Matrix Özelinde Kadim Bir Soru: Bir Film Neden “Sadece Bir Film” Değildir?

Matrix Resurrections 24 Aralık’ta ülkemizde gösterime girecek, üçlemeyi izlemiş ve beğenmiş olanlarda doğal olarak bir heyecan mevcut, ben de şahsen filmi merakla bekliyorum. Ancak bu yazının konusu biraz farklı. Matrix Resurrections’ın sırf afişi bile bizi heyecanlandırıyorsa, bunun altında yatan nedene, yani bir filme dönük beğenimizin çoğu zaman sübjektif olduğu gerçeğine ve beğenilen bir filmin hiçbir zaman “sadece bir film” olmadığı konusuna değinmek istedim. Dial M for Movie’de kaleme aldığımız yazılarda bu sübjektif tutumu en aza indirgemeye çalıştığımızı da hatırlatalım tabii. Örneğin Blade Runner (1982) filmi senaryosu ve oyunculuklarıyla, yarattığı atmosferle tutarlı ve sinemasal yapısı yerinde, sağlam bir filmdir ancak kişisel olarak beğenmediğim, izlerken de hiç keyif almadığım bir yapımdır aynı zamanda, dolayısıyla o film hakkında yazmak “zorunda” kalsam, kişisel beğenimi dışarıda tutmaya çalışacağım için ortaya yine pozitife yakın bir eleştiri yazısı çıkacaktır. Konuyu daha fazla dağıtmadan başlayalım.

UYARI: Bu yazıda Matrix evreni veya Matrix Resurrections ile ilgili hiçbir bilgi yer almamaktadır.

Sinemadaki kişisel beğenilerden bahsedeceğimize göre, ilk Matrix filmini izlediğim döneme gitmekle başlayalım. Herşeyden önce, yıl 1999. Ne var bunda demeyin, düşünün ki 18 yaşındasınız, etrafta “2000 yılına girdiğimizde bilgisayarlar 00’ı yıl olarak algılamayıp çökecek, nüfus kayıtları silinecek, banka hesapları sıfırlanacak, haftalarca elektriksiz kalacağız” gibi saçma sapan bilgiler dolaşıyor. Bir farkla; her ne kadar bu bilgilerin yanlış olduğunu düşünseniz de, tam olarak emin olamıyorsunuz, “ya bir şey olursa?” sorusu zayıf da olsa kafanızda yer ediyor. İnternet’e “dial-up” ile bağlandığınız bir dönemde, tüm bu bilgi kirliliği içinde bir de kulağınıza “Matrix geliyor” bilgisi ulaşıyor. Afişler, otobüs duraklarındaki reklamlar, çoğunlukla havalı harflerle What is the Matrix? yazısını paylaşıyor, başka ayrıntı yok.

Bütün bunlar da yetmediği için, herşeyi çok feci şekilde altüst edecek, hepimizi yüreğimizden ve beynimizden vuracak bir olay daha gerçekleşiyor: 17 Ağustos Depremi! Evet, teknolojik bir deprem olması korkuyla beklenirken, gerçek anlamda deprem oluyor. Üstelik ben ve ailem o tarihte Avcılar’daydık. Arkadaşlarımız, komşularımız hayatlarını yitirdi, yıkıldık, her anlamda yıkıldık. Hayatta oluşumuza şaşırarak evimizden bir daha girmemek üzere çıktık, sabahı dışarıda edip ertesi gün soluğu bir akrabamızın evinde aldık. Başka bir gün yine kiralık ev arıyoruz, babam elindeki deprem bölgeleri haritasına bakıp “burada dediğine göre Tarabya tarafı sağlammış” diye kendi kendine mırıldanıyor, annem “bugün Çengelköy’de ev bakmayacak mıydık?” diyor, benim gözümse bir gazete bayinin önünde duran “Sinema” dergisinin kapağına takılıyor.

Ulusal Yas ilan edildiği için derginin yarısı siyah, diğer yarısındaysa aylardır beklediğim filmin adını, “Matrix” yazısını seçebiliyorum. Eylül sayısı. Film de 3 Eylül’de gösterime girecek. Depremden sonra tekrar normal bir şey yapmak o kadar zor ki, yine de gidiyoruz filme, birkaç arkadaş buluşup. Belki de “aslında bu yaşadıklarımız, deprem, bunların hiçbiri gerçek değil” demesini istiyoruz filmin bize. Hangi sinema hatırlayamıyorum, Emek ya da Atlas olması lazım. Film başlamadan hemen önce karanlık salonda el yordamıyla gözlük camlarımı sildiğimi hatırlıyorum, bu yeni teknolojiyle arama hiçbirşey girmesin. Ardından perde aydınlanıyor, gerisi hikaye. 24 Aralık 2021’de gösterime girecek olan Matrix Resurrections beni, 18 yaşımda izlediğim Matrix kadar etkileyecek mi? Hayır. Bunda filmin suçu yok, 1999’daki Matrix izleme deneyimimin duygusal ve zihinsel bagajı o kadar dolu ki, başka bir filmin, o film Matrix’in devam filmi bile olsa, aynı heyecanı yaşatması, anılarıma aynı derinlikle kazınması çok zor. Tabii tüm bunlar, Matrix Resurrections’ı merakla bekliyor olduğum gerçeğini değiştirmiyor.

Bu fazlasıyla kişisel girişle söylemek istediğim, hepimizin hayatlarında birer Matrix vardır. Hatta birkaç tane olması daha muhtemel. Babanız vefat etmeden önce birlikte izlediğiniz son film olabilir, hayat arkadaşınızla ilk kez o filmde karşılaşmışsınızdır, dostunuza hastanede refakat ederken beraber izleyip bir süreliğine herşeyi unuttuğunuz bir komedi filmi olabilir, veya sadece, izledikten sonra geçirdiğiniz berbat günden eser bırakmayan bir filmdir, sizi tekrar hayata bağlar. Bu tür deneyimler o filmi anılarımızın, kişisel yaşantılarımızın bir parçası haline getirir, doğru zamanda doğru seyircinin önüne çıkmıştır onlar ve taşa yazılmışçasına, anılarımızda yer ederler. “Bir film asla sadece bir film değildir” cümlesi bu tür deneyimlere çok uyuyor, öte yandan duygusal olarak yaralanabilir konumdayken izlediğimiz filmlere karşılık olarak, herhangi bir zamanda izlediğimiz, bizi çok etkileyen filmlere, geçmişte yaşadığımız travmaları eklemlendirerek de benzer bir derinliğe ulaştığımız olur.

Misal bu bir savaş filmi olabilir; hayatımızda bizzat hiç savaşmamış, dahası aile büyüklerimizden savaş öyküleri bile dinlememiş olsak da, filmdeki bir karakterle kendimizi tamamen alakasız bir çocukluk travması aracılığıyla özdeşleştirebilir, o filmi başucu filmimiz, konfor filmimiz haline getirebilir, ve kaçınılmaz olarak, o filme olan sevgimizi paylaşarak arkadaşlarımızı şaşkınlık içinde bırakabiliriz. Uzun lafın kısası, hepimiz sinema sevgimizi farklı platformlarda paylaşırken kişisel beğenilerimizin yazılarımızı ele geçirmesinin önüne geçmeye çalışsak da, bu tür öznel beğenileri de çok değerli buluyorum. İster sinema, ister edebiyat, ister müzik olsun. Birkaç haftadır heryerde Matrix Resurrections afişlerini gördüğüm için bu serinin benim için ne ifade ettiğini, bir anlamda “herşeyin nasıl başladığını” paylaşmak istedim sanırım. Sitemizde pek yer vermiyor olsak da, kişisel bir yazı olarak bir köşede dursun bu da. Resurrections haftaya Cuma sinemalarda, herkese bol filmli günler.

H. Necmi Öztürk

Matrix Özelinde Kadim Bir Soru: Bir Film Neden “Sadece Bir Film” Değildir?” için 2 yorum

  1. Kaleminize sağlık çok çok güzel bir yazı olmuş bende çocukluğuma gittim sayenizde…

Bir Cevap Yazın