MONSTER – Boşluk: Var Olanın Varoluşundaki Mutlak Yalnızlık

Açılışını bu yıl 76. Cannes Film Festivali’nde yapan Hirokazu Koreeda’nın 2023 yapımı Monster (Kaibutsu / Canavar) filmi, başka / farklı olanı “benimki” veyahut “onunki” ile ölçmüyor ancak onu bireyin varoluşunda, tabiri caizse nesne doldurucu bir tıkaç olarak kullanıyor. Dolaylı bir rol model olarak öznenin henüz gelişmekte olan halini hedef alan yönetmen, yıkıcı olanın eylemsel olarak acizliğine baskı yapıyor. Yori’nin (Hinata Hiiragi), Minato (Soya Kurokawa) üzerindeki yansıması aracılığıyla şiddete karşı şiddetin yarattığı yüksek yankıyı varoluşun ekonomisine indirgiyor. Filmin adı tamamen içsel bir canavara hitap ederken diğer yandan görünüş ve davranışlar nedeniyle toplumun normlarından sapan bireyi de temsil ediyor. Fiziksel ve entelektüel olarak bu tanım kategorisi içerisinde ben’lik çizgisinin bulanıklaştığına tanıklık edebiliriz. Koreeda, “canavar” olarak adlandırılanların toplum içerisinde kim tarafından bu şekilde etiketlendiğini doğrudan açığa vurmuyor. Bunun yerine aynı denkleme sahip olan iki özneyi yan yana getiriyor ve canavarların da kendi içerisinde kendilerine “canavar” olarak seslenebilecekleri gerçeğini özgür bırakıyor. Yori ve Minato bu her iki özneyi de hassas bir şekilde taşıyor. Film boyunca yere düşmeyi bekleyen şeffaf bardak, ikilinin elinde gerçeklik mefhumunu koruyan ortak bir çıkış kapısını temsil ediyor.

Hinata Hiiragi, Soya Kurokawa

Pasif Mesuliyet

Kompozisyon inşası açısından birkaç farklı hikâyeyi yalnızca tek perspektife dayandırmayan Monster, zamanı aynı hikâye içerisinde birkaç kez tekrar ettirerek filmin anlatısını tek bir zaman kalıbı içerisinde senkronize etmeye çalışıyor. Bu anlamda hikâyenin sonunda yer alan şiddetli yağmurun meydana gelişini anlatının ilk etabına taşımak da mümkün kılınabiliyor. Bu şekilde başlangıcı ve sonu olmayan bir şiddetin kendinden korkması nedeniyle kendisine bir türlü yanaşamadan canavarlaşmasına tanık oluyoruz. Karakterler arasında panik unsuruna yer açan “yabancılaşma” konusu ise rutinde kendini her seferinde tekrar ederek filmin sonuna dek kendini tüketiyor. Toplumsal ve etik düzenin gizemli bir yanı olmayışı ve ortaya tüm çıplaklığıyla serilmesi ise karakterler arasında duygu kavramını satın alınabilir bir konuma getiriyor. Yori ve Minato’nun hikâyenin sonuna doğru merkezden ve toplumsal düzenin sınırlarından uzaklaşmasıyla birlikte arzunun nesnesel nedeni açığa çıkıyor. Diğer yandan ünlü besteci Ryuichi Sakamoto’nun (1952-2023) veda eseri haline gelen, Monster filminde kullanılan müzikler filmin doğasına aklın ve egonun mutlaklığını emanet ediyor.

Filmin senaryo koltuğuna oturan Yûji Sakamoto ise anlatımda “nesnelliği” aracı olarak kullanarak “nesnel” olanın herhangi bir şeyin temsili olabileceğini gösteriyor. Bu şekilde karakterler birbirlerinin gerçekliği ya da mülkü olma durumunda konumlandırılıyor. Kaygı kavramı ise sadece toplumsal normların kabul edildiği noktalarda gerçekliğini korurken karakterlerin toplum dışı çizgilerde her dolaşımlarında önceden belirlenmiş yargı sistemi de kendini yok ediyor. Monster, gölgeden yapılmış cinsiyetlere doğrudan bedeni hedef alarak karşı çıkıyor. Bu şekilde doğanın merkezine kadar sürüklenen insan figürleri anlatının rahatsız edici yanlarını beslemek için şiddetin en tarafsız aracını kullanıyor. Her filminde aile bağlarına farklı açılardan göz kırpmamızı sağlayan Hirokazu Koreeda, bu sefer bulunmaya çalışılan değerleri takiben kayıp bir ailenin portresini çiziyor. Toplumsal anlaşılmamanın yaratmış olduğu canavarı bir bedenin içerisine hapsetmeden onu tüm evrenin üzerine giydiren yönetmen, karakterler arasında kurmuş olduğu güvenilmez olanın varlığını tüm görsel öğelerinin içerisine de serpiştiriyor.

Sakura Ando

Nefes, Nesne Olmayan Bir Nesnedir

İzleyiciyi empatik bir seyre davet eden Monster, her seferinde dağıtmaya çalıştığı algı yapısının dinamiklerini filmin sonuna dek sürdürebiliyor. Kompozisyonun eksik kalmış gözüken bağlamları ise bu dinamiğin içinde rahatlıkla eriyebiliyor. Temelde çocukluğa ve aile içi drama konu olan filmi, geleneksel anlayıştan koparabilmek mümkün. Film, bu açıdan didaktik bir anlatıma sahip değil. Aksine sorgulayıcı alt metin yapısıyla bireyin kendini bulma ve tekrar kaybetme yolunda atılmış bir taşa benziyor. Kişinin kendisi haricinde sunulmak istenilen, toplumsal normlara göre “normal” olarak etiketlenen görünümü varsayımsal cinsel soruları da peşinde getirirken Koreeda, anlatımı masum bir saklambaç oyunu gibi çağrıştırıyor. Buna bağlı olarak düşsel görseller, yeni Atlantis arayışı ve sükunetin usulca yankı yapması dil olarak filmde, başka’nın başka olarak kabul edilmesini güdümlemiş. Bir hesaplaşma olarak keşfedilen yeni mekânların ikircikli tasviri karakterler arasında deneyimin mutlak biçimi olarak şekillerini alıyor.

Eita Nagayama

Parçalarına Ayrılmış Bir Melodramın Alışılmadık Gerilimi

Film, her ne kadar adıyla ve afiş tasarımlarıyla tam anlamıyla bir zıtlık oluşturmuş olsa da Monster, yapısı gereği gerilimini her sekansında hissettiriyor. Filmin gerilim yapısı tamamen gerçeklik unsurlarından beslenirken adı gibi soyut bir imgeyi apaçık haliyle ortaya çıkarmıyor. Filmin ana anlatısına oturan canavar kavramının kendini gizleme hali filmi gerilim anlamında besleyen en büyük etmen olarak yerini alıyor. Yori ve Minato karakterleri dışında Saori’nin (Sakura Ando) ve Hori’nin (Eita Nagayama) bakış açılarıyla yönlendirilen filmin kompozisyonu perspektiflerini çoğalttıkça ulaşmak istediği soyut boyuta rahatlıkla varabiliyor ancak bunu elindeki hiçbir öğenin sırıtmasına imkan vermeden gerçekleştiriyor. Olabilecek tüm zorbalığın ortasında sorumlunun kim olduğu konusu her an’da zamanın kendisinde asılı kalırken Monster, kronolojik takibi kolaylaştırmayarak kompozisyonunu boyutlandırıyor. Anlatının görsel form ile oynaması filmin kompozisyonunun sadeliğini ve alışıldık halini kırarak şiddetin fütürist okumasını olanaklı kılıyor.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın