Kral Arthur’u Gerçekçi Olarak Betimlemek: Peki ama, Hangi Arthur?

Hatırlarsanız Guy Ritchie’nin 2017’de çektiği King Arthur: Legend of the Sword’un ardından, kızılca kıyamet kopmuştu: Askerler ne biçim bir İngilizce konuşuyor, saç kesimleri çok modern, ayrıca karakterler tam oturmamış, vs. vs. Hatta Daniel Pemberton’ın bestelediği harika müzikle bile dalga geçenler olmuştu, tabii hazır herkes tarafından eleştirilen bir film varken, neden olmasın… Geçtiğimiz günlerde de Zack Snyder “orijinaline sadık” (faithful) bir Kral Arthur filmi çekmeyi düşündüğünü dile getirince, böyle bir yazı yazmak şart oldu.

Snyder, açıklamasında kullandığı “faithful” sıfatıyla neyi kast etti acaba diye düşünmeden edemiyoruz haliyle çünkü bu ifadenin bir değil, iki anlamı var: Tarihçilere göre tahminen ikinci yüzyıl ile yedinci yüzyıl arasında bir dönemde yaşamış olan ve kral olmayan Arthur, veya 12. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan edebiyat eserlerinin konusu olan, Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Guenièvre’i, Merlin’i ve Lancelot’uyla, Kutsal Kâse arayışındaki Kral Arthur.

Kral Arthur’un Ölümü

İlki gerçekten yaşamış bir savaşçı (dux bellorum), ikincisiyse tamamen hayal ürünü bir karakter. Asıl sorun ise, bu ikisinden birini seçince bile, “aslına uygun” sıfatının pek bir şey ifade etmiyor oluşu. Eğer gerçekten yaşamış olan Arthur’u beyazperdeye taşımak isterseniz, tarihçilerin defalarca altını çizerek söylediği gibi, ne yazık ki Milat’tan sonraki ilk yüzyıllarla ilgili, özellikle bu konuda, elimizde neredeyse hiç belge bulunmuyor, sadece sonraki yüzyıllarda kaleme alınmış bazı metin kalıntıları mevcut, o kadar. Yok eğer mitolojik Arthur’u sinemaya uyarlamaya karar verirseniz, bu sefer de “hangi anlatıyı esas almalı?” sorusu ortaya çıkıyor. Hem gerçek, hem de hayalî Arthur’un tarih ve edebiyat sahnesindeki durumuna biraz daha ayrıntılı bakalım.

John Boorman’ın 1981 tarihli Excalibur’u, kalite açısından benzerlerinden açık ara önde. Oyuncu kadrosu da baş döndürücü: Helen Mirren, Liam Neeson, Patrick Stewart ve Gabriel Byrne.

Arthur ve Tarihsel Gerçekler

Yukarıda da söylediğimiz gibi Arthur adlı bir askerin ikinci yüzyıl ile yedinci yüzyıl arasında bir dönemde Britanya bölgesinde yaşadığı tahmin ediliyor, büyük olasılıkla da MS 400-600 dönemi söz konusu. Bu tarihlerin belirlenebilmesini ise 800’lü yıllarda yazılmış olma ihtimali olan bir yapıta borçluyuz: Nennius’un Latince olarak kaleme aldığı, Britanya tarihini anlatan ilk metin olan Historia Brittonum. Ancak bu ilk kaynak metinle birlikte daha çok cevaba değil, aksine daha çok soruya ulaşıyoruz. Tarihçiler bu yapıtın tamamen tarihsel verilere değil, bir noktadan sonra söylenceye dayandığını belirtiyor.

Üstelik bu elyazması metnin yazım tarihi bile tam olarak bilinmiyor. Daha doğrusu, bir tane 9. yüzyıla, bir tane de 12. yüzyıla ait, iki farklı elyazması söz konusu ve asıl önemlisi, Arthur’dan bahseden kısımların sadece 12. yüzyıla ait elyazmasında yer alması. Dolayısıyla bu bölümlerin sonradan eklenmiş olma ihtimali hayli yüksek. Sonuç olarak Historia Brittonum Arthur’dan bahseden ilk tarihsel metin olsa da, Arthur’un bir savaşçı (dux bellorum), bir asker olarak halk tarafından sevildiği ve Saksonlar’a karşı kazanılan zaferle birlikte ününün sonraki yüzyıllara taşındığı bilgisi dışında, bu kişi hakkında güvenilir bir tarihçe çizmiyor.

Bu filmin alt başlığı çok eğlenceli: “Efsaneyi doğuran, anlatılmamış gerçek hikaye”. Efsane değil de tarihsel gerçekler anlatılıyorsa, afişte neden iki hayali kahraman Guenièvre ile Lancelot var?

Aynı şekilde Arthur’dan bahseden ve Aneirin adlı halk şairi tarafından yazıldığı düşünülen Y Gododdin’in de hem yazım tarihini, hem de ne kadarının gerçeklere dayandığını saptamak çok güç: 600 yılında yazıldığı düşünülen, Arthur’dan bahseden birkaç sayfası 800’lü yıllardan kalma bir elyazmasında ortaya çıkan, tamamını okuyabileceğimiz en eski versiyonu ise 13. yüzyıla ait olan bir eser söz konusu. Dahası, metinde kullanılan dil 9. veya 10. yüzyıla ait. Kısacası tarihçilerin kabusu haline gelen bir metin var ortada.

Hem Historia Britonnum’da hem de Y Gododdin’de, Arthur’un adının geçtiği hiçbir kısımda kendisinin bir kral olduğundan, Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nden veya Guenièvre’den bahsedilmiyor. Dolayısıyla eğer tarihsel kişilik olarak Arthur beyazperdeye taşınacaksa, sadece Sakson halkına karşı kazandığı zaferden ve ne kadar iyi bir asker, iyi bir savaşçı olduğundan bahsedilebilir. Üstelik Arthur’u tam anlamıyla Orta Çağ (452-1453) iklimine dahil etmek kronolojik olarak ne kadar doğru, o da tartışmaya açık. Dahası, Orta Çağ öncesi veya erken Orta Çağ dönemindeki kıyafetler ve gündelik yaşam hakkında da yine elimizde çok az veri mevcut.

Nefret edilen başka bir yapım. Bense Merlin’i büyücüden çok bilim adamı gibi tasvir ettiği için çok beğenmiştim. İlk sezonun ardından yayından kaldırıldı.

Kullanılacak diller düzleminde de gerçekçilikten bahsedeceksek, MS iki ilâ yedinci yüzyıllar arasındaki dönemde konuşulan diller arasında ne İngilizce, ne de Fransızca bulunmakta. Roma İmparatorluğu etkisi altında konuşulan bir Halk Latincesi ve ona bağlı ama çok farklı bazı lehçelerden bahsedilebilir sadece. Demek istediğimiz Zack Snyder “faithful” bir film amaçlıyorsa, Mel Gibson’ın Apocalypto’da yaptığı gibi bazı dilbilimciler dışında hiçbir seyircinin anlayamayacağı bir dil kullanmak durumunda. En iyi ihtimalle 7. yüzyıl civarında konuşulmaya başlanan “Old English”.

Edebiyat Eserlerindeki “Kral” Arthur

Tarih sahnesindeki bu kesinlikten uzak durum nedeniyle edebiyat eserlerinde karşımıza çıkan ve artık efsane haline gelmiş olan Arthur’u, yani Kral Arthur’u sinemaya uyarlamak istediğinizde karışıklıklar yine sürüyor ancak en azından belli bir eser üzerinden ilerleyebilir, filmin başına “şu yazarın eserinden esinlenilmiştir” diyebilirsiniz “aslına uygun” bir eser ortaya koymak bab’ında. Ancak hem “aslına uygun” bir uyarlama amaçlayıp hem de “işte karşınızda Kral Arthur” demek pek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.

Kral Arthur efsanesini farklı şekillerde anlatan üç, dört veya beş kaynak bulunduğunu söylemeyi çok isterdim ancak hem Orta Çağ hem de sonraki yüzyılları kapsayan bir liste yaptığımızda, ne yazık ki yüzlerce yazar tarafından kaleme alınmış yüzlerce eser söz konusu. Yine de Kral Arthur efsanesinin yayılmasında en büyük etkisi olan eserleri, kabaca dört yazar ile sınırlayabiliriz. Ancak bu önemli kaynaklara değinmeden önce, resmen herşeyi daha da karmaşık hale getirmek için yazılmış izlenimi veren başka bir eserden kısaca bahsetmemiz gerekli: İngiliz tarihçi Geoffroi de Monmouth (1095-1155) tarafından Latince olarak kaleme alınmış olan Historia Regum Britanniae (İngiltere Kralları Tarihi, 1135).

Geoffroi (veya Geoffroy) de Monmouth’un yazdığı eser ilk bakışta tarihi bir belge gibi gelebilir, ancak dikkatlice incelediklerinde tarihçiler görmüş ki aslında eserin Kral Arthur’a ayrılmış bölümünün büyük bölümü gerçekdışı, masalsı bilgilerle dolu. Hatta yazıldığı dönemde bile bu konuda Monmouth birçok defa eleştirilmiş, üstelik kendisi de bu suçlamaları haksız çıkarmak şöyle dursun, onları daha da alevlendirmek istermiş gibi, eserine birçok doğaüstü öğe eklemeye devam etmiş. Sonraki yıllarda ve hatta yüzyıllarda kaleme alınan ve anlatılarında Kral Arthur’a yer veren birçok temel yapıt hep Monmouth’un bu tuhaf eserinden etkilenerek gerçekleri çarpıtmış veya ondan hareketle yeni anlatılar ortaya koymuşlar.

Efsanevi Monty Python ekibinin komedisinden bir kare (Monty Python and The Holy Grail, 1975)

Bir anlamda yüzlerce edebiyat eserinin bir araya gelerek efsane haline getirdiği bu Kral Arthur külliyatından dört yazarı ve eserlerini ön plana çıkartabiliriz demiştik, söz konusu yazarları hemen hatırlayalım:

  • Wace (1100-1183)
  • Chrétien de Troyes (1130-1190)
  • Robert de Boron (1195-1250)
  • Thomas Malory (1405-1471)

Listedeki ilk üç isim, yani Kral Arthur efsanesinin yayılmasında kritik önem taşıyan üç yazar da Fransız. Bu noktada Arthur anlatılarının sadece Britanya’da değil, neredeyse bütün Kıta Avrupası’nda (İsveç, Almanya, Avusturya, İspanya, İtalya, Hollanda, İzlanda vs.) yaygın olarak varlık gösterdiğinin de altını çizelim. Hatta Fransızlar’ın, efsane haline gelen Kral Arthur’u haklı olarak sahiplendikleri de bir gerçek. Chrétien de Troyes ile Normandiyalı Wace aynı dönemde yaşamış olsalar da, Eski Fransızca dilinde Kral Arthur Efsanesi’nin başlatan ve yayılmasını sağlayan yazar, Chrétien de Troyes olarak kabul edilir.

Zira yazdığı eserlerin neredeyse tamamı, Kral Arthur’un maceralarını konu edinir ve günümüze, Arthur söylencesi etrafında şekillenen beş eseri kalmıştır. Wace da yine Le Roman de Brut adlı, 14.866 mısradan oluşan yapıtında Britanya tarihi ve Kral Arthur efsanesine odaklanır. Burgonyalı Robert de Boron da Kral Arthur efsanesi temelli birçok eser vermiş, ancak eserlerinin neredeyse tamamını Troyes ile Wace’ın anlatıları üzerine kurmuş, onları kaynak yapıt bellemiştir. Son olarak oldukça ileri bir tarihte, 15. yüzyılda kaleme aldığı Le Morte d’Arthur (Arthur’un Ölümü) adlı meşhur eseriyle İngiliz Thomas Malory de yine efsanenin canlı kalmasında önemli rol oynayan isimlerden.

Kral Arthur Efsanesi: Parçaları Birleştirmek

Kaynakçada görebileceğiniz, sırf bu yazıyı kotarabilmek için başvurmak zorunda kaldığım yapıt sayısı bile Kral Arthur efsanesini “çözme” girişiminin, en azından kısa sürede ne kadar anlamsız olduğu hakkında bir fikir verecektir. Dolayısıyla tarihsel ve yazınsal verilere nokta koyup biraz da Arthur’u Kral Arthur’a dönüştüren efsanenin bileşenlerine göz atalım.

Yuvarlak Masa Şövalyeleri

Geoffroi de Monmouth Arthur’u etrafında sihirli güçleri bulunan ve sürekli turnuvalara katılan, seferlere çıkan savaşçılarla betimlemişti yazdığı tarih (!) kitabında, ancak şövalyelerin yuvarlak bir masa etrafında oturmaları fikri, ilk kez şair Wace’ın eserinde karşımıza çıkar. Her şövalyenin isminin yazılı olduğu masada bir de “aralarında sadece en güçlü / en iyi olanın” hayatta kalabileceği, oturma riskini alan şövalyenin (eğer en güçlü olan o değilse) ölümüyle sonuçlanan bir koltuk da bulunuyordu. Bu ayrıntının, masanın her şövalyenin eşit konumda olması için yuvarlak inşa edildiği efsanesini yerle bir ettiğini de hatırlatalım.

Winchester Şatosu’nun duvarında sergilenen söz konusu masa.

Şövalye sayısı genelde İsa Mesih’in Havarileriyle eşdeğer sayı olan 12 olarak betimlense de, bazı anlatılarda söz konusu masada 26 şövalyenin oturabileceği dile getirilmiş, masa bu şekilde tasvir edilmiştir. Hatta bugün Winchester Şatosu’nda (İngiltere) sergilenen büyük ahşap masanın, birçok Avrupalı’nın Kral Arthur efsanesinin aslında gerçek olmasını ne kadar çok istediğini gösteren bir öyküsü var: Masa keşfedildiğinde birçok tarihçi ve yazar bunun efsanelerde geçen Yuvarlak Masa olabileceğini söylemiş, bilim insanları incelediğindeyse doğal olarak masanın en erken 15. yüzyıla ait olabileceği, şövalyelerin adlarının ise Kral VIII. Henry (16. yy) tarafından eklendiği ortaya çıkmış.

Excalibur

Her Kral Arthur anlatısının olmazsa olmazı, “kayadan çıkarılan Excalibur kılıcı” öyküsü, Excalibur adının ilk geçtiği metin olan Monmouth’un Historia Regum Britanniae’sinde yer almıyor. Kayadan çekip çıkarılan bir kılıç, söz konusu bile değil. Modern anlatılarda, sinema ve dizilerde kullanılagelen kayadan çıkarılan kılıç imgesiyle ilk kez, Robert de Boron’un yazdığı Merlin adlı yapıtta karşılaşıyoruz. Normalde kılıcı Arthur’a bizzat veren de, Arthur öldüğünde kılıcı geri alan da Lady of the Lake veya La Dame du Lac, yani Gölün Hanımefendisi olarak tasvir ediliyor

Excalibur’un La Dame du Lac’tan teslim alınması.

Ayrıca modern uyarlamalarda pek görmediğimiz bir unsur da, Excalibur’un büyülü kınıdır. Lady of the Lake Arthur’a kılıcı, kınıyla beraber verir, ne var ki bu kın Orta Çağ metinlerinde kısa sürede kaybolur ve bir daha da ortaya çıkmaz. Halbuki Thomas Malory’nin de eserinde belirttiği gibi bu kın, taşıyanı için bir bakıma Excalibur’dan bile daha değerlidir çünkü bu kını taşıyan kişi, asla yara almaz, muharebede ölümsüz hale gelir.

Camelot

Sadece bu isimle hemen aklımıza birkaç tane sinema ve dizi uyarlaması geldiğine göre, Camelot’un Kral Arthur Efsanesi’ndeki öneminden bahsedilebilir. Ancak bu ismin ilk geçtiği eser olan Lancelot ou le Chevalier de la Charrette’de (Chrétien de Troyes) bu mekâna yani Arthur’un Camelot Sarayı’na pek önem bahşedilmez. Sadece yerin adı geçer birkaç mısrada, hiç betimlenmez.

Camelot (Gustave Doré)

O nedenle de bu yerin aslen, Monmouth’un eserinde büyük önemle bahsedilen Caerleon olduğu düşünülür. İngiltere’nin güneybatısında, Newport’ta bulunan gerçek bir bölgenin adı olan Caerleon’dan, Chrétien de Troyes da çok önemli bir yer olarak bahsederdi ve Arthur’un sarayını bu bölgeyle bağdaştırırdı. Ne var ki 13. yüzyıldan itibaren, Camelot adı Caerleon’un yerine geçti ve sonraki metinlerde hep Arthur’un sarayıyla bağdaştırılan bir yer haline geldi.

Guenièvre

Arthur’un eşi, Kraliçe Guenièvre ilk kez Monmouth’un eserinde Romalı bir aristokrat olarak ortaya çıkar. Arthur’la evlendikten sonra onu Mordred ile aldatacaktır. Chrétien de Troyes’unki gibi farklı versiyonlardaysa Mordred’in yerini Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nin en güçlüsü kabul edilen Lancelot alacaktır. Guenièvre Arthur’a hiç çocuk vermemiştir, ancak Malory’nin eserinde Guenièvre ile Mordred’in iki oğlu olduğundan, başka bir kaynaktaysa Guenièvre ile Arthur’un Loholt adlı bir oğulları olduğundan bahsedilir.

Lady Shalott (La Dame d’Escalot)

Merlin

Merlin karakterinin Myrddin adlı, 6. yüzyılda yaşamış bir ozandan kaynaklandığı düşünülse de böyle bir kişinin gerçekten yaşadığına dair elimizde herhangi bir tarihsel belge bulunmamakta. Myrddin adı ilk kez Y Gododdin’de geçmektedir. Myrddin’in Merlin’e dönüşmesindeki önemli aşamalardan biriyse, ilginç bir şekilde farklı bir isim üzerinden gelişir: Nennius’un Historia Brittonum’unda Ambrosius adlı, öksüz bir çocuktan bahsedilir. Vortigern Şatosu’na kurban edilmek üzere götürüldüğünde, gerçekleştirdiği mucizeler ve dile getirdiği kehanetler sayesinde öldürülmekten kurtulur, dahası şato da kendisine hediye edilir.

Merlin ile Viviane (Gustave Doré)

Geoffroi de Monmouth da bu hikâyeyi alıp Ambrosius’un adını önce Merlin Ambrosius, sonrasındaysa sadece Merlin olarak değiştirir. Merlin karakterinin de Arthur gibi gerçeğe dayalı bir kökeni olduğunu kabul edersek, tüm Kral Arthur Efsanesi’ndeki en eski iki karaktere de ulaşmış oluyoruz. Merlin’e kâhin ve büyücülük dışında da birçok doğaüstü nitelik atfedilir. Şeytan’ın zorla sahip olduğu bir kadından doğduğu ve çok uzun süre yaşayabildiği bunlar arasındadır. Arthur’un Gölün Hanımefendisi’nden (La Dame du Lac) Excalibur kılıcını alabilmesini sağlayan yine Merlin’dir. Ayrıca sonradan yeni La Dame du Lac’a dönüşecek olan Viviane’a (Morgan le Fay’ın hizmetçisi) bildiği en güçlü büyüleri öğretmiş olması da önemli bir yan hikayedir.

“Morgan le Fay” veya “Fée Morgane”

Morgane, Morgaine, Morganna veya Morgan adlarıyla efsanede yer eden Fée (peri) Morgane, ilk kez Geoffroi de Monmouth’un Vita Merlini adlı eserinde ortaya çıkar ve birçok hikâyede kilit roller üstlenir. Avalon Adası’nın kraliçesi, dokuz kızkardeşin en büyüğü ve en güzeli Morgane, tıp alanında kendini geliştirir ve istediği zaman dönüşüm geçirerek kanatlarına kavuşarak uçabilir. Adındaki “Fée” (veya İngilizce “Fay”) ünvanının sebebi de buradan gelir, peri gibi uçabilir, Morgane.

La Fée Morgane

Thomas Malory, Morgane’ı Kral Arthur’un üvey kızkardeşi olarak tanıtır. Lancelot’yu kendine aşık etmek, Arthur’u öldürmek gibi vahşi girişimleri olsa da, hiçbir zaman tamamen kötü veya tamamen iyi olmamasıyla çok “gerçekçi bir hayali kahramandır” diyebiliriz. Çünkü tüm bu kötülüklerinin yanında Guenièvre’in sırdaşı görevini üstlenmesi, Merlin’den büyücülük dersleri alması ve Arthur’u yaralı halde Avalon’a getiren kayıkta bizzat bulunması gibi eylemler, bu büyücünün ayaklarının yere sağlam basmasını sağlar.

Sonuç

Lancelot, Gauvain, Kutsal Kâse arayışı, Lancelot’ya aşkından gerçek anlamda ölen Lady Shalott (La Dame d’Escalot), Lady of the Lake, kısacası efsanenin daha çok sayıda kahramanı ve boyutu bulunmakta, ne var ki yazımızın sınırını çoktan aştık bile. Sinemanın oldukça dışında kalan yazımızda genel hatlarıyla Kral Arthur Efsanesi’nin kökenlerine göz atmayı ve hem gelecekte karşımıza çıkması muhtemel hem de eski Kral Arthur filmlerine karşı biraz daha eleştirel yaklaşabileceğimiz küçük bir rehber hazırlamayı amaçlamıştık, umarız sözü çok uzatmadık. Bol filmli günler.

H. Necmi Öztürk

Kaynakça

  • AURELL, Martin: La légende du Roi Arthur, Perrin, 2018
  • BAYRAV, Süheyla: Roman Dillerinin Doğuşu ve Gelişmesi, Multilingual, 2000
  • MALORY, Thomas : Arthur’un Ölümü (Çev. Mina Urgan), Sel, 2004
  • SNYDER, Christopher: A la Recherche du Roi Arthur, Le Pré aux Clercs, 2001
  • STANESCO, Michel: La Légende du Graal, Anthologie commentée, Le Livre de Poche, 2006
  • TROYES, Chrétien de: Œuvres complètes, NRF Pléiade, 1994

Sözlükler

  • Dictionnaire du Moyen Age, PUF, 2012
  • Dictionnaire du Moyen Age: littérature et philosophie, Albin Michel, 1999

Bir Cevap Yazın