İlk üç bölümü “yaz dönemi” olarak adlandırılan The Third Day, bu dönemin son gününü bize aktarırken ritminin rengini biraz daha değiştiriyor. Bu bölümde artık başlangıçtan beri bizi meraklandıran ve hakkında çok da bilgi verilmeyen Büyük Ev’in içine girdik. Sam’in (Jude Law) gözünden yazın son gününde Büyük Ev ile birlikte The Third Day’de bir evreyi kapatmak üzere tüm gördüklerimize bir perde çekiyoruz.

Dizinin ilk bölümünden beri karşımıza çıkan bazı gizemler bu bölümle birlikte biraz çözüme ulaşmış olsalar da, bunlar sonlu bir karmaşıklığı ve bazı zıtlıkları da beraberinde getiriyor. Tam Büyük Ev’in içindeyiz ve bütün çözümler belki bu bölümde bir şekilde ortaya çıkar diye beklerken Büyük Ev’in en başta simgelediğini düşündüğümüz o “Büyük Kurtuluş” karşımıza çıkmıyor. Aksine Sam’in burada adanın sakinlerinin kıskacında kaldığını görüyoruz. Sam’in yaşayıp yaşamaması konusunda tam anlamıyla ikiye bölünmüş halkın kişisel ve bencilce dışavurumları karşımıza sıklıkla çıkıyor.

Çekim açılarının ve ışık kullanımlarının oldukça estetik bir biçimde yansıtıldığı bu bölümde, başlangıçta bir rüya ya da hayal içine sıkışmış gibi hissediyoruz. Büyük Ev’in sakininin yanına aldığı iki sarışın küçük kız motifi çok net bir şekilde açığa kavuşmuyor ancak bunu Sam’in başlangıçtan beri ada ile ilgili olarak kendi çocuğunun peşinde oluşuyla bağlantılı bir karmaşık hayal bağlamında yorumlayabiliriz.
Büyük Ev’de Küçük Çaplı Bir Festival
Osea adasına Sam ile birlikte ayaklarımızı bastığımızda bu adada düzenlenecek olan bir festivalden söz edilmişti ancak bu festivalin tam anlamıyla festival gibi yansıtıldığı bir durum, Sam adada bulunduğu sürece gerçekleşmedi. Üçüncü bölümde Sam’e Büyük Ev’de yedirilmeye çalışılan canlı hayvan ve onun üzerinde yapılan ritüel temelli eylemler bize asıl festivalin Büyük Ev’de Sam’i beklediğini gösteriyor ancak bu festival düşündüğümüz gibi ne büyük bir kalabalık ile birlikte kutlandı ne de tam anlamıyla gerçekleşti. Sunday – The Ghost diye adlandırılan bu bölümde her ne kadar kelime anlamıyla bir festival vuku bulmasa da üstü kapalı bir ayinin varlığından kesinlikle söz edilebilir.

Gizemli Olan Adanın Doğası mı Yoksa Gizemi Adanın Sakinleri mi Yarattı?
Belki de dizi ile ilgili akıllara gelen en temel sorulardan biri olan bu soru üçüncü bölüm ile birlikte açık bir şekilde cevaplandırılıyor. Böylelikle Osea’nın aslında özünde bir sorun bulunmadığını, sorunun tamamen adanın sakinlerinden kaynaklandığını keşfediyoruz. Bu anlamda ada sakinlerini bir pagan panteonundakiler gibi değerlendirebiliriz. Ancak bu noktada Sam’in ada ile nasıl bir bağı olabilir? Onun adaya gelişi tamamen tesadüf müydü yoksa ada sakinlerinin bunda bir parmağı var mıydı? Bu temel sorular dizide yaz sezonunun kapanmasıyla birlikte tam anlamıyla cevaplandırılıyor. Bu da dizinin Sonbahar-Kış sezonunun nasıl geçeceğine dair bizi biraz daha meraklandırıyor.

Kaçmaya Çalışırken Sonumuz Her Zaman Kötü mü Olur?
Sam’in kendi hikayesinin bittiği üçüncü bölüm tam anlamıyla bir yakalamacayı andırıyor. Sam’in adadaki gidişatı konusunda kararsız ada halkı Sam’i sürekli, başından beri belli olan bir sona doğru itekliyor. Tamamen rüya ile gerçeklik arasında sıkışıp kalarak bize bir alacakaranlık yaşatan ikinci bölümden sonra dizinin bu bölümünün bu bağlamda daha hafif geçtiğini söyleyebiliriz. Yine de tüm anlatı boyunca kameranın çekim açıları ve belirginleştirilen renk paleti bizi her defasında yanılgıya uğratmak için ısrar ediyor.

Bu bölümde Bayan Martin karakterini canlandıran Emily Watson’ı daha baskın görüyoruz. Sürekli olarak izleyicinin kafasında “Acaba Sam’i tuzağa mı düşürüyor yoksa ona yardım mı ediyor?” sorusunu uyandıran Bayan Martin bir anlamda adanın sesi gibi. Sam’e yardım ediyor, onu adanın labirent ortamına taşıyor ve ona sonunun iyi olacağına dair ümit veriyor ancak sonra tüm bu vaatleri hiç olmamış gibi karşımıza çıkıyor.
Kan, Su ve Çekirgeler
Üçüncü bölüme değin dizide kullanılan gerek sürreel gerekse ciddi bir bağ olan su unsuru, bu bölümde Sam’i kendi sonuna doğru sürüklüyor. Büyük bir mide gibi hareket eden ada, ona ulaşılması için kullanılan ve biçimsel açıdan bağırsağı andıran yoluyla Sam’i her seferinde içinde tutmayı başarır. Hatta son gününde bile ona çıkış için bir yol gösterse de sonrasında sanki vazgeçmiş gibi, onu tekrar midesine atar. Çekirgeler (red cricket) bağlamında daha dizinin ilk bölümünde bir tanesinin Sam tarafından ezilerek içinden çıkan bebek çekirgeleri anımsayabiliriz. Üçüncü bölüm itibariyle Sam, ilk bölümde ayaklarının altında bilerek ezip geçtiği çekirge gibi adanın da karnının yarılıp açılmasını arzuluyor. Büyük bir ayin sürecini yansıtan bu bölümün sonunda çekirgelerin kameraya uzun saniyeler boyunca her vuruşunda çıkardığı sesler kulağınızda çınlarken, Osea adasının festivalini tamamladığını görebilirsiniz.

Adanın Babası Kim?
Bazı hayvan topluluklarında olduğu gibi Osea adasının sakinlerinin de adımlarını takip edebileceği bir babası olmalıydı. Her ne kadar bölüm biterken adanın babasının kim olduğuna yönelik cevap doğrudan açıklanmış gibi gözükse de Sam’i canlandıran Jude Law’ın dizinin sadece ilk üç bölümünde yer alacağı bilgisi bize en başından verilmişti. Bu bakımdan üçüncü bölümün sonunda bile Osea adasının babasının kim olduğu belirsiz gibi, ancak adanın çocukları hala yaşamaya devam ediyor.

Jude Law kendisine ayrılan 3 bölüm boyunca performansıyla dizinin anlatıdaki ağırlığını her zaman hissettirdi. Hatta yakın kamera çekimleriyle onun teatral dışavurumlarına daha yakından tanık olduk. Dizinin bundan sonraki bölümlerinde yer alamayacağını bilmek bir bakıma üzücü olsa da dizinin sonraki 3 bölümünü sırtlayacak olan ve Helen karakterine hayat verecek olan Naomie Harris’in performansını da merak ediyoruz. Üçüncü bölümde baba konusuna eğilmişken dizinin hemen sonraki isminin The Mother olması oldukça dikkat çekici. Öte yandan Sam’in bu bölüm boyunca dizinin adına (The Ghost) yönelik tam kıvamında bir varoluş sergilemesi dikkatimizi çeken diğer unsurlar arasında.

Yanılsama, Mantık ve Fanteziler Aynı Tencerede Kaynıyor
Bölümün sonunda Sam’in ada için bir sembol olarak keskin çizgilerle kabul edilişi biraz kafa karıştırıcı. Bunun en önemli sebebi ada halkının eğer yeni bir babaya sahip olurlarsa ilkbahar misali yeniden doğacaklarını düşünmesi ve bununla bağlantılı olarak refahlarının, hatta bir bakıma kendilerinin arınacaklarına inanmaları. Ancak bölümün sonunda çekirgelerin tüm adanın etrafını sarması bu inanış ve bekleyişin gerçekleşmediğini gösteriyor. Bu açıdan aslında başından beri anlatıya hâkim olan fantezi sürerken, Sam’in karşılaştığı büyük kavuşma bir anlamda ölümü de hatırlatıyor. Üçüncü bölümün bu şekilde son bularak kendi içinde bir dönemi kapatması adanın doğrudan ölümüne de işaret olabilir ancak mevsim değişimiyle bir sonraki sezonun başka karakterle yine aynı mekânda devam edeceği bilgisi bizi Osea adasının gidişatı konusunda ikileme düşürüyor.

Diziyle ilgili tüm inceleme yazılarına THE THIRD DAY – 6 BÖLÜM & 6 YAZI bağlantısından ulaşabilirsiniz (yeni sekmede açılır).