VERMINES: Modern Çağın Hermetik, Plastik Değerleri (PIFFF 2023 / #2)

Bul yıl 12.’si düzenlenen Paris International Fantastic Film Festival (PIFFF) çerçevesinde izleme şansı bulduğumuz Sébastien Vanicek’in ilk uzun metraj filmi olan Vermines (Haşere, 2023), öteki olana hiçbir karşılık beklemeden ve simetrik olmayan bir ilişki ağı sunuyor. Ben Wheatley’in High-Rise (2015) filminde olduğu gibi tamamen tek mekân içerisinde geçen film, “kötülük” olarak adlandırılanı, öteki olana karşı duyulan alerji üzerinden kayıtsız kalmanın hakkını sorguluyor. Vermine kelimesi doğrudan yayılan bir hastalığa göndermede bulunan yapısı nedeniyle film başlamadan önce izleyiciye bazı ipuçları vermeyi ihmal etmiyor. Latincede vermis, yani solucan anlamına gelen bu kelime yavaş bir şekilde yapılan tüketim faaliyetine de işaret ediyor. Film, enfekte bünyeye karşı ilgisiz kalan ve bunu etik duyarlılığın hiçbir yanına yansıtmayan bir özne anlayışının resmini çiziyor. Özellikle Covid sonrası birçok bulaşıcı hastalığın çeşitliliği gündemde aktifliğini her geçen gün korurken Vermines, örümcekleri birer temsil olarak kullanıp sorgulanmamış, hesabı verilmemiş çağın ilgisizliğine, etik duyarsızlığına karşı dönemin kutsal bir planı olarak karşımıza çıkıyor.

Apartmanda Beyaz Bir At

Theodor W. Adorno’ya göre “kötülük” toplumsal bir kategori olarak öne çıkıyor. Enfekte olmamış halin ölümlü yüzü olarak ifade edilebilecek ölümsüzlük kavramının, hastalık aracılığıyla ebediyet konumundan dışlanmasıyla toplumsal bir bilinç açığa çıkıyor. Bu bilinç kavramı ise Vermines aracılığıyla günümüz insanının kendisine ve çevresindekilere yabancılaşması üzerinden çağın kör kuvvetini vurguluyor. Bu saptama, filmi sansasyonel hale getirmiyor, film doğası gereği pop imgelemini öteki olanın üretimiyle değiş tokuş ediyor. Bireyin içgüdüsel halini kapsamlı bir üslup ile eleştiren Sébastien Vanicek, geleceğin kaotik yapısını haber verip izleyiciyi uyarmıyor, aksine bize şimdiki zamandan sesleniyor ve etiğin alanına dahil edilmeyen “umursamazlık” hakkını zamansız dünyanın imgeleriyle besliyor. Filmin senaryo koltuğunda oturan Vanicek ve Florent Bernard, mevcut durumun öykünme halini nesnesel bir unsur olarak örümceklerin ilksel özelliklerine indirgiyor ve insanın manevi değerlerini terk etmeye mecbur bırakıyor. Yabancılaşma ve kendini iyileştirme halinin kayboluşunu belli bir zaman aralığının içine yediren film, özgürlük bilincini ahlaki bir düzlem üzerine yerleştiriyor.

İnsanlık Dışı Olan Planlı Bir Şekilde Öldürüldü

İçinde bulunduğumuz çağın normal seyrinde hastalık çeşitleri önemsizleştirilen birer moda olarak yansıtılırken söz konusu unutulmuş insanlık mücadelesi, ölümcül bir gaz odasına dönüşüyor. Vermines temposu giderek artan senaryo yapısıyla, ölümcül hastalık gibi etrafı saran ve her daim çoğalan örümcekler eşliğinde en parıldayan elması bile soldurmak için hazır bekliyor. Ahlaki tepkilerin tamamen şeyleştirilmesiyle peşimizi bırakmayan, bir anlamda idealize edilmiş toz pembe dünyanın kara yüzünün potansiyeliyle oynuyor. Filmin başrollerinde yer alan Théo Christine (Kaleb), Sofia Lesaffre (Lila), Jérôme Niel (Mathys), Finnegan Oldfield (Jordy) ve Lisa Nyarko (Manon) bir örümceğin peşinde altın postunu ele geçirmek için çektikleri zorlukları dikkat çekici bir ustalıkla ekrana taşıyorlar. Karakterler arasındaki denge, dünya ile ilintisi küçümsenen örümceğin yapısıyla adeta dans eder nitelikte. Bu anlamda zamanın akışının dışına çıkan filmin anlatısı tam anlamıyla olay odaklı bir kompozisyona sahip. Aksiyonunun tamamını meydana gelen olaylar aracılığıyla parmaklarının ucunda başarıyla oynatan film, dünyanın değerler sistemini olabilecek en soyut biçimde sorgularken günümüzün politik değerlerine de göz kırpıyor. Bu anlamda filmin dili günümüz sistemini oldukça sağlam bir şekilde eleştirir tarzda kendini hissettiriyor. Her ne kadar gerilim, korku ve fantastik türü besliyor gibi gözükse de gücünü aldığı hikâye aracılığıyla kullanmış olduğu dinamikler tam anlamıyla acımtırak bir satirik tadı gözlerimize değdiriyor.

Sofia Lesaffre

Mevcut Özgürlük Hayata Geçirilemez, Ancak Taklit Edilebilir

Bir Fransız yapımı olan ve Netflix’te de gösterilecek olan Vermines’in, son yirmi yıl içindeki Fransız korku sinemasına yeni bir dalgalanma getirdiği de söylenebilir. Çekimler esnasında gerçek örümceklerin de kullanıldığını ifade eden Vanicek, film boyunca kötülük ve musibet arasında biçimci oyunlar gerçekleştiriyor. Bireyin ya da bir grubun parçası olduğu düşünülen kötülük kavramının bulaşıcı yanını işaret ederken “Fransız türünde” gelecek vaat eden bir türün kapısını aralayan yönetmen, araknofobikler için adeta aşkın bir mekân yaratıyor. Tamamen banliyö bölgesinde geçen filme oldukça ikonik bir apartman ev sahipliği yaparken diğer yandan karakterlerin bu alanda maruz kaldığı dayanılmaz fiziksel ıstırabın pratik olan yanına tanıklık ediyoruz. Haşereden, böceklerden tiksinti duymanızı sağlaması neredeyse kesin olan ve gerilimi bu anlamda oldukça yüksek tutan Vermines, her sekansında voltajı arttırarak yanılsamayı ortadan kaldırırken, tabiri caizse yanılsamayı gerçekliğe davet ediyor.

Bu gerçekliği mekânın mimari yapısıyla destekleyen Sébastien Vanicek, kompozisyonunu Paris banliyösüne yerleştirirken mekânı sıradan bir altyapı olarak kullanmayı değil, onu görsel imgelerle beslemeyi seçiyor. Bu anlamda tasarım bağlamında birçok binada Manuel Nunez-Yanowsky’nin imzası bulunan Noisy-le-Grand bölgesini hedef alıyor. Eğer Paris’teyseniz çok rahatlıkla ulaşabileceğiniz bu sinemasal yerde Vermines’in nefesini ensenizde hissedebilirsiniz. Tasarımı Picasso’dan esinlenen buradaki iki ana binanın şekli ünlü Camembert peynirine de benzetiliyor. Filmde kullanılan bina Les Arènes de Picasso olarak geçiyor ve bu bölgenin en dikkat çekici ve önemli yapıları arasında yer alıyor. Toplumsal arka planı bu anlamda zekice kullanan Sébastien Vanicek, günlük yaşamın topluma etkisi, eşitsiz yaşama hakkı ve yardımlaşma anlayışının şekil değiştirmesine selam ediyor. Vermines bu anlamda toplumun maskesini kaldırıp yüzüne yalandan bir tebessüm yerleştiren ve maskesini takmasına tekrar izin veren bir yapım.

Les Arènes de Picasso

Yabancı Olanın Bulaşıcı Bir Hastalık Gibi Görülmesi

Günümüzün önemli ve dinamiği yüksek bir konusu olan “yabancı” kavramının filmin her köşesinde karşımıza çıkması izleyiciyi gererken aynı zamanda düşünsel bir sarmalın içerisine de çekiyor. Bu anlamda Les Arènes de Picasso binasının varlığı çok önemli, öte yandan bu mekân bir örümcek ağı misali düşsel bir sarmal olarak da kullanılmakta. Bir olmanın bütüncül gücünü yaratmış olduğu karakterler aracılığıyla veren film, uyumlu bir yaşamın imkansızlığına da kinayeli bir şekilde yaklaşıyor. Evrensel adalet anlayışının çarpıklığını olabilecek en ilginç sinema türü aracılığıyla veren Vermines, aynı anda korkutan ve insanı düşünmeye iten bir yapım.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın