SERVANT: Kendi Enkazından Beslenen Hastalıklı Bir Umudun Hikayesi

The Sixth Sense (2000), Signs (2002), The Village (2004) gibi filmler sayesinde geniş kitlelere ulaşan, son dönemlerde ise The Visit (2015), Split (2016) ve Glass (2019) filmleriyle ön plana çıkan M. Night Shyamalan, geçtiğimiz yıl Servant dizisiyle, dikkatimizi fazlasıyla çekti. Yönetmen 2015 yılında da Wayward Pines adlı TV dizisinin yapımcılığını üstlenmişti ancak Servant’ın ilk sezonunda üç bölümde birden yönetmen koltuğuna oturarak, bu ikinci TV projesini daha fazla üstlendiğinin de mesajını veriyor gibi. Şimdilerde dizinin ikinci sezonunun çekimleri sürmekte, önümüzdeki yılın Ocak ayında ise Apple TV+’da tekrar izleyicileriyle buluşacak. Dizinin yaratıcı koltuğunda daha önce 24 dizisinin yazarlarından da olan Tony Basgallop var. Shyamalan dizinin sadece üç bölümünü yönetmiş olsa da, üstlendiği “executive producer” (çekimlerin her aşamasına müdahale hakkı bulunan yapımcı) görevi sayesinde kamerasının izlerini dizi bitene değin deneyimleyebilmek mümkün. Ayrıca dizinin hemen ilk bölümünde, Shyamalan’ın pizza dağıtıcısı olarak yaptığı kısacık cameo’nun da gözümüzden kaçmadığını ekleyelim. Bu durum akıllarımıza sürekli kendi filmlerinde izleyici ile gizliden gizliye buluşan Alfred Hitchcock’u getirdi doğal olarak.

Toplamda 10 bölümden oluşan Servant’ın çekim mekânı, genel olarak ev ve evin etrafı ile sınırlı. Bu bakımdan “ev” temalı korku yapımlarına bir yenisi daha eklendi diyebiliriz. Filmdeki karakterler aracılığıyla izleyici olarak bazı bölümlerde evden sözde uzaklaşıyoruz ancak filmin ana konseptini oluşturan bebek Jericho ile birlikte hep aynı evin içindeyiz. Servant’da birinci sezon boyunca açıkça belli edilmeyen bir sorunsal olan; Jericho hep evde miydi yoksa sadece gelip geçici bir ziyaretçi miydi sorusu belki de bizi sürekli evin içinde tutan en önemli unsurdu. M. Night Shyamalan’ın yönetmiş olduğu Reborn adlı ilk bölümde, ilk dakikalardan itibaren ana karakterleri oldukça yakın ve karakteristik bir çekim açısı aracılığıyla tanımaya başlıyoruz.

Başrollerde bir dönemin kült yapımlarından Six Feet Under dizisinden Lauren Ambrose (Dorothy Turner rolünde), Dawn of the Planet of the Apes (2014), Rock’n Rolla (2008), Fantastic Four (2015) gibi filmlerde rol almış olan Toby Kebbell (Sean Turner rolünde), Harry Potter serisinden tanıdık olduğumuz Rupert Grint (Julian Pearce rolünde) ve Too Old to Die Young (2019) ile Game of Thrones dizisinde yer alan Nell Tiger Free (Leanne Grayson rolünde) bulunmakta. Dizinin anlatımındaki en büyük yapı taşlarından biri olan Jericho ise Mason Belford ve Julius Belford yönetimi aracılığıyla var oluş sergiliyor.

Dehşet, Fantastik ile Flörtleştiğinde

Dizinin atmosferi başından sonuna dek gizemini ve yarı fantastik unsurlarını koruyor. Bu tip bir anlatıma sahip olan yapımların genelinde, izleyiciyi fark etmeden beklentiye sokan herhangi bir ritim bozukluğundan söz edilemez. Servant bu anlamda her bölümünde içinde barındırdığı aksiyon ve gerilim öğeleriyle hem görsel hem de düşünsel olarak bir doyum sağlıyor. Dizinin görsel tasarım renk paleti oldukça karanlık, kasvetli, boğucu derecede grilik ile kaplı. Sonbahar mevsiminin kışa haşin geçişi Servant’da rahatlıkla görülebiliyor. Görsel olarak bu karanlık temanın yanı sıra son zamanlarda gerilim yapımlarında sıklıkla karşımıza çıkan cırcır böcekleri (“cricket” sözcüğü İngilizce’de hem çekirge hem de cırcır böceği anlamında kullanılıyor), yenilmeye “uygun” birçok hayvan ve bir anlamda insanın kendisi bile, dizide sürekli olarak seyirciye servis diliyor.

Bu açıdan dizinin ilk bölümü Reborn’dan itibaren, Servant’da kendinizi büyük bir yemek şöleninin içinde bulabilirsiniz. Siz yemek masasında kendi yerinizi almışken evin sakinleri sürekli olarak sizin önünüze kendi yemeklerini sunarlar. Bu anlamda anlatımda yemek unsurunun da çok belirgin bir şekilde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. İlk bölümde karşımıza çıkan, dizinin ilerleyen bölümlerinde ailenin başına bela gibi ineceğini düşündüğümüz Leanne Grayson, sezonun başlangıcından itibaren önyargımızı boşa çıkaracak herhangi bir karşılık vermiyor. Aksine Leanne, cadı avı yapmamız için önümüze sürülüyor. Evin kapısını Dorothy Turner ile birlikte açarken ona karşı olan önyargılarımız da başlamış oluyor. Ancak Servant’ı bu doğrultuda basite indirgememek lazım. Dizinin sonuna dek Leanne karakteri ile doğrudan bir bağ kuramasak da, o bize her zaman bir yabancı olarak gözükse de, bu karakterin altında salt izleyici olarak düşündüğümüzden çok daha fazlası yatar.

Servant’da izleyiciyi her konuda şüpheye düşüren en önemli unsur sessizlik. Söz konusu sinemasal anlatıda kimsenin sesi yüksek çıkmıyor, ayrıca dizide herhangi bir müzik de ön planda değil. Bu açıdan, anlatımda en büyük rol atmosfere ve senaryoya düşüyor. Senaryoda birbirini kovalayan çok fazla konuşma metni olmadığı için sürekli kendimizi atmosferin karanlığında, sessizliğin içinde buluyoruz. Bu şekilde temellendirildiği için de, dizide müzik olmaması kesinlikle rahatsız etmiyor. Aksine herhangi bir müzik öğesi bu sessizliği bozsaydı anlatım katmanlarında büyük ihtimalle yığılmalar meydana gelebilirdi. Bunun yanı sıra sessizlik unsurları aynı zamanda “ipucu” olarak da sunulmakta.

A Priori ve A Posteriori

Dizinin anlatımında izleyici, soyut gözlemci olarak deneyimin dışında tutuluyor, bu anlamda tam olarak a priori doğrusallığı çiziyor. Servant’ın son 3 bölümü ise aynı izleyici kitlesini a posteriori noktasına getiriyor. Bu anlamda her ne kadar görünürde biz sürekli bir evin içinde ya da evin bulunduğu sokağın kenarlarında dolansak da Servant bizi düşünsel olarak birçok noktada gezdiriyor. Bu da kurulan hikâyenin iskeletinin birbirine bağlı olarak ve zekice işlendiğini gösteriyor. Tüm bölümler boyunca bir kesinti ya da bir duraksama ile karşılaşmıyorsunuz. A priori ve a posteriori noktaları birbiriyle bağlantılı bir şekilde, bize yolumuzu bulmamızda yardımcı oluyor.

Jericho (9. Bölüm) : Kendi Doğurganlığının Katili

M. Night Shyamalan tarafından yönetilen bu bölümde, başından beri bütün olaylarını dikkatle izlediğimiz hikâyenin ana hatları artık yavaş yavaş çözülüyor. Jericho’ya bu bölümde artık çok daha yakınız. Bunun yanı sıra bu bölümde aynı zamanda bir annenin, kendi doğurganlığından ötürü yıkılışına da tanık olmamızla beraber gerilim, dram ve psikoloji öğeleri birbiriyle buluşuyor. Çoğunlukla Dorothy Turner’ı gördüğümüz bu bölümde onun yansıttığı annelik kavramının dışavurumuyla hikâye kendi içinde bir esneklik kazanıyor ancak – ne mutlu ki – bu esneklik diziye bir mekaniklik katmıyor. Ayrıca bu bölümde bir annenin, farkında olmadan katil konumuna düşmesi olgusuna, doğrudan ya da herhangi bir dış gösterge ile tanık olmuyoruz. Bu açıdan çok titiz bir şekilde hazırlanmış olan bölüm, kimseyi doğrudan suçlamıyor ya da herhangi bir kurban seçmiyor. Durum tamamen, bazı sekanslar aracılığıyla izleyiciye hissettiriliyor. Shyamalan’ın bu bağlamda kamerasının ne kadar derin olduğunu deneyimliyoruz. Benlik, unutkanlık ve bengi dönüş, bellek kavramları bu bölümde tartışmaya açık ve düşündürücü bir boyutta sunuluyor. Bu bağlamda dizinin tüm bölümlerinin ağırlığını, sondan bir önceki bölüm olan Jericho’da görmek mümkün.

Son Akşam Yemeği

Son bölümlere doğru ağırlığını hissettiğimiz yas ve suçluluk öğeleri, anlatıdaki dramatik havayı iyice yoğunlaştıran unsurlardır. Servant bu etmenler aracılığıyla yaratma, diriltme ve sonra da yaratılanı öldürme eylemlerine eğilmiş durumda. Dizinin son bölümü olan Balloon’da ise eve gelen ziyaretçiler için özel olarak hazırlanmış olan yemek şöleni aklımıza ilk anlardan itibaren Darren Aronofsky’nin elinden çıkmış olan 2017 yapımı Mother! filmini getiriyor. Gündelik hayattan görsellerin ne kadar gündelik olmadığını dizinin son bölümüyle daha içten bir şekilde deneyimlemiş oluyoruz. Başlangıçtan beri mekânda kurulan her bir boşluk, karakterler arası mesafeler ortada bir sorunun olduğunu doğrudan ifade ederken belki de son bölümle beraber artık yerini kapatılan mesafelere bırakıyor.

Herkes Aynı Beşikte Uyuyor

Servant seyrimiz sonlanırken Toby Kebbell’in oynadığı karakterin ciddi anlamda ağırlığı olduğunu, Lauren Ambrose’un ise içinde birbirinden keskin ve kaynayan duyguları barındırdığını ve bunları ekrana çok iyi bir şekilde yansıttığını, yüz yapısının masum ama aynı zamanda güvenilmez duruşuyla ve sergilediği tekinsiz karakterle Nell Tiger Free’nin uç bir oyunculuk sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Rupert Grint’in ise daha çok bu tip karakterlere bürünerek, (biraz Daniel Radcliffe’in yolundan giderek belki) akıllarımıza kazınan karakter yapısından sıyrılabileceğini düşünüyoruz. Her bir bölümü 30-40 dakika arasında süren Servant başlangıcından sonuna değin izleyiciye seviyesi son derece yüksek birer rahatsızlık dozu verir. Ancak George Amca’nın da bahsettiği gibi Servant aslında kim veya kime hizmet ediyor? Sanıyoruz ki bunu dizinin ikinci sezonunda daha derinlemesine deneyimleyebileceğiz.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın