76. Cannes Film Festivali’nin bir diğer dikkat çeken gösterimi, Todd Haynes’ın son filmi May December (2023) oldu. Başlangıçtan sonuna değin oldukça sakin bir temposu olan film suyu tatlandırılmamış bir fanteziyi yansıtıyor. Başrollerinde Natalie Portman (Elizabeth Berry), Julianne Moore (Gracie Atherton-Yoo) ve Charles Melton’un (Joe) olduğu film, kendi kapanlarına sıkışmış karakterlerin ışıltılı gibi gözüken karanlık hikâyelerini konu alıyor. Senaryo koltuğunda Samy Burch ve Alex Mechanik’in olduğu May December, kimsenin hiçbirşeyi umursamadığını derinlemesine göstermeye çalışıyor ancak film boyunca karakterler arasındaki iletişim kopukluğu filmin kompozisyonunda boşluklar yaratıyor. Alışılmadık bir dram temposuna sahip olan filmde kamera dili zaman zaman durumun tedirginliğini vermeye çalışsa da izleyiciye sevgili Hong Sang-soo’nun kamera dilini hatırlatmaktan öteye geçemiyor. Yapımın bu anlamdaki saflığı filme herhangi bir anlam katmazken aynı zamanda sahip olduğu hikâyeyi de cılızlaştırıyor.

Yönetmenin Filmografisinde Bir Dipnot
Todd Haynes’ın filmleri arasında May December’ı yerleştirebileceğimiz en iyi kategori onun bir filmografi dipnotundan öteye geçememesi olurdu. Yer yer kameranın zoom yaptığı anlarda dramatik müziğin devreye girmesi, yönetmenin diyaloglar eşliğinde karanlık bir komedi yaratmaya eğilmesi gibi unsurlar filmin estetik anlayışının enerjisinden çalarken izleyiciye tatminkâr bir seyir keyfi vaat etmiyor. Bir modern zaman melodramı olarak da düşünebileceğimiz May December, daha çok karakterlerin birbirlerinin etrafında dönüp duran iletişimsizlik halinden besleniyor. Elizabeth ve Gracie arasında baştan sona devam eden görünmez bir huzursuzluk ise karakterlerin kişisel sorunlarına belli bir gizem havası katıyor. Kullanılan mekânların son derece minimalize edilmiş olması ve kamera renk tonunun hafifliği karakterler arasındaki işlevsizliğin üzerini örter nitelikte. Filmde bir aktristi canlandıran Elizabeth karakterinin katıldığı bir öğrenci seminerinde seks sahneleri için dile getirdiği “zevk alıyormuş gibi yapıyorum” ifadesi, filmin bir anlamda ilişkilerin çözümlenmesine yaklaşan tek sahnesi diyebiliriz.

Bunun dışında tıpkı bu ifadedeki gibi oyuncuların sadece karakterlerini oynayıp oyuncu gibi davrandıklarını da eklemek gerek. Filmdeki karakterlerin üzerlerine oturmayan personaları filmin kompozisyonunda belli bir gerginlik yaratırken aynı zamanda anlatı iskeletinin durağanlığından da besleniyor. Başrolleri paylaşan iki kadın oyuncunun Natalie Portman ve Julianne Moore gibi son derece usta isimler olduğu göz önüne alınınca, birçok filmin prodüksiyonunda toplamda 10 oyuncunun yapabileceğini tek başlarına yaparak filmi rahatça sırtlayabilecek olan bu iki oyuncunun yetenek ve kapasitelerine hakaret gibi olmuş demekten kendimizi alamıyoruz. Ki 21 Mayıs’taki basın toplantısında her iki oyuncu da senaryonun karmaşık yapısını beyazperdeye taşıma konusunda ne kadar istekli olduklarını, bu durumun rollerini kendi bakış açılarına göre daha çekici hale getirdiğini belirtmişlerdi

Psikolojik Bir Oyun
Bir nevi oyun içinde oyun olarak sunulan May December’ın bu anlamdaki esprisi karakterler üzerinden hareketleniyor. Bu da filmi bir anlamda psikodrama kategorisine yerleştiriyor. Karakterler üzerinden yeniden inşa edilen kimlikler, karakterleri beklenmedik ürkütücü bir şekilde birbirlerine yakınlaştırıyor. Natalie Portman’ın canlandırdığı Elizabeth karakteri, 90’larda adı bir seks skandalına karışan Gracie karakteri üzerine gözleme dayanıyor. Bu gözlemi takiben Gracie karakterini yeni film projesinde canlandıracak olan Elizabeth karakteri aracılığıyla görünüşte mutlu gözüken düzenin filmin sonuna değin parçalarına ayrılışına tanık oluyoruz. Gracie’in seks skandalını izleyen yıllarda evde sadece pasta yapan birine dönüşmesi filme ürkütücü bir gerginlik katarken Elizabeth’inher bir karakter üzerine derinlemesine sergilediği gözlemci bakış açısı filmi onun gözünden takip etmemizi sağlıyor. Filmdeki karakterler arasındaki bu geçiş oldukça hafif Hitchcockvari bir gerilime hizmet ediyor olsa da filmin ritmi her zaman bu gerilimden tam olarak nasibini alamıyor.

Unutulan İkonik Yüzlerin Aynada Yansıttığı Başka Ben’likleri
Filmde ön plana çıkan ayna sahneleri karakterler arasındaki geçişleri birbirine en iyi bağlayan unsur olarak karşımıza çıkıyor. Benliklerini her zaman birbirlerinden saklayan karakterlerin, kendilerine başka birinin gözünden bakmaya fırsat buldukları tek anlar aynanın kullanıldığı anlar olarak kompozisyona yediriliyor. Öte yandan Elizabeth’in Gracie aracılığıyla bir sonraki yapım projesinde oynayacağı karakteri yaratması ve giderek o karaktere dönüşme çabası bir önceki benliğin yıkılışı ile bir sonraki benliğe ulaşma yolunda atılan adımlara işaret ediyor. Buna rağmen Elizabeth ve Gracie arasındaki görünmez soğuk savaş filmin her yanına baştan sona dokunuyor. Bu da karakterler arasında yaratılan mesafe nedeniyle filmin ürkütücü atmosferini besliyor. Senaryo yetkin ellerden çıkmış olsa da, beyazperdeye taşındığında May December’ın soğukkanlı ve alçakgönüllü senaryo işleyişi filmin en güvenilmez ve endişe vaat eden yanı haline gelmekten kaçınamıyor.
