SOUL: Ruhun Yaşam Öncesi Dünyada Yolculuğu

Konu animasyon olduğu zaman günümüzde en yaratıcı işler çoğunlukla Pixar çatısı altında çıkıyor. Bu durum Steve Jobs’ın bir dönem şirkete dahil olmasından mıdır bilinmez (Pixar 1986’da, Jobs’dan gelen finansal destek sayesinde Lucasfilm’den ayrılarak bağımsız bir şirket olmayı başarmıştır) ama bünyesinde barındırdığı insanlar ve ürettikleri işler hayal gücünün ne denli şahane bir şey olduğunu bize her seferinde gösteriyor. Pixar’ın en yaratıcı ve vazgeçilmez yönetmenlerinden birisinin Pete Docter olduğu da reddedilemez bir gerçek. Bugüne kadar yaptığı işlerin her birinden anlayacağımız üzere yaşamla ilgili soyut kavramlarla somut evrenler oluşturmayı çok seviyor, sevmekle kalmayarak bunu en iyi şekilde başarıyor. Pixar’da bulunduğu süre boyunca otuzdan fazla projede irili ufaklı rollerde imzası bulunmakta, dolayısıyla Pixar’ın mihenk taşı yazarlarından, yönetmenlerinden birisi olduğu ortada. Bizlere böylesine güzel filmler sunan Pete Docter’ın son filmi Soul (2020) bu çizgiyi bozmayarak yönetmenin ve stüdyonun kalitesinden ödün vermemiş.

Elbette bu başarıyı yalnızca Pete Docter’a ve stüdyoya bağlamak doğru olmaz. Pastada büyük payı olan bir diğer isim, Kemp Powers. Projede Docter’un yanında yardımcı yönetmenlik ve senaristlik yapan Powers yakın zamanda çokça beğenilen ve bizim de sitemizde yer verdiğimiz Spider-Man: Across the Spider Verse filminde de yazarlık yapmıştır. Kendisi ilk başta ufak bir önyargı ile etnik kökeninden dolayı projede yer almasını istediklerini sanmış fakat sonrasında Pete Docter’ın yapmak istediği şeyi görünce filmin senaryosuna büyük bir hevesle destek olmak istemiş. Kemp Powers, Pixar’ın bütün işlerinde çalışanların ister animasyon departmanında olsun ister seslendirme kısmında görev alsın, her türlü projeye kendinden bir şeyler eklediğini söylüyor. Kendisi de Joe (Jamie Foxx) karakteri ile oldukça benzediğini onun New York’taki yalnızlığı ile özdeşleştiğini söylüyor. Film üzerinde çalışan herkesin kendinden bir şeyler eklemesi ve seyircinin de hayatından parçalar keşfedebilmesi şahane bir başarı.

Detaylarda Gizli Yaşam Sevinci

Soul büyük oranda hayatın anlamını, yaşamdaki amacımızı Joe ve 22’ye (Tina Fey) sorgulatan, bu sorulara da kendi ekseninde cevaplar veren bir film. Soul, insanların tutkuları peşinden koşarken kendilerini buna fazla kaptırmaları sonucunda dış dünyadan tamamen koparak kendi içlerinde anlamsız bir hiçliğe hapsolduklarını ima ediyor. Gerek kendimize hayat amacı olarak belirlediğimiz şeyler, gerekse işlerimize gömülüp dünyadan bir kopuş yaşamamız olsun, Pete Docter bunları hayatı yaşamamızın önünde birer engel olarak görüyor ve yaşamı deneyim etmek için belirli amaçların peşinden koşmanın şart olmadığını söylüyor. Gökyüzüne bakarak ya da bir yağmur damlasının elimize düşmesine izin vererek yaşamın her anını hissedip bu deneyimlerimiz sayesinde bir sonraki güne uyanmamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Mutluluğun varılacak bir durak değil yolculuğun kendisi olduğunu anlatmak istiyor adeta.

Çevremizdeki insanlar yaşamak için bir tutkuya sahip olmamız ve onun peşinden koşmamız gerektiği konusunda bizi zorlayabilir, dünya için önemli adımlar atmamız gerektiğini söyleyebilir fakat bunların hiçbirisine gerek yok. Yaşamanın kendisi başlı başına bir mucize iken kendimize büyük amaçlar belirlememiz her durumda iyi bir şey değil. En azından Soul anlatısının temellerini bunların üzerine inşa etmiş. Babası gibi müzisyen olmak isteyen bir karakterin annesinin baskısı ile düzenli ve sabit gelir elde edebileceği bir işe yönlendirilmesi ufak değişiklikler ile pek çoğumuzun günlük hayatta karşılaştığı hatta belki de yaşadığı şeyler. Hayallerinin pelinden koşup babasının anısına tutunarak onun gibi günün birinde sahnede piyano çalmak isteyen Joe’nun aşması gereken engellerden birisi de terzi dükkânı işleten annesinin Joe hakkındaki planlarıdır. Terzi dükkanının atmosfer olarak filmin geri kalanından biraz daha basık ve karanlık olduğunu görebiliriz. Fakat ne zaman annesini ikna eder ve istediğini yapabilmesinin önündeki engeli ortadan kalkar o vaki ışıklandırma biraz daha değişir ve renkler daha canlı hale gelir.

Bu sahnede Joe ve 22’nin kurgu sayesinde bir ağızdan konuştuğunu görürüz. Bunun sebebi aslında ikisinin de tam olarak ne olmak istediklerini bilmemelerinden kaynaklanıyor. Joe belki bir hayalin peşinden koşuyor fakat bunu hayatının anlamıymış ve bu hayaline erişemezse asla mutlu olamayacakmış gibi düşünüyor. Dünyadaki tek amacın bu olduğunu ve aksi bir durumda yola devam edemeyeceğini sanıyor. Resmen amacının peşinden koşarken kayıp bir ruh haline gelmiş. Bu da 22’ninkine benzer bir bunalımı, bedenin içindeki boş ruhu simgeliyor. Zaten Joe finalde sahneye çıktığı zaman aradığı şeyin aslında tam olarak bu olmadığını düşünmeye başlayacaktır. Dorothea Williams’ın (Angela Bassett) da dediği gibi Joe okyanusun içinde denizi arayan bir balıktır. Kendisi aradığı yaşam hevesinin hali hazırda yaşamakta olduğu hayatın ufak detaylarında zaten mevcut olduğunun farkında değildir. Filmin sonunda bu sözde ufak detayların kıymetini anlayıp detaylıca bakınca aslında ne kadar ağır duygular taşıdıklarını fark eder.

Ruhun Animasyon Bulmuş Hali

Herkesin yaşamdan sonrası hakkında bir fikri vardır büyük ihtimalle. Büyük dinlerin de hemen hepsinde yaşamdan sonrası için belli anlatılar mevcuttur. Fakat hayattan öncesiyle ilgili elimizde pek anlatı yok. Bu durum Pete Docter’a büyük bir özgürlük sağlamış ve konuyu biraz deşmek istemiş. Filmde hayatımızın başlangıcından önce bir ruhken nerede olduğumuzu ve neler yaptığımızı tamamıyla onun yaratıcı fikirleri ile görüyoruz. Yaşam öncesi dünyanın tasarımını yaparken Pete Docter belirli bir dinin yansıması olmasını istemediği için soyut ve minimalist bir tasarım istemiş. Bu kararı sayesinde film hakkında gelebilecek olan teolojik eleştirilerin de olabildiğince önüne geçmiş. Sonuçta ana hedef kitlesi çocuklar olan bir yapımda herhangi bir dini doktrini dayatması pek doğru olmazdı. Filmde tüm ruhlar aynı şekle ve renge sahiptir herhangi bir ayrım yoktur fakat ne zaman dünyaya inseler işte o zamana aralarındaki ayrımlar boy göstermeye başlar. Öldükleri zaman da şekilleri dünyadaki hallerine benzer fakat renk olarak yine hepsi aynıdır. Bu da ayrımcılığın, kendi içimizdeki bölünmenin suçlusunun biz olduğunu bunu yapanın dünyada yaşayan bizler olduğunu gösteriyor. Herkes özünde insanken ayrışmak için inanılmaz bir çaba sarf ediyoruz. Film bunu yüzeyin biraz altında işlese de oldukça güzel bir detay olduğunu söylemek gerek.

Soul klasik Pixar animasyon tekniklerini kullanan bir yapım. Fakat ışığı şu ana kadarki Pixar animasyonları arasında en iyi kullanan film olduğunu söylersek abartmış olmayız. Karakterlerin saçlarının hareketleri ve ışığın verdiği tepki için ayrı bir çalışma gerçekleştirilmiş. Filmde aydınlatma danışmanı olarak Bradford Young yer alıyor. Ayrıca yaşamdan önceki dünyada bulunan yeni ruhların tasarımı için ekibin yine çok titiz bir çalışma yaptığı belli oluyor. Farklı sanatçılardan destek alarak “tüm dinler için ortak” bir ruh yaratmak istemişler. Bu yarattıkları ruh çizimlerinin çocukların izleyeceği bir animasyona da uygun olması ve hayalete benzememesi için renk paletini mavinin ve yeşilin tonlarında belirleyip yuvarlak buluta benzer bir tasarım ortaya koymuşlar. Yeni ruhların her biri birbirinin aynı iken akıl hocaları olan ve öldükten sonra buraya gelen ruhların tasarımı yaşayanların dünyasındaki hallerinin birer avatarı gibi. Sanki dünyaya gitmeden evvel daha şekil verilmemiş bir oyun hamuruyken dünyada kendilerini şekillendirmişler.

Soul aynı bir caz parçası gibi inişli çıkışlı bir yapıya sahip. Bu da hoş bir deneyim yaşatarak hikâyenin tekdüze olma ihtimalini kırıyor. Hikâyenin gidişatı sizi adeta bir müzik parçası gibi sarmalayıp oradan oraya sürüklüyor. Yaşayanların dünyası ve yaşam öncesi dünya arasında gelgitler yaparak aslında çocuklar için bir beden büyük olabilecek bir konu işlemesine rağmen hedeflediği ana izleyici kitlesinin dikkatini film boyunca diri tutabiliyor. Pete Docter’un dediğine göre filmin yapım aşaması boyunca çocuklar için fazla mı ağır bir konuyu işediklerinden endişe etmişler. Fakat ilk test gösteriminde çocukların içten içe anlattıkları şeyi kavrayıp kabullendiklerini görmüşler. Kendi söylemiyle çocuklar yetişkinlerin sandığı kadar dünyadan bihaber yaşamıyor, gördükleri şeyleri kimi zaman bizden bile iyi yorumlayabiliyorlar.

Sonuç kısmına geçmeden önce müziklerden de kısaca bahsedelim. Müzik konusunda filmi ikiye ayırmışlar. Yaşadığımız dünyanın dışındaki metafizik bölümler için olan müzikleri Nine Inch Nails grubu, New York kısımlarında çalan caz parçaları ise Jon Batiste tarafından bestelenmiş. Müzikler hem eskiden beri caz sevenlerin hoşuna gidebilecek hem de genel izleyicinin beğenisini toplayabilecek şekilde oluşturulmuş. Bu sayede en iyi animasyon kategorisinde akademi tarafından ödül aldığı gibi en iyi müzik kategorisinde de ödüle layık görülmüş.

Sonsöz

Soul yalnızca çocuklar için üretilmiş bir animasyon değil aksine belli noktalarda özellikle yetişkinlere hitap eden bir yapım. Arayışımızın ana hedef olması gerekmediğini, kimi zaman arayış sırasında geçirdiğimiz yolculuğun, zamanın bizim için bir amaç olabileceğinin altını çizen bir animasyon. İnanılmaz derecede göz kamaştıran animasyonları ve müzikleri sayesinde özellikle ailece izlenmeyi mümkün kılan bir yapım. Şayet Pete Docter’un önceki filmlerini sevdiyseniz Soul sizi oldukça mutlu edecektir. Ya da tam tersi, Soul animasyonunu beğenirseniz diğer Pete Docter animasyonlarına da bakmanızı tavsiye ederiz.

Ömer Faruk Orhan

Bir Cevap Yazın