LA STRADA: Trajediden İlham Alan Bir İnsanlık Komedisi

Gerçeği yakalama ve onun ustaca perdeye aktarımı sayesinde bugün Federico Fellini filmlerinin en önemlileri arasında sayılan, sınırsız bir biçimselliğe ve anlatı enerjisine sahip La Strada, İtalyan Yeni Gerçekçilik (Neorealismo) akımının ifade döngüsünü tamamlamasına yakın bir tarihte, 1954 yılında izleyiciyle buluşmuştur.

İzleyiciye lirik bir şölen sunan La Strada (Sonsuz Sokaklar), köklerini Yeni Gerçekçilik akımından alırken hayal kırıklıklarına, duygusal çatışmalara ve romantizm gibi konulara da eğiliyor. Sirk, küçük çaplı gösteriler gibi etkinliklerle büyük mekânda küçük dokunuşlar yaparak anlatım dilini daha da güçlendiren yönetmen izleyiciyi korkunç gerçeklikle yerin dibine çekmiyor ama ona yarının iyi geçeceğine dair vaatler de vermiyor; bu iki zıt uçta bir köprü kuruyor. 

La Strada’nın kaleme alınmaya başlama düşüncesi 1951 yılına dayanıyor. Fellini o sıralarda yardımcı yazarı Tuillo Finelli ile sirklere gidermiş ve sirkler, gösteri oyunları üzerine bir film yapma aşamasına gelinceye kadar 2 yıl geçmiş. Fikrin doğuşundan o fikri gerçekleştirmeye değin aradan geçen uzun zamana rağmen hikâye dinamikliğini korumuş. Her ne kadar başlangıçta Fellini, yapımcısı Dino de Laurentiis ile bazı anlaşmazlıklar yaşamış olsa da La Strada bugün İtalyan Sineması’nın en önemli filmleri arasında listenin başlarında yer alıyor.

1) Karakterler Arasında Denge

Film, Zampanò (Anthony Quinn) ile Gelsomina (Giulietta Masina) karakterlerinin üzerine yoğunlaşmıştır; Gelsomina fakir bir ailenin kızlarından biridir. Zampanò ise onun ailesine 10.000 liret verip bir nevi Gelsomina’yı yanında çalıştırmak için satın alır. Fellini zıtlıklardan uyum yaratan bir yönetmen olarak Zampanò ve Gelsomina’nın karakterlerini ve fiziksel görünüşlerini de birbirine oldukça zıt bir şekilde vermiş. Zampanò iri, kuvvetli, kaba ve duygusuz biri gibi resmedilirken Gelsomina ise zayıf, kısa boylu, duygusal, hüzünlü biri olarak karşımıza çıkıyor. 

2) Mekânda Unsur Algısı

Zampanò karakterine hayat veren Anthony Quinn, bu film için, çekimin yapıldığı bölgedeki küçük bir sirkin sahibi olan Savitri adlı (soyadı bilinmiyor) bir adamdan özel dersler alarak canlandırdığı karaktere olabildiğince güçlü unsurlar eklemeye çalışmıştır. Fellini filmde yaratacağı sirk ortamı için otantik bir şeylere ihtiyacı olduğunu biliyordu; bu yüzden daha önce bu alanda çalışmış olan prodüksiyon sorumlusu Luigi Giacosi iletişime geçip Savitri’nin çadır ve karavanlarından da faydalanmak üzere onun sirkini kiralamıştı.

3) Zamana Meydan Okuma

Çeşitliliği seven Fellini, filmin sadece belli bir mevsimde geçmesinden kaçındı. Tabii o dönemde görsel efektler çok daha “yaratıcıydı” diyebiliriz: Kışın kar yağmadığında, dağ manzaraları yaratarak uygun bir görünüm elde etmek için beyaz çarşaflar ve otuz torba alçı kullanılmıştı. Mevsimler aracılığıyla zamanın geçişini de izleyiciye aktarmak için elindeki her şeyi kullanmaktan çekinmeyen yönetmen, 104 dakikalık film için toplamda 600 sayfalık bir senaryo hazırlamıştı. 

4) Mekânda Boşluk Hissinin Zenginliği

Savaş sonrası İtalya’sında ne yazık ki yüksek binalar görmek imkânsız gibiydi (bkz. Rossellini’nin 1945 tarihli Roma, Città Aperta’sı) ancak Fellini mekânın boşluğunu öylesine sade yapılarla kurmuş ki, bize sinemanın aslında çok oyuncaklı bir yapısı olduğunu bir kez daha göstermiş ve birkaç dokunuşla mekânda boşluk hissinin nasıl yaratılabileceği konusunda ders vermiştir adeta. 

Yazımızda La Strada’nın ucundan da olsa Yeni Gerçekçilik akımına girdiğinden bahsettik ancak Fellini kendi sinemasını her zaman belli akımların içine yerleştirerek sınırlandırmaktan kaçındı. Aslında Fellini’nin yaptığı oldukça saf bir filmdi; pürüzsüz, seyircileri bu denli güldürebilen ama aynı zamanda acıklı; insani olan bütün duyguların en iyi şekilde aktarıldığı bir yapı.

5) Çok Yönlü Yorumlama

O dönemde kimi eleştirmenlere göre La Strada adeta klasik bir evlilik portresi çiziyordu; ancak bu yorumlama dönemin feministleri açısından iyi karşılanmadı zira bir kadının kocası tarafından sürekli aşağılanması ve fiziksel şiddet hiç de hoş bir portre oluşturmuyordu.

6) La Strada’da Fellini Oynadı Mı?

La Strada’nın yönetmenin filmleri arasında önemli bir yerde olmasının bir diğer sebebi ise Fellini’nin küçükken evden kaçıp sirklere gitmesiydi. Sirk, eğlence, kostümler, oyunlar yönetmen için küçüklükten beri büyüleyici şeylerdi. Yani, aslında La Strada zaten bir gün mutlaka çekilecekti çünkü Fellini, içindeki çocuğun söylediklerini her zaman dinliyordu. Filmde Fellini’nin küçüklüğündeki fantezilerinin ve deneyimlerinin izlerini rahatlıkla görebilmekteyiz.

7) Rahibenin Dünyası Gelsomina’nın Dünyası Mı?

Filmde birkaç sahnede, Zampanò ile Gelsomina’nın bir manastırda durakladıklarını görürüz; bu noktada rahibelerin hayatı ile Gelsomina’nınki bir tutulabilir niteliktedir. Hatta manastır içindeki rahibelerin belli zaman aralığında sürekli değişmesinden ötürü bu yer adeta Zampanò ile Gelsomina’nın arabasının durakladığı mekanların vücut bulmuş hali gibidir. Bir başka husus ise Gelsomina’nın da tıpkı rahibelerin manastırdan ayrılamaması gibi, Zampanò’yu hiçbir zaman terk edememesiyle özdeşleştirilebilir. 

8) Yalnız Biri

Gelsomina kendini hiçbir zaman bir yere ait hissedemeyen bir karakter olarak çizilmiştir. Bu yüzden tek dayanağı Zampanò’dur; hatta sürekli “Onun yanında ben kalmazsam, kim kalacak?” diye sorması bile Zampanò’dan çok kendisine yöneliktir. Aslında soru kendini, “Ben Zampanò’nun yanında kalmazsam, nerede kalacağım?” şeklinde göstermektedir.

Gelsomina film boyunca hayatının bir kum tanesi kadar değersiz olduğunu düşünüp durur. Fellini, Gelsomina karakteriyle savaş sonrası insanların bunalımlı, umutsuz, mutlulukları mutsuzluktan gelen bir karakter yaratmıştır. Gelsomina ne kadar savaş sonrası umutsuz insan profilini çiziyorsa Zampanò da o denli savaş öncesi insanının halini yansıtmıştır. 

9) Happy Hooligan ile Charlie Chaplin Göndermesi

Gelsomina’nın filmdeki giysileri, yüzünün boyanış biçimi ve palyaçoya özgü soytarılıkları Fellini’nin Happy Hooligan ile Charlie Chaplin göndermesidir. Fellini’nin bu noktada yine çocukluğundan esin alarak ustalara olan saygısını görmekteyiz.

10) Soytarı ve Çakıl Taşı Öyküsü: Peter Bondanella

La Strada inceleme yazımızı çok daha büyük bir incelemeden, Fellini ve filmleri üzerine kaleme alınmış 500 sayfalık bir çalışmadan alıntılarla sonlandırmak istiyoruz. Peter Bondanella’nın Federico Fellini Sineması adlı çalışması, Nilgün Şarman çevirisiyle PAYEL Yayınevi’nden 2016’da çıkmış son derece ayrıntılı bir yapıt. Yapıtla ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz

Filmin en can alıcı sahnelerinden biri de Gelsomina ile Soytarı arasında geçen konuşmadır: Soytarı, Gelsomina’nın umutsuz halini görüp ona çakıl taşlarının bile bir amacı olduğundan bahseder çünkü eğer onun da bir amacı yoksa geride kalan her şeyin yararsız olduğunu söyler. Gelsomina ise Soytarı’nın bu öyküsü üzerine kaderinin Zampanò ile kalmak olduğu ve ne kadar acımasız davransa da ona bakması gerektiği sonucuna varır.

Fellini karakterler aracılığıyla filmde önemli kişilerin ağızlarından mesaj vermeyi de ihmal etmez:

Bu, Zampanò’nun hiçbir kurtulma umudu bulunmaksızın yeryüzüne atılmış insanoğlunu simgeleyen bir figür olduğunu düşündürür. La Strada’nın özgün öyküsündeki sonuç Zampanò’yu, Hristiyanlığın insanlığa ilişkin geleneksel görüşüne (yani cennetten kovulan Adem’in kötü tohumları düşüncesine uygun düşecek biçimde değerlendirilir ve onu işin içine tanrısal iyilik karışmazsa alınyazısında lanetlenmek olan bir kişi olarak sunar. Gelsomina’nın kurban edilişi Zampanò’ya kurtuluşu getirir; bu da tıpkı İsa’nın ölüp yeniden dirilişinin, günahkâr insanoğlunu kurtarmasına benzer. 

Filmin müziğinden de kısaca bahsedelim: Nina Rota, Fellini’nin şiirsel dokundurmalarını elde etmesinde son derece önemli bir rol oynamıştır. Müzikteki ana motifin kökeninde Corelli’nin ezgisi bulunmaktadır. Fellini’nin elindeki tüm malzemeyi kullanarak filmi imgeler ve alegoriler ile beslemesi, anlatımını güçlendirip zenginleştirmiştir.

(Sayfa 170-175 arasından derlenerek oluşturulan yukarıdaki iki alıntı, PAYEL Yayınevi’nden alınan yazılı izinle yayınlanmıştır. ©Payel Yayınevi)

Fellini dendiğinde çoğunlukla akla La Dolce Vita (Tatlı Hayat) gelir, ardından da bir kahkaha. Fellini kendisini hiçbir zaman Yeni Gerçekçilik akımına dahil etmez, hatta bazı sinema eleştirmenleri de bu konuda yönetmene katılırlar, ne var ki Fellini, çok popüler olmuş tek filmin yönetmeni değil kesinlikle, sadece La Dolce Vita ile anılmayı hak etmiyor kanımızca. 

Satyricon’un insanlığın çürümesi karşısındaki acı gülümsemesi, Kalpazanlar Çetesi’nin duru ama iç parçalayan hüznü, Orkestra Provası’nın Gargantua’ya özgü kahkahası ve Amarcord’un insanoğlunu en gerçekçi şekilde yansıtan saf, sinemasal duruşu önünde, üstat Fellini’ye saygılar, sevgiler. 

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın