan Nimród Antal, “Marino” ile bir kez daha Servant’ın yönetmen koltuğunda karşımıza çıkıyor. Filmografisine baktığımızda daha önce Metallica Through the Never adlı filmi çekmiş olması Servant’ın bu bölümünden sonra özellikle merakımızı uyandırdı. Uzak ve yakın plan çekimlerin Antal için doğrusal bir ağırlık taşıdığını söyleyebiliriz. Bu doğrusal ağırlıktan kastımız kompozisyondaki başrol dinamiklerinin çekim tekniği açılarından evrildiği bir ciddiyet. Servant’ın Marino adlı bu bölümünün açılış sahnesinde Leanne Grayson’ın (Nell Tiger Free) göz bebeğine yapılan yakın çekimden uzaklaşarak kendimizi anlatıcı olan televizyon sunucusunun ortamında buluruz.

Bu bölüm hem çekim tekniği hem de senaryo yazımı bağlamında basit bir öykü anlatıcılığının dinamiklerini taşıyor. Buna en iyi örnek olabilecek unsur ise hemen giriş sahnesinde olayları doğrudan haber spikerinin ağzından dinlememiz; burada ‘anlatıcı’, görevini çok daha çağdaş bir koltuğa bırakıyor. Bölümün yazarı olan Ishana Night Shyamalan, klasik yazım kurallarını olduğu gibi takip ediyor. Zaman zaman “anlatıcı” öğesinin öznesini değiştirse de diyaloglar arasında hiçbir risk almıyor. Turner’ların evinin dışarıyla tek bağlantısı olan ‘televizyon’ öğesi dizinin bu bölümleri açısından ‘anlatıcı’ya daha çok kas kazandırıyor.

Gecenin Tüm Ağırlığı Üzerimizde
Diziye adını veren Marino kelimesinin suya, denize ilişkin bir anlamı olduğunu biliyoruz. Bu da aklımıza Desiderius Erasmus’un Adagia adlı antolojik eserinde geçen in mari aquam quaeris (denizde su arıyorsun) deyişini getirdi. Bildiğiniz üzere Servant’ın her bölümünde karakterlerin birbirleri üzerine yüklemiş oldukları yeni hatalar var ve bu hatalar hem içsel hem de dışsal olarak birbirinden beslenip giderek büyüyen yanlışlar. Erasmus’un bu sözü, bunca hata arasında tek bir tanesinin üzerine odaklanılması, tam da Marino’yu temsil eden bir ifade biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Keza bu bölümde sadece Marino ailesinin başına gelenlere odaklanmak tam olarak bunun göstergesiydi.

Bu bölümün tamamı bir geceyi temsil ediyor. Hikâyenin gerginliği ise evin içine giren bir başka yabancının varlığı ile ikiye katlanıyor. Bu bölümü, önceki bölümlere göre biraz daha uzun kılan unsurlardan biri bu; uzunluk aynı zamanda hissiyat olarak da ağırlığını hissettiriyor. Bir olayın sonucuna ulaşmak güçken “ulaşamama” durumu doğrudan hikâyenin başlangıç ve son noktalarını birbirinden uzaklaştırıyor. Öte yandan denizde su arama bir kenarda dursun Leanne’in kendisini tavan arasına kapatıp kendini mısır bebekleri (Corn dolly) yapmaya adaması evsiz kaldığı hayatında yeni evi için direncinin bir göstergesi.

Yeni Yaşamın Taşıyıcısı, Geleneksel Figür
Geçmişten günümüze hasat geleneğinin en önemli sembollerinden biri olan mısır / hasat bebekleri bir süredir Servant’da gözükmüyordu. Özellikle ilk sezon boyunca Jericho’ya hayat verdiği düşünülen bu bebeklerin aynı görevi Marino ailesi için üstlenmesi en azından bu bölümün sınırları dahilinde mümkün olmadı. Leanne, Turner’ların evinde yeni bir yuvanın doğmasını beklerken tavan arasında, tıpkı bir enstalasyon gibi sergilenen bu bebekler evin yabancı üyesi üzerinde pek de olumlu yansımalar bırakmadı. Bu da mısır bebeklerinin etkisinin ters olarak tepmesine örnek gösterilen başka bir durum. Öte yandan bu bebekler sanıldığı üzere olumsuz değil, tam tersine olumlu bir oluşumun doğuşuna atfedilen unsurlar olarak tarihte yerini alıyor. Servant’ı benzerleri arasından ayıran ve sıyrılmasını sağlayan belki de en önemli unsur bu tip, günümüzde de hala yansımaları ve eylemleri devam eden ritüel olayları birbirine bağlı olarak değil de çeşitlendirerek bölümlere serpiştirmiş olması.

Paganizm, Demeter ve Hasat Bebekleri
Yukarıdaki başlık doğal olarak yazımızın sınırlarını zorlayacak düzeyde, o nedenle elimizden geldiğince kısa tutarak Servant’ın bu bölümündeki hasat bebeklerinin tarihine bir göz atalım. Eşsiz çalışmaları sayesinde antropoloji ile neredeyse eşanlamlı hale gelen James G. Frazer’ın Altın Dal adlı eseri bu hasat geleneğinin kökenini anlamak açısından yine elimizdeki en iyi kaynak. Frazer’a göre birkaç binyıl geriye değil, neredeyse tarihin şafağı diyebileceğimiz denli eskiye dayanan bir gelenek söz konusu: “Bu bahar ve hasat törenleri açıkça eski düşünce tarzlarına dayanmakta ve aynı ilkel putatapmanın bölümlerini oluşturmaktadır; bunlar hiç kuşkusuz tarihin güneşi doğmadan uzun süre önce atalarımız tarafından uygulanıyordu” (s.340). Frazer yine aynı eserde “ilkel din” belirtilerinden bahseder, buna göre ilkel dinlerde dini törenler din adamları tarafından değil, herhangi biri tarafından yapılabilirdi (rahipler yoktur), ayinler için özel bir yer ayrılmamıştı (tapınaklar yoktur) herhangi bir yerde yapılabilirlerdi. En önemlisi de söz konusu ayinlerin, “yatıştırıcı” değil, “büyüsel” olmasıdır:
“Ayinler yatıştırıcı olmaktan çok büyüseldir. Diğer bir deyişle, istenen amaçlara, kurban, dua ve övgü yoluyla kutsal varlıkların lütfunu kazanarak değil, doğanın gidişini, ayinle yeniden elde edilmesi amaçlanan etki arasındaki fiziksel yakınlık ya da benzerlik yoluyla doğrudan etkilediğine inanılan törenlerle ulaşılır”.
Altın Dal I (James G. Frazer, Çeviri: Mehmet H. Doğan, Payel Yayınevi, 1991 – s.341)

Bu son ayrım önemli çünkü Leanne’in yaptığı hasat bebeklerinin hangi amaçlarla kullanılmak istendiği veya kullanıldığına işaret ediyor. Leanne bunları tanrıların lütfunu kazanmak için değil, fiziksel dünyada kısa sürede bir sonuç elde etmek için hazırlıyor. Ve tabii ki bu törenler herhangi bir yerde, herhangi biri tarafından yapılabiliyor. Antik Yunan inanışında ve mitolojisinde hasat tanrıçası olarak geçen Demeter’in adı, Giritçe’de “arpa” anlamına gelen “deai”den gelmektedir (Frazer, s. 325) dolayısıyla Demeter, “Arpa-Ana” veya “Tahıl-Ana” olarak adlandırılabilir. İlkel toplumlardan günümüze dek nadir de olsa hala uygulanan geleneğe göre, başarılı geçen bir hasat sonrasında, tarladan sökülen son arpa, darı veya mısır, bir bebek haline getirilir ve böylelikle ekinin ruhu, bir sonraki hasat mevsimine kadar bu bebeğin içinde yaşar.

Bir anlamda Demeter’i sembolize eden bu bebekler çoğunlukla pozitif bir anlam içerse de, okurken mutlaka sizin de fark etmiş olabileceğiniz gibi, kolaylıkla kötü amaçlara hizmet edecek şekilde de yorumlanabilir, özellikle de popüler kültür tarafından. Ne var ki eski dönemlerden beri bu negatif yaklaşımlar mevcuttur: “Polonyalılar ve Çekler ekinin içinde oturan Tahıl-Ana’ya karşı çocukları uyarırlar. Ya da ona ‘Yaşlı Tahıl-Kadın’ derler ve ekinin içinde oturup kendisini çiğneyen çocukları boğduğunu söylerler” (s. 326). Demeter’in pek öne çıkmayan ancak çok önemli olan diğer bir rolü de, kızı Persephone ile birlikte yaşam ve ölüm döngüsünü kontrol etmesidir. Dolayısıyla hasatta kullanılan tırpan’ın Hristiyan geleneğindeki Ölüm ile bağdaştırılmış olması da tesadüf olmaktan hayli uzak. Servant’ın anlatısı umarız Demeter’in bu daha “ölümcül” yanını hesaba katarak ilerler, ne de olsa bir yanımız Leanne’i daha ilginç felaketlere yol açarken de görmek istiyor.

Pandora’nın Kutusu Açılır
Bölümün sonlarına doğru Turner’ların evinin içine giren ‘tekinsiz’ kutu, kendini George Amca’nın (Boris McGiver) ellerinde bulmasıyla akıllara hemen Pandora’nın Kutusu’nu getirir. Bu benzetmenin dizideki en önemli sembolü ise George Amca’nın bu kutunun içindeki gizli bölmeyi bilen tek insan olmasıyla hayat buluyor. Bölümün başlangıcında hem kendi içinde sorunlar yaşayarak hem de bu sorunları Turner’lara yansıtarak George Amca bir anlamda kendini kaybetmiş ‘alık’ gibiydi. Ancak kutunun eve varışıyla ve onu alıp üst kata çıkmasıyla bir anda bölümün ‘bilge’ karakteri olarak karşımıza çıktı. ‘Alık’ ve ‘Bilge’ olanın bu kutu aracılığıyla gerçekleşmesi üzerinden, “Homo Stultus” ile “Homo Sapiens” çok iyi bir şekilde birleştirilmiş. Bu bağlamda Marino bölümünün tam anlamıyla antikiteye uygun bir şekilde bir okumasını yapmak mümkün.

Dizinin gelecek bölümünün adı George Amca’nın kutusundakilerin ne olduğuna dair biraz daha ipucu barındıran düzeyde. Sekizinci bölüm olarak karşımıza çıkacak olan Loveshack’in yönetmeni, önceki bölümlerden tanıdığımız Isabella Eklöf. Her bölümde yönetmenler arası belli bir ton geçişi yaşayan Servant, gerilim serileri arasında kült olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
