Fransız CAHIERS du CINEMA Dergisinde Deprem!

1951 yılında sinema üstadı André Bazin tarafından kurulan, bünyesinde François Truffaut, Jean-Luc Godard, Jacques Rivette ve Eric Rohmer gibi sinemacıların, Marcel Martin gibi sinema kuramcılarının bizzat eleştiri yazıları kaleme aldığı Fransız sinema çınarı Cahiers du Cinéma, birkaç haftadır son derece çalkantılı bir süreç yaşıyor. Evet sadece bu ve daha saymadığımız onlarca büyük ismin yer almasıyla değil, aynı zamanda sinemaya ve sinema eleştirisine yön vermesiyle de önemini koruyan dergi, 70 yıldır sinema severler için bir referans noktası adeta.

André Bazin

Geçtiğimiz Ocak ayında yirmi kadar iş adamı ve prodüktör bir araya gelerek Cahiers du Cinéma dergisini, önceki sahibi Richard Schlagman’dan satın aldı. Tam on yıldır, yaklaşık 120 sayıdan beri derginin baş editörü olan Stéphane Delorme, bu vahşi değişikliğe cevap olarak, kendisiyle beraber tüm yazar kadrosunun (Sandrine Cassini’nin 20 Mart’ta Le Monde’da yayımlanan haberine göre 11 kişiden oluşan yazar kadrosu içinde 3 kişi dergide kalmayı tercih etmiş) istifa ettiğini derginin Mart sayısında duyurdu ve durumu eleştiren sunu yazısını şu cümleyle bitirdi: Nisan sayısı, son sayımız olacak.

Cassini’nin haberinde dergiyi satın alanlar arasında dört sinemaseverin bulunduğu (Grégoire Chertok, Marc Simoncini, Xavier Niel ve Eric Lenoir) ve her biri de %13 paya sahip oldukları için toplamda %62 hisse ile en büyük paya bu “çıkar gütmeyen” insanların sahip olduğu bilgisine yer verilmiş, isimsiz bir kaynaktan alınan bilgiye göre. Ancak Stéphane Delorme ve ekibi açısından baktığımızda, derginin “yeni” sahibi olan 20 kişiden 16’sı prodüktörlerden, Macron yanlısı insanlardan, en önemlisi de sinema konusunda çıkarları bulunan, dergiyi bu doğrultuda yönlendirmek isteyen kişilerden oluşuyor. Bu durumda da, yazarın özgürlüğünden nasıl bahsedilebilir?

Mart 2020 sayısı

Cahiers du Cinéma dergisinde 1995 yılında yayımlanan, benim de 10 yıl kadar önce keyifle okuduğum bir makalenin adını sizlerle paylaşmam belki Cahiers’nin konumunu biraz daha net ortaya koyacaktır. Makalenin başlığı: “Chabrol Sineması’nda Beş Hata”. Ve bu beş eksiklik, ayrıntılı olarak, madde madde açıklanıyordu iki sayfalık yazıda. Chabrol hem derginin en eski yazarlarından, hem de o yıllarda kariyerinin zirvesinde. Ancak bu durum, Thierry Jousse’u bu eleştiri yazısını kaleme almaktan alıkoymamıştı, hiçbir çekince duymadan çalışmasını editörlere teslim etmişti ve yazısı yayımlanmıştı, derginin Eylül sayısında (no. 494).

Son duruma geldiğimizdeyse, derginin sahipleri büyük sinema baronlarına hoş görünmek isteyen prodüktörler, Macron yanlısı, sarı yelek karşıtı insanlar olunca, dergideki yazıların tarafsız olacağının, yazarların sansürsüz bir ortamda, özgürce çalışabileceklerinin garantisini kim verebilir ki? Delorme’un Mart sayısındaki giriş yazısında yeni gelecek yönetimin Cahiers’yi “şık”, “neşeli” ve “Fransız sineması odaklı” bir yapıda ilerletmek istediği bilgisi de bulunmakta ve Delorme haklı olarak, Cahiers’nin yayın döneminde hiçbir zaman bu üçünden herhangi biri olmadığının altını çiziyor.

Godard ve Truffaut, 1965

Gerçekten de öyle çünkü derginin 70 yıllık tarihine bakıldığında genellikle hep dışa dönük, Dünya sinemasını yakın takibe almış, ciddi makaleler, sinema üzerine kuramsal yazılar içeren, sözünü sakınmayan bir yapısı bulunmakta. Zaten eleştiri dergisi böyle olmalı, 1960’lardaki bir Oscar ödül töreni açılışında Bob Hope’un bir eleştirmenden bahsederek “buraya gelemez tabii, filmlerimizi beğenmemiş!” benzeri bir espri yaptığını hatırlıyorum. Ama zaten neden gelsin ki? Tarafsızlığını korumak adına “Show business”den uzak durmak zorunda zaten. Eleştirmen ancak özgür bir şekilde istediğini yazabilirse, düşünce özgürlüğü çerçevesinde, kimseye hakaret etmeden fikirlerini ifade edebilirse gerçek bir eleştirmendir. Forman’ın Amadeus filminde Salieri karakteri neden sevilmez? Birçok sebebi var ama en başta, “saray bestecisi” olduğu için. Sadece kralın hoşuna giden besteler yapan bir soytarı gibi gelir izleyiciye. Eleştirmen yönetmenlerin, oyuncuların veya prodüktörlerin gözüne girmek için yazamaz, yazmamalıdır. Beğendiği, göklere çıkardığı filmler olduğu kadar, sert eleştiriler de yapabilecektir gerekli gördüğünde.

Nisan 2020 sayısı

Bu noktadan sonra neler olacak kestirmek pek kolay değil ancak eski Cahiers du Cinéma’nın bu yeni yönetimle “kaldığı yerden” devam etmeyeceği de çok açık. Dedikleri gibi dergiyi piyasa filmlerini ve öne çıkan yerli yönetmenleri övmekten başka bir işlevi olmayan, popüler bir dergi haline getirirlerse, o halde gerçekten de Cahiers’nin sonu gelmiş, bir efsane daha tarihin tozlu sayfalarına karışmış demektir. Gerçekten de çok yazık.

Yine de bu düşünce akışını pozitif bir tonda bitirmeli sanki, bu güdüyü içimde uyandıran da yine Cahiers du Cinéma’nın daha dün yayımlanan Nisan 2020 sayısının, yani Stéphane Delorme yönetiminde çıkacak olan son sayının giriş yazısı oldu. Delorme o kadar tutarlı, o kadar muhteşem bir yazı kaleme almış ki, derginin son sayısı oluşuna neredeyse üzülemedim. Sevgiden bahsediyor yazısında Delorme:

Eleştirinin temelinde sinema sevgisi yatmaktadır, negatif eleştirinin kaynağında yine izlenen filmin daha iyi olmasına yönelik istek, yine sevgi bulunur. İnsan bir şeyi sadece seviyorsa eline kamerayı alıp ona doğrultur. Yönetmenler bir ağacı, bir manzarayı, bir oyuncuyu veya fırtınalı bir havayı, tüm bunları ancak seviyorlarsa filme alırlar. Dolayısıyla sinemayı sevmek, hayatı sevmektir aynı zamanda. Eleştirmen de ister pozitif, ister negatif eleştiride bulunsun, bunu sevgisinden yapar, sinemaya ve hayata karşı olan sevgisinden. Sinemayı sevdiği için de, sinemayı savunmak zorundadır. Bunu yapmayı bildiği en iyi yol da, eleştiridir.

Evet aşağı yukarı bu şekilde ifade etmiş kendisini Delorme ve ona katılmamak elde değil. Bu son sayıda, Nisan 2020 sayısında eleştiri konusuna eğilmiş zaten Cahiers du Cinéma, çok da iyi yapmışlar. Neden eleştiriyoruz, kimler için eleştiri yazıları kaleme alıyoruz, tüm bunlar üzerine kafa yormuş efsanevi ekip, dergideki son yazılarında. Kendilerine yeni entelektüel hayatlarında başarılar diliyoruz, kendilerinin de söylediği üzere, sinema sevgileri hep daim olsun.

Vous pouvez lire le “dernier” Edito de Stéphane Delorme ici.

H. Necmi Öztürk

Bir Cevap Yazın