ALTIN SESLER: Yeni Dünyanın Kimliksiz İnsanları

İKSV İstanbul Film Festivali kapsamında Kasım seçkisinde gösterilen Altın Sesler (Golden Voices, 2019), sıcacık anlatısı ve özgün mizahıyla gözden kaçırılmaması gereken bir film. Evgeny Ruman’ın yönettiği ve başrollerini Mariya Belkina ile Vladimir Friedman’ın paylaştığı Altın Sesler, Sovyet Rusya dağıldıktan sonra Yahudi kökenlerinden dolayı İsrail’e taşınmaya karar veren yaşlı çift Victor ve Raya Frenkel’in İsrail’deki hayatlarına adapte olma çabalarını komik bir dille ele alıyor. Filmin hikayesi de anlatısı kadar ilgi çekici. Sovyet Rusya’da dublaj sanatçısı olarak çalışan Raya ve Victor, ömürlerini adadıkları işlerini İsrail’de devam ettiremeyeceklerini anladıklarında hayat masraflarını karşılamak için yapabilecekleri yeni işler arıyorlar. Bu dünyanın düzenini bilmedikleri gibi dilini de konuşamayan çiftin hayatında yepyeni bir sayfa izliyoruz. Raya ve Victor’un zoraki hayat mücadelesini konunun ağırlığını hissettirmeden eğlenceli bir dille anlatmak ustalık gerektiren bir zanaat; film gerek senaryosu gerek yönetmenliği gerekse oyunculuklarıyla bunu başarıyla yapıyor.  

Filmlere bağlanmakta zorluk çeken bir izleyici olarak Altın Sesler’in daha ilk sahnesinden seyirciyi kendine bağladığını söyleyebilirim: Victor ve Raya Rusya’dan gelen uçaktan iniyorlar, bütün yolcular yeni hayatlarına doğru hızla yürürken Victor, Raya’yı durdurup uçağın önünde bir fotoğrafını çekiyor. Bu kısacık anda çok fazla anlam gizli: Victor’un Raya’yı yönetmeni olduğu filmdeki bir oyuncu gibi kontrol ettiğini ve Raya’nın durumdan rahatsız görünmesine rağmen Victor’a itiraz etmediğini görüyoruz. Daha bu ilk sahneden Victor ve Raya arasındaki ilişkide Raya’ın edilgenliğine karşın Victor’un baskınlığı ve aralarındaki iletişimsizlik ustalıkla seyirciye gösterilmiş oluyor.

Filmin anlatısındaki duygu sentezinin en önemli bağlayıcısı müzik. Tek enstrümanlı basit ve eğlenceli müzik, karakterlerin yüzündeki ciddiyetin ardına yumuşak bir umursamazlık ekleyerek hikâyenin yükünü hafifletiyor. Filmin renk skalasına sarı ve kahverengi tonlar hâkim; bu renkler toprak çağrışımı yapıyor: ‘Vaat edilen topraklar’. Toprak tonları aidiyet hissi yaratacağı yerde, Raya ve Victor’ın yeni evlerinin baştan aşağıya sapsarı ve kimliksiz olması huzursuzluk ve yabancılık duygusunu artırıyor. Karakterlerin evlerine ilk girişlerinden son çıkışlarına kadar evi beğenmedikleri aşikâr, fakat ikisi de evden ayrılıncaya kadar bu konuda tek kelime etmiyorlar. Yeni bir hayat kurmak için geldikleri bu yabancı ülke istemsizce içine düştükleri, ait olamadıkları bir ev.

Raya ve Victor ülkenin normaline dönüşmüş gaz maskelerini aldıklarında maskeleri bir daha görmeyecekleri bir yere saklamak istiyorlar, bu gaz maskeleri taşındıkları ülkenin gerçeğini ortaya koyuyor: Bu yeni ülke, saldırıya uğrama ihtimalinin günlük hayatın bir parçası olduğu, sanatınsa para etmediği bir dünya. Pragmatik değeri olmayan hiçbir uğraşının var olamadığı bu yer hayatları boyunca uğruna yaşadıkları her şeyin bir antitezi gibi. Maskeyi bir daha görmek istemeyen Raya, Victor’u terk ederken maskesini evde bırakıyor, içinde yaşadığı gerçekten kaçıp hayali karakterler canlandırabildiği işine gidiyor.

Raya ile Victor arasındaki huzursuzluğun iyice kendini göstermesi, Raya’nın bulduğu beklenmedik işi Victor’un öğrenmesiyle oluyor. Raya, kadınların telefonda Rusça seks işçiliği yaparak para kazandığı bir arama merkezinde işe başlıyor. Yıllarca filmlere dublaj yapmakta kullandığı sesi burada işe yarıyor: Arayan adamların arzularına göre bazen kalın sesli macera arayan evli bir kadın, bazen ince sesli genç bir bakire oluyor. Hangi rolde olursa olsun kesinlikle gerçek yaşını söylememesini tembihliyor patronu. Victor’un bulabildiği tek iş ise ayakları yara oluncaya kadar yürüyüp binalara kâğıt yapıştırmak. Victor ve Raya’nın yeni evlerine uyumsuzluğunu hayatlarının her alanında izliyoruz, görüyoruz ki bu yeni dünya Rusya’dan gelen ihtiyarlara değil, daha çok Kutsal toprakların gençlerine uygun.

Ne çocukları ne de akrabaları olmayan Raya ve Victor’ın dünyaları birbirlerinden ibaret. Evlilikleri boyunca Victor hayatını, başrolü Raya olan fotoğraf karelerine kaydederken Raya da Victor’un hayatının baş rolünde oynamayı sessizce kabul etmiş. Raya’nın yeni işi, sesini Victor’un olmadığı bir ortamda kullandığı ilk yer olmasının yanı sıra, erkekleri memnun etmek için türlü türlü karakterler canlandırdığı hayali bir evren. Tek bir rol oynayabildiği Victor’un çektiği fotoğraflarının aksine Raya, işinde sesiyle farklı rollere girerek erkeklerin fantezilerini canlandırıyor. Margarita’yı arayan erkekler Raya’ya hayallerindeki görüntü ve karakterleri atfedebiliyorlar, Raya da onlarla konuşurken başka kadınlara dönüşebiliyor, böylece ona hayatının gerçeklerinden ve Victor’dan uzaklaşma şansı veren işine sıkı sıkıya sarılıyor. Raya’yı canlandıran Mariya Belkina’nın muazzam oyunculuğu sayesinde Raya’nın aynı anda hem hüzünlü ve neşeli, hem arzu dolu ve mesafeli, hem de korkak ve cesur hallerini izlemek eşsiz bir keyif.

Victor, radyodan tanıdığı arayınca sonunda kendine göre bir iş bulduğunu düşünüp seviniyor, fakat söz konusu iş parasız bir gaz bombası anonsu. Victor’un sevdiği dublaj işini yapabildiği tek yer korsan filmci, onlar da kalite veya sanat derdinde değil, uğraşmadan para kazanma derdinde.  Korsan filmcinin müşterilerinin arttığını gören yerel sinema sahibi, Raya ve Victor’ı kendi safına çekmek isteyerek Victor’a yanaşıyor; sanat aşığı Victor ise Fellini’nin son filmini seslendirmeyi şart koşuyor. Filmin ilk gösteriminde salonun yarısı bile dolmuyor fakat salondaki sayılı kişi arasında Victor’dan habersiz filmi izlemeye gelen Raya da var. Film tam gösterime girdiği anda Victor’un kaydettiği anons başlıyor: gaz bombası saldırısı. Herkes maskelerini takmak zorunda, fakat Raya evi tek ederken maskeyi yanına almamıştı. Victor Raya’ya maskesini ulaştırıp onu kurtarmak umuduyla bütün şehri turluyor, sonunda Raya’yı hiçbir yerde bulamayıp sinema salonuna dönünce Raya’yı orada buluyor. ‘Senin için gelmedim, Fellini için geldim’ diyor Raya, bunu duyan Victor onu çılgınca öpüyor; o anda anlıyoruz ki tüm iletişimsizliklerine rağmen Victor ve Raya birbirlerinin dünyasına aitler.

Raya ve Victor’un ilişkisi o kadar doğal aktarılıyor ki seyirciye, insan bu çifti izlerken birbirlerini sevmelerine rağmen iletişimsizlik sonucu birbirinden uzaklaşmış hayatındaki çiftleri anımsamadan edemiyor. Böyle çiftlerin alıştığı huzursuz düzenin bozulması için hayatlarında gerçekten büyük bir değişiklik olması gerekir; Raya ve Victor’un hikayesindeki yepyeni bir ülkeye taşınmak gibi. Raya ve Victor’ın bu yeni ülkelerinde hissettikleri yalnızlık filmde zekice işleniyor. Altın Sesler özgün anlatısı, başarılı oyunculukları ve akıcı hikayesiyle izlediğinize pişman olmayacağınız yumuşacık bir film olarak hafızalara kazınıyor.

Eda Bebek

Bir Cevap Yazın