23 Ekim 2020’de Netflix’de 7 bölüm halinde yayımlanan The Queen’s Gambit, büyüme sancıları, toplumsal kabul veya dışlanma, madde bağımlılığı, aile kavramı, arkadaşlık gibi yan konular eşliğinde, izleyende satranç sevgisini doğurma veya daha da büyütme becerisine sahip, başarılı ve kaliteli bir yapım. Tüm bölümleri Scott Frank tarafından yönetilen mini dizinin oyuncu kadrosu da göz dolduruyor. Kaynak metni araştırdığımızdaysa Hollywood’a çok önemli üç klasik film hediye etmiş olan bir yazara, Walter Tevis (1928-1984) adına ulaşıyoruz. Tevis’in kaleme aldığı ilk iki eser, sırasıyla The Hustler ve The Man Who Fell to Earth, aynı adlarla iki büyük Hollywood yapımını doğurdu. Yazarın 1984’te kaleme aldığı son romanı The Color of Money de, hemen 1986’da Martin Scorsese tarafından beyazperdeye uyarlanmıştı. The Queen’s Gambit (1983) ise Tevlis’in beşinci romanı ve ilk kez sinemayla tanışıyor.

Satranç oyuncuları arasında popüler olan bu romanı televizyona uyarlarken, dizinin yaratıcıları Scott Frank ve Allan Scott, satranç taşlarının tahta üzerinde “rastgele” durmasının önüne geçmek için, 17 yaşında Grandmaster unvanını elde eden, 15 yıl boyunca da (1985-2000) Dünya Satranç Şampiyonu unvanını korumuş olan ünlü Rus satranç büyükustası Garry Kasparov ve ABD’li ünlü satranç öğretmeni Bruce Pandolfini ile ortak çalışmışlar. Kasparov ile Pandolfini, oyunculara da taşların dizilimi ve satranç saatinin kullanımı gibi konularda hep yardım etmiş. Dolayısıyla dizide gördüğümüz hiçbir satranç dizilimi rastgele veya hatalı değil. Beth Harmon (Anya Taylor-Joy) veya Vasily Borgov (Marcin Dorocinski) karakterlerinin yaptıkları her açılış veya her hamle, önceden hesaplanmış bir dizilimin parçası.

Vezir Gambiti
Hesaplamak demişken dizinin adına da değinmekte fayda var, yaygın İngilizce kullanımda “gambit” sözcüğü “hesaplı hareket” anlamına geliyor, aslında anlamsal olarak satranç sporundan çok uzak olmayan bu sözcüğün satrançtaki karşılığı; “avantaj sağlamak adına bir piyonun veya başka bir taşın bilinçli olarak feda edildiği açılış”. “Queen’s gambit” kavramı ise, Türkçe’de “vezir gambiti” olarak geçiyor ve kökleri 1490 yılına kadar dayanan, satranç tahtasında piyonların ilk hamlede d4 ve d5, ardından da c4 şeklinde dizilmesiyle sağlanan, vezirlerin önünün açıldığı özel bir açılış türü. Dizinin son bölümünde Harmon’ın Borgov’a karşı oynadığı maçın da bu açılışla başlamış olması güzel bir ayrıntı.

Yeri gelmişken “queen” (kraliçe) taşı Türkçe’de “vezir” olarak kullanıldığı için, Walter Tevis’in romanın adıyla Beth Harmon karakterine yaptığı “kraliçe” göndermesinin çeviride kaybolduğunu da hatırlatalım. İlk örneklerine 500’lü yıllarda rastlanan satrancın, yaklaşık 1500 yıllık tarihinde çok sayıda değişiklik yaşanmış. Oldukça eski olan “Vezir” (vizier) yerine 1400’lü yıllarda özellikle Hristiyan aleminde “Queen” taşının getirilmesi de bunlardan biri. Dilimizle beraber Farsça [vazir], Arapça [wazir], Macarca [vezér] ve Rusça [ferz] gibi dillerde de halen bu eski kullanıma sadık kalınıyor.

Queen’s Gambit: Gerçek ve Kurmaca
Yazımızın başında da söylediğimiz gibi kaliteli, iyi yazılmış ve çok iyi oyunculuklara sahip bir yapım Queen’s Gambit. Ancak kişisel bir not düşmem gerekirse, dizinin (aslında romanın) beni hayal kırıklığına uğratan tek yanı, tüm bu anlatılanlarda en ufak bir gerçeklik payının bulunmuyor olması. Dizideki önemli satranç oyuncuları Beth Harmon (Anya Taylor-Joy), Vasily Borgov (Marcin Dorocinski), Harry Beltik (Harry Melling), Benny Watts (Thomas Brodie-Sangster) ve Luchenko (Marcus Loges) gibi birçok isim kurgudan ibaret. Neredeyse her maç öncesinde tarih ve mekân belirtilmesi, dekorun ve karakterlerin gerçeğe son derece yakın resmedilmesi gibi önemli ayrıntılar, seyircide (en azından bende) tüm bunların “gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazıldığı” izlenimini yaratıyor. Tevis o şekilde de bir roman yazabilirdi elbette, ancak kurgunun dışına çıkmamayı tercih etmiş.

Öte yandan, “en ufak gerçeklik payı yok” ifadesini biraz açmak gerek, zira bu ifade tamamen doğru da değil. Yazar Tevis, kitabın başında bu kurgusal yapıyı, gerçekte var olan üç önemli satranç ustasını düşünerek kurduğunu okura açıklıyor. Bu üç isim, Tevis’in belirttiği sırayla Robert Fischer, Boris Spassky ve Anatoly Karpov. Yazar ayrıca bu isimleri doğrudan romana dahil etmeme sebebinin de, kurgu ile gerçeğin çatışmasının önüne geçmek olduğunu belirtiyor. Bu arada ulusal satranç ustası Bruce Pandolfini’nin hem 1983’te yayınlanan kitap için Tevis’e, hem de söz konusu Netflix dizisinin ekibine danışmanlık etmiş olduğunu da ekleyelim.

O halde bu isimlerden izler, roman ve dizide hangi karakterlerde vücut buluyor? Açıkçası her karakteri gerçek bir satranç ustasıyla eşleştirmek pek mümkün değil ama en azından elimizde iki adet yüksek olasılık var. Vasily Borgov karakteri, büyük ihtimalle Boris Spassky olarak tasarlanmış, hem oynadığı yıllar hem de “Yüzyılın Maçı” denilen 1972 SSCB – ABD karşılaşması nedeniyle en güçlü aday o. İkinci olarak Beth Harmon ise, özellikle Yüzyılın Maçı’ndan ötürü, büyük ihtimalle ABD’li dahi Bobby (Robert) Fischer düşünülerek yaratılmış. Fischer’ın Spassky ile yaptığı bir maç sonrasında gözyaşı dökmesi, Fischer’ın kazandığı maçta ise Spassky’nin ayağa kalkıp Fischer’ı alkışlaması gibi ayrıntılar da romanda ve dizide yer bulan, gerçeklikten beslenen dokunuşlar.

1972’de İzlanda’da gerçekleşen Bobby Fischer – Boris Spassky maçı Yüzyılın Maçı olarak adlandırılmıştı çünkü bu zorlu maç sonrasında Fischer, SSCB’nin 1948’den beri süregelen 24 yıllık tahtını sarsmış ve Dünya Şampiyonu unvanını elde etmiş olur. Fischer bu unvanı 1975’e kadar kimseye kaptırmaz, ancak 1975’te SSCB’nin yeni genç yeteneği Anatoly Karpov ile maç yapmayı reddedince, Karpov kendisinden önceki şampiyonla maç yapmadığı halde Dünya Şampiyonu unvanına kavuşur. Karpov’un da dizide çeşitli karakterleri esinlediği şüphe götürmez.

Dizide canlandırılmasalar da, konuşmalarda veya satranç kitaplarında bahsi geçen büyükustalar uydurma isimler değil elbette. Örneğin toplamda 17 yıl Dünya Satranç Şampiyonu olarak kalan ve “tüm zamanların en büyük satranç ustası” olarak değerlendirilen Alexander Alekhine (1892-1946), ilk Dünya Şampiyonu Wilhelm Steinitz (1836-1900), ardından gelen ikinci Dünya Şampiyonu Emanuel Lasker (1868-1941) veya Dünya Satranç Şampiyonası öncesinde öne çıkan satranç ustalarından Paul Morphy (1837-1884) gibi isimler, dizide (ve romanda) bahsi geçenler arasında.

Shannon Sayısı
Tüm bu şampiyonluklar ve hayatını satranca adamış ustalar size “satrançla da ömür mü geçer canım?” dedirtiyorsa hemen Shannon sayısından bahsedelim, öncesinde muhtemel sorunuzun cevabını da verelim: Evet! Ömür geçiyor hatta 64 kareden oluşan satranç tahtası üzerinde olası tüm oyunları oynamaya ömrümüz yetmeyecektir bile. Amerikalı matematikçi Claude Shannon, kendi adıyla anılan, satranca özgü bir “olası oyun sayısı hesaplama yöntemi” geliştirir.

Buna göre satranç tahtası üzerinde sadece bir taş hareket ettikten sonra 20, iki taş hareket ettikten sonra 400, üç taş hareket ettikten sonra ise 8902 olası oyun ortaya çıkabilir. Peki ya 10 hamle sonrasında bu 64 kare içinde kaç türlü oyun gerçekleşebilir diye soruyorsanız hemen cevaplayalım: Yaklaşık 70 trilyon! Shannon bu hesaplamayı bir bilgisayara satranç “öğretmek” amacıyla yapmış, bu da aklımıza elbette 1996’da Dünya Şampiyonu Garry Kasparov’un kendisininkiler dahil tüm oyuncuların ve satranç hamlelerinin kaydedildiği bilgisayar Deep Blue ile yaptığı maçları getiriyor.

Oyunculuklar
Dizinin (ve romanın) merkezinde yer alan Beth Harmon karakterini The Witch’ten (2015) tanıdığımız Anya Taylor-Joy canlandırıyor. Röportajlarda kendisine sorulan “satranç bilginiz ne düzeydeydi bu rolden önce?” gibi sorular hem son derece gülünç, öte yandan da ne kadar iyi bir oyunculuk sergilediğinin kanıtlarından biri. Bu tür soruları şahsen gülünç buluyorum çünkü Bela Lugosi’ye “bu filmden önce tabutta uyumuş muydunuz?” veya “kan içmiş miydiniz?” sorularının sorulduğuna hiç rastlamadım.

Anya Taylor-Joy’un da sabırla defalarca cevapladığı gibi, oyunculuğun tanımı bu zaten, bir şeyi hayatınızda ilk kez yapsanız bile seyirciye o işin ustası olduğunuzu hissettirmek. Diğer önemli rolleri düşündüğümüzde aklımıza elbette Beth Harmon’ın üvey annesi Alma Wheatley’yi canlandıran Marielle Heller geliyor, harika bir karakter oyuncusu olmasının yanı sıra, Heller’ın gerçekte çok önemli bir yönetmen (A Beautiful Day in the Neighborhood ve Can You Ever Forgive Me?) olduğunu da unutmayalım. Dizideki diğer karakter oyuncuları arasında Marcin Dorocinski (Vasily Borgov), Bill Camp (Mr. Shaibel), Moses Ingram (Jolene), Millie Brady (Cléo), Marcus Loges (Luchenko), Harry Melling (Harry Beltik) ve Thomas Brodie-Sangster (Benny Watts) sayılabilir. Daha doğrusu sayılmalı, hepsi çok güzel performanslar sergiliyorlar.

Satranç Sevgisi ve Takım Oyunu
Satranç elbette bireysel bir oyun ancak dizide yer yer bu spordan takım oyunu olarak bahsedilmesi de çok hoş bir dokunuş, özellikle de bunu toplumsal dışlanma gibi sorunlarla aynı düzlemde masaya yatırıp, arkadaşlık kavramı üzerinden çözmesi bakımından. Her bölümün kendine göre önemi olsa da kişisel olarak yedinci yani son bölümü çok doyurucu ve baştan sona satranç sevgisini aşılayan bir yapıda buldum. Diziyi izledikten sonra bilgisayarımdaki satranç uygulamasında üst üste 10-12 el oynadıysam ve Gazete Duvar yazarı Şenay Aydemir’in de bu güzel yazısında dediği gibi dolabımdan eski satranç setimi çıkarttıysam, hepsi The Queen’s Gambit, özellikle de yedinci bölüm sayesinde.

Dizi boyunca satrancın hırsla, saldırgan hamlelerle, öfkeyle oynanabileceğine tanık oluyoruz ama asla saygısızca oynanan bir oyundan bahsedilmiyor. Bu biraz da satrancın yapısından kaynaklanıyor ancak bu önemli özelliğin dizide her fırsatta altının çizilmesi çok büyük bir artı. Satranç ortak bir dili, önceden belirlenmiş kuralları temsil ettiği için, karşınızdaki sizden daha iyi oynuyorsa ona değil, kendinize öfkelenebilirsiniz ancak ve karşınızdakine saygı duyarsınız. Tüm kurallarını ezbere bildiğiniz bir oyunda birdenbire köşeye sıkıştırılmak sinir bozucu olduğu kadar – belki çok daha fazla – eğiticidir de, kendisinden daha iyi bir rakiple satranç oynamış olan herkes bu duyguyu hayatında en az bir kez mutlaka hissetmiştir.

Bu açıdan Beth Harmon’ın “satranç her zaman rekabete dayalı olmak zorunda değildir, satranç güzel de olabilir” demesi çok önemlidir, aynı şekilde dizinin sonunda parka gidip satrancı zevk için oynayanlara selam vermesi ve onlardan biriyle oynamaya başlaması da. Deep Blue gibi makineler de bu “güzelliği” bozmaktan başka bir işe yaramamıştır kanımca, çünkü inanması her ne kadar zor gelse de, “karşınızdakini alt etmek amacıyla” oynanmayabilir pekala satranç.

Karşınızdakiyle bir sohbettir herşeyden önce, iki oyuncu hangi dili konuşursa konuşsun, oynama biçimi üzerinden anlaşabilirler. O yüzden dizide bazen “çok agresif bir hamle” ifadeleri geçer, kalenizi bir kare kaydırmakla filinizi tek hamlede 7 kare ilerletmek arasında fark vardır çünkü. İlki temkinli, saygılı ve sessiz bir hamledir, diğeriyse saldırgandır, cüretkardır. Ama asla saygısız değil. Sonuç olarak The Queen’s Gambit ekibine insanları tekrar satranca yönelttiği veya satrançla tanışmalarını sağladığı için teşekkür borçluyuz, sırf bu açıdan bile önemli bir yapımla karşı karşıyayız.

Peki ya Kadın Satranç Ustaları?
Walter Tevis, romanındaki satranç dehasını bir kadına atfederek 1980’lerde eşitlik adına hatırı sayılır bir tercih yapmış, yine de kadın satranç ustalarının adlarının daha çok duyulması gerektiği aşikâr. Üstelik bu durum 2020’de bile hiç değişmemiş, internette yaptığım aramalarda karşıma “en güzel satranç oyuncuları” gibi abesle iştigal başlıklar bile çıktı! Yine de önemli kadın satranç ustalarının bir kısmını elimizden geldiğince sayfamıza taşıyalım.
- Nona Gaprindashvili: İlk kadın büyükusta (1941 doğumlu, unvanı 37 yaşında elde eder)
- Susan Polgar: Büyükusta unvanını 22 yaşında (1991) elde eder.
- Judit Polgar: Ablası Susan Polgar ile aynı yıl büyükusta unvanına kavuşur, 15 yaşındadır.
- Humpy Koneru: Hintli oyuncu, 15 yaşında büyükusta olur (2002).
- Hou Yifan: 2008 yılında, 14 yaşında büyükusta unvanını kazanır, bu unvana hak kazanan en genç kadın satranç ustasıdır.
- Aleksandra Goryachkina: 2018’de, 19 yaşındayken büyükusta unvanına sahip olan Rus satranç ustası.
Liste ne mutlu ki oldukça uzun, ayrıntılı listeye Wikipedia sayfasından ulaşabilirsiniz.

Judit Polgar Filmi Ne Zaman Çekilecek?
Yukarıdaki isimlerin hepsi önemli elbette ancak hayatını okuduktan sonra kesin olan bir şey var ki, o da Judit Polgar’dan daha fazla bahsetmemiz gerektiği. Kendisi Dünya Satranç Şampiyonası’nda (2005) mücadele eden ilk kadın olma özelliğini taşıyor, ayrıca 2002’de Garry Kasparov ile yaptığı maç sayesinde, bir güncel Dünya Şampiyonunu yenen tek kadın büyükusta. Bu kısmın altını çizelim, Kasparov’u yenmiş olan bir büyükusta var karşımızda. Kasparov’u yenmesi bir yana, aşağıda adları bulunan eski / güncel Dünya şampiyonlarını da klasik veya hızlı satranç maçlarında yenmiş Judit Polgar!
- Magnus Carlsen (2013’ten beri güncel Dünya Şampiyonu)
- Anatoly Karpov (1975-85 Dünya Şampiyonu)
- Vladimir Kramnik (2000-2006 Dünya Şampiyonu)
- Boris Spassky (1969-1972 Dünya Şampiyonu)
- Vasily Smyslov (1957-1958 Dünya Şampiyonu)
- Veselin Topalov (2005-2006 Dünya Şampiyonu)
- Viswanathan Anand (toplamda 8 yıl boyunca Dünya Şampiyonu)
- Ruslan Ponomariov (2002-2004 Dünya Şampiyonu)
- Alexander Khalifman (1999-2000 Dünya Şampiyonu)
- Rustam Kasimdzhanov (2004-2005 Dünya Şampiyonu)

Tüm bu bilgiler ışığında da haklı olarak aklımıza şu soru geliyor: Judit Polgar üzerine neden bir film çekilmiyor hala? Tabii akla Kasparov ile 17 yaşındayken yaşadığı tartışmalı maç (iddialara göre Kasparov maç sırasında dokunduğu At yerine başka bir taşı oynar, bu da kurallara aykırıdır) ve satranç dünyasının erkek egemen olması gibi sebepler geliyor ancak bu varsayımsal sebepleri normal karşılamak bir yana, kabul etmek bile istemiyoruz. Umarız en kısa sürede Judit Polgar’ı canlandıran bir oyuncunun başrolde olduğu, böylelikle de film veya dizi başlarken “Gerçek olaylardan esinlenilmiştir” ibaresini göreceğimiz bir yapımla karşılaşabiliriz.

ADDENDUM
The Queen’s Gambit’te adı geçen veya gösterilen kitaplar için küçük bir liste yapmayı uygun gördük çünkü yaptığımız araştırmada bazı yazar adlarının, Tevis tarafından değiştirildiğini fark ettik.

Satranç konulu filmler:
- Searching for Bobby Fischer (Zaillian, 1993)
- The Luzhin Defense (Gorris, 2000)
- Bobby Fischer Against The World (Garbus, 2011)
- Brooklyn Castle (Dellamaggiore, 2012)
- Pawn Sacrifice (Zwick, 2014)
- Magnus (Ree, 2016)
- Queen of Katwe (Nair, 2016)
Satrançla ilgileniyorsanız takip edilebilecek YouTube kanalları:
İngilizce yayınlar:
Türkçe yayınlar: