NO COUNTRY for OLD MEN – Gri Tonlarda Bir Kaleydoskop

2007 yılında beyazperdede izleyici ile buluşan No Country for Old Men (İhtiyarlara Yer Yok) Ethan ve Joel Coen kardeşlerin filmografisindeki önemli yapımlardan. İlk uzun metrajlı filmleri Blood Simple’dan (1984) beri kendilerine has tarzlarından ödün vermeyen yönetmen kardeşler, The Big Lebowski (1998) ve Fargo (1996) ile kendilerini dünyaya tanıttılar ve En İyi Orijinal Senaryo dalında kazandıkları Akademi ödülü ile de dünya çapındaki ünlerini pekiştirdiler. No Country for Old Men ile Coen kardeşler, halihazırda akıllarda yer etmiş tarzlarını değiştirmeden var olan seyir zevkini bir üst seviyeye taşıdı. Oyuncu kadrosunda bulunan Javier Bardem, Josh Brolin, Woody Harrelson, Kelly Macdonald ve Tommy Lee Jones gibi isimlerin başarılı oyunculukları da bu seyir zevkinin tuzu biberi olarak filmin 2008 yılı Akademi ödüllerinden sekiz adaylık ve dört ödül ile ayrılmasını sağladı. Bu ödüllerde Coen kardeşler En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Yönetmen ve En İyi Film dalları ile ödüllendirilirken, Javier Bardem de En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü. 

No Country for Old Men, Llewelyn Moss (Josh Brolin) karakterinin, planlandığı şekilde ilerlememiş bir uyuşturucu ticareti sonrası Rio Grande yakınlarında iki milyon dolar nakit para bulmasıyla başlıyor. Ardından insanoğlunun paragöz yapısı filmin devamını ele geçirirken, şiddet ve kargaşa boy gösteriyor. Yüzeyinde basit görünen olay örgüsünü katman katman işleyen Coen kardeşler ise gerek karakter yaratımı gerekse Western türü üzerine yaptığı yorumlarla No Country for Old Men’i incelemeye değer bir yapım haline getiriyor. Yapısal özelliklerinin normal şartlarda yaratacağı sıkıcılığı ustaca yok eden filmin kendine has anlatımına biraz daha yakından bakalım. 

Josh Brolin

Karakterler ve Bir Coen Mizanseni 

Franz Kafka “İlk izlenimler her zaman güvenilmezdir” demiş. Bu sözü örneklendirebilecek yapısıyla da No Country for Old Men, karakter yaratma ve bu karakteri izleyici ile tanıştırma sürecinde oldukça farklı bir yol izliyor. Karakterlerin dış görünüşleri ile yarattığı ilk izlenimi değiştiren karakter arkı, No Country For Old Men’in en önemli özelliklerinden. Javier Bardem tarafından canlandırılan Anton Chigurh karakterinin seyirci ile tanışması oldukça klasik yöntemlerle yapılıyor. Kameranın hareketi ile kadraja giren Chigurh, seyirciyi siyahlar içinde ve elleri kelepçeli karşılıyor. Bu siyah kıyafet seçimi ise izleyicideki baş kötü duygularının canlanmasını sağlıyor. 

Javier Bardem

Filmin yarattığı “bariz kötü adam” imajı karakoldaki cinayet sahnesi ile pekiştiriliyor ve Chigurh’un içindeki kötülük dışa vuruluyor. Lakin karakterin, seyirci ile fiziksel olarak tanışan ilk kişi olması onu bir antagonist yerine koymamızı engelliyor. Kahramanımızın henüz bilinmiyor oluşu seyircide soru işaretleri oluşturuyor ve Chigurh karakterinin amaçsız bir katil olarak lanse edilmesine yol açıyor. Yanında taşıdığı ve silah olarak kullandığı basınçlı hava tüpü, filmin tek aksansız karakteri olması ve adının filmin ikinci perdesinin ortalarına kadar bilinmiyor oluşu karakteri gizemli hale sokuyor ve edinilen ilk izlenimi pekiştirmeye devam ediyor. Bu karalar içindeki ilk izlenimi diğer ana karakterlerin kadrajdaki ilk halleri takip ediyor. 

Tommy Lee Jones

Tommy Lee Jones tarafından canlandırılan kasabanın şerifi Ed Tom Bell, seyircinin dolaylı yoldan tanıştığı bir karakter olmasıyla göze çarpıyor: Filmin girişindeki anlatıcı olan Ed Tom, seyirci ile ilk iletişiminde adalet kavramından ve bir şerif olarak görevlerinden bahsediyor. Aile olarak üç kuşaktır adaleti sağladıklarını, ayrıca babasının eline hiç silah almadan görevini bitirmiş olduğunu söylüyor. Bu ilk izlenim Ed Tom’un kadraja girmesiyle pekiştiriliyor. Karakterin beyaz kovboy şapkası; saf, temiz ve dürüst olduğuna göndermeler içeriyor. Chigurh’un tam zıttı olarak lanse edilen karakter, klasik bir kahraman özellikleri ile adaleti sağlayacağa benziyor.   

Josh Brolin

Filmin üçüncü ana karakteri Llewelyn Moss (Josh Brolin), yukarıda bahsettiğimiz ilk izlenimlerin oldukça dışında duruyor. Seyirciye sadece aksiyonları aracılığı ile bilgi veren Moss, üstelik bu konuda da pek ketum davranıyor. Bir çanta dolusu parayı gözünü kırpmadan alıp bir Meksikalı’yı ölüme terk edebiliyor, bulabildiği her silahı alıyor ve eve gittiği zaman karısına hakaret ediyor. Tüm bu aksiyon bazlı ilk izlenim ise Llewelyn’in içindeki kötülüğe ışık tutuyor. Lakin kısa süre sonra uyuyamayıp çölde bıraktığı Meksikalı’ya su götürmeye gidiyor. Karakterin yaptığı ani iyilik seyircide yaratılmış ilk izlenimi değiştiriyor ve Llewelyn’i bir anti-kahraman olarak tanıtıyor. Ed Tom’un beyaz ve Chigurh’un siyah karakterine karşılık gri yapısıyla göze çarpıyor. Lakin tek gri karakter Llewelyn değil. Filmin izleyicide yarattığı ilk izlenim ve pekiştirmeleri takiben grileştirme çabaları, No Country For Old Men’in temel anlatısının yolunu açıyor. 

Kelly Macdonald

Bahsettiğimiz gibi Chigurh’un siyahlar içindeki ilk izlenimi birçok kez grileştiriliyor. Arabada giderken sebepsiz yere bir kuşu vuran karakter, otelde Llewelyn’i ararken kediye zarar vermiyor. Amaçsızca insan öldüren bir ‘’bariz kötü’’ şeklinde oluşturulan ilk izlenim, birçok defa cinayet işlememe kararı vermesiyle yine grileştiriliyor. Adının okunuşu nedeniyle filmde geçen “şeker” (Chigurh / Sugar) göndermesini de, ironik olarak kullanılmış olmasına rağmen listeye ekleyebiliriz. İnsanların hayatına yazı tura atarak karar veren Chigurh her ne kadar kötü niyetli olsa da, işlerine kattığı şans etmeni onu simsiyah göstermekten alıkoyuyor. İçinde az da olsa görünen beyazlık, Llewelyn’in evinde içtiği süt ile de sembolik olarak destekleniyor. Yazı tura oynadığı kişileri zaten ölü insanlar olarak tanımlıyor ve yazı turanın ise onları öldüreceğini değil kurtaracağını söylüyor. Böylece cinayet işlemek üzere çıktığı yoldan şans etmeni sayesinde geri dönüyor.

Javier Bardem

Ed Tom’un beyaz adaleti de birçok açıdan grileştirilmeye müsait. Filmin başında söylediği adalet için bazen ölmenin gerektiği anlatısından sonra birçok kez bu söylemle ters düşen eylemler sergiliyor. Eşinin “dikkatli ol, yaralanma ve yaralama” öğüdünü onaylıyor ve neredeyse tüm film boyunca bu öğütlere uyuyor. Yanında çalışan genç polisin arkasına saklanıyor, diğer polislerin olay yerine sadece bir kez gidiyor veya hiç gitmiyor. Sonuç olarak tüm bu aksiyonsuzluk hali Ed Tom’un beyaz adaletini grileştiriyor ve izleyicide yaratılan ilk izlenime zıt olarak karakterin adalet fikirlerini sorgulatıyor. Filmin yarattığı iyi, kötü ve adalet algısındaki belirsizlik ise Coen kardeşlerin bir diğer yorumunun kapılarını aralıyor. 

Tommy Lee Jones

Western Türüne Bir Coen Damgası 

Filmin açılışında kullanılan geniş arazi çekimleri, izleyicide uyandırdığı tanıdık duygular sayesinde klasik bir Western (Vahşi Batı) atmosferi yaratıyor. Aynı şekilde Ed Tom karakterinin beyaz adaleti de tıpkı 1952 tarihli High Noon filmindekini andıran bir kahraman şerif algısı yaratarak izleyicinin girdiği tanıdık atmosferi pekiştiriyor. Chigurh’ın siyahlar içindeki hali ise onu bir baş kötü yaparak karakterin klasik Western filmlerinin iyi ve kötü, suçlu ve suçsuz veya savaş ve barış gibi ikili anlatılarına hizmet ettiğini gösteriyor. Herkesin peşinden koştuğu para da bir Western konusu olarak zaten ortada. Öte yandan tıpkı karakterler gibi Western türünün işlenişi de grilerle kaplı. Bu anlamda Llewelyn karakterinin anti-kahraman özelliği klasik Western anlatılarından uzak olmasıyla filmi grileştiren ilk etmen. 

İkili anlatımı baltalayan gri karakter Llewelyn, filmin adalet kavramının da klasik Western yapımlarından farklı olduğunu gösteriyor. Normal şartlarda Ed Tom’un elinde ve kontrolünde olması gereken adalet, pek de öyleymiş gibi görünmüyor. Karakter, aksiyonsuz halinin yanı sıra hem mecazi hem de gerçek anlamda sürekli olarak bir şeylere geç kalıyor. Llewelyn’in evine giden Chigurh’a dakikalarla yetişemeyen Ed Tom’un geç kalma hali film boyunca da devam ediyor. Tüm karakterler birbirine “yetişirken” Ed Tom, Llewelyn’ın ölümüne bile geç kalıyor. Filmin finalinde gördüğü rüyasında babasına yetişemiyor oluşu da karakterin artık adaleti sağlayamadığı fikrine ışık tutuyor. Lakin bu ışığın karakter bazlı bir yorumdan bir çeşit eleştiriye evirilmesi hiç de uzun sürmeyecektir.

Macdonald & Brolin

Western türünün ikili adaletini değiştiren Coen kardeşler adalet kavramını evrene yüklüyor. Her karakterin yaptıklarının cevabını kişiler değil, bir anlamda evren veriyor. Llewelyn susuz bıraktığı Meksikalı’nın öldüğünü öğrendiği gibi diğer Meksikalılar geliyor ve Llewelyn’i kovalıyor. Parayı çaldıktan sonra defalarca ölümden dönen Llewelyn, yaptıklarının cezasını çekiyor. Meksika sınırını geçip baygınlık geçirdikten sonra müzisyenlerin söylediği şarkıyı Türkçe’ye çevirdiğimiz zaman “Kanatların olmadan uçmak istedin. Gökyüzüne dokunmak istedin. Çok zengin olmak istedin. Ateşle oynamak istedin.” karşılıkları çıkıyor ve bu da doğal olarak Llewelyn’in cezasını özetlemekte. Chigurh’un da araba kazası ile biten hikâyesi yaptıkları kötülüklerin cezası olarak karşımıza çıkıyor. Coen kardeşler klasik Western anlatılarındaki adalet kavramını evrene yükleyerek aslında karşımıza daha gerçekçi bir adalet kavramı ile çıkıyor. Hiçbir kişi veya topluluk hakkında yorum yapmadan adaletin aslında kişilerin elinde olamayacağını ve dünyanın insanlara rağmen adil olabileceğini söylüyor. Western türünün bu denli değişimi kadrajlara da yansımaktan geri kalmıyor. 

Javier Bardem

Seyirciye İşleyen Anlatı

Adil olmaya yetişemeyen Ed Tom’un durumu sadece karaktere özgü değil, biz seyirciler nazarında da oldukça önemli. Bu Vahşi Batı anlatısını grileştiren ve klasik anlatıdan uzaklaştıran ilk etmen üç karakterin de birbirini hayattayken tam olarak hiç görememiş olması. Klasik anlatının aksine film boyunca devam eden kovalamaca bir hüsranla sonuçlanıyor ve karakterler asla birbirlerini yakalayamıyor. Bu yakalayamama durumu ise bir anlamda seyircinin de bazı olaylar için geç kaldığını ima ediyor. Llewelyn’in ölümü kadraj dışında gerçekleşiyor. Yani sadece Ed Tom değil, biz seyirciler de ölüm sahnesine yetişemiyor ve karakterin ölümünü kaçırıyoruz. Bu da geri kalma halini Ed Tom’a özel bir fikir olmaktan çıkartıp, onun biz izleyiciler üzerinde de uygulanmasını olağan kılıyor. 

Ayrıca Llewelyn’in karısı Carla Jean’in de (Kelly Macdonald) ekran dışında öldürülmüş olması bu geç kalma halimizi pekiştiriyor. Filmin bir yerinden sonra Carson isimli dedektifin (Woody Harrelson) Llewelyn’i hastanede bulması veya Chigurh’un aniden Carson’ın arkasında belirmesi filmdeki sebep sonuç mantığının kaybolduğuna işaret ediyor. Sebepsiz yere yaşanan sonuçlarla biz seyircinin geç kalma hali birleşince Western türündeki grilik filmin evreninden ayrılarak seyirciye bulaşıyor ve bu bakımdan komplike bir seyir zevki sunuyor. Coen kardeşlerin yarattığı evren düz ekran üzerinden sunduğu üç boyutlu konumu ile dünya ve insanlık hakkında önemli öneriler, yorumlar ve analizler barındırıyor. Her izleyicinin farklı yorumlarla ayrılabileceği No Country for Old Men muhtemelen tek bir fikir birliği sunuyor: İlk izlenimler her zaman güvenilmezdir. 

Adnan Şahin

Bir Cevap Yazın