TITANE: Bir Düş Uyuşturucusunun Ritimsiz Dansı

Pasif bir ölüm sıcaklığını bir pelerin gibi kullanan düş uyuşturucusu için basit olan, kendi doğallığını takip etmektir. Basit olduğu için takip edilmesi kolay olan bu yol giderek alışkanlığa hatta gündelik ritme dönüşür. Varlığı, etrafa öznesi olmadan gerçekleştirdiği dağılım ise sadece öznesi dışındakileri sarsıcı bir şekilde etkileyebilir. Farkında olmadan bu alışkanlığın zehrini yutan özne, alıp verdiği nefesle herkesin üzerinde etkiler yaratır. En çok darbeyi alan kendisi olsa bile etrafındakilere verdiği tanımsız acının yükü çok daha fazladır. Can yakar, taptaze varlığı soldurur, taze olmayanları ise olabildiğince dibe çeker, iflah olmaz ruhunu bir manzaraya bakar gibi izler. Asıl olan öznenin ritimsizliğindeki ritmin inandırıcılığıdır. Agathe Rousselle’in doğrudan hayat verdiği Alexia ile dolaylı yoldan varlığına dokunduğu Adrien karakterleri bu ritimsizliğin öznesidir. Uçsuz bucaksız varoluş yorgunluğunu sırtına yükleyen bu öznenin başlangıç noktası olmadığı gibi bir varış noktası da bulunmadığından Titane (Titanyum, 2021) bu karakterin varoluşuyla anlatılmaz olanı anlattığı yanılgısına düşüyor.

Ölümü Çürümez Bir Maddeye Hapsetmek

Julia Ducournau’nun Alexia karakteri ölümden yapılmış, hayatın uykusunu sonuna kadar içine çeken bir karakter. Grotesk bir beden dönüşümüne zemin hazırlayan filmin ilk sahnelerinde onunla karşılaştığımızda dahi, görünmez bir dönüşümün pençesinin altına çoktan girmişti. Yaşadığını sanırken ölü olan ancak pençenin altına girdiğinde nefes almaya başlayan Alexia kesinlikle bir anti-kahramandır. Özlediği hiçbir şeyin olmayışı onu ölmeye gerçek anlamda yaklaştırdığında ılık, aldatıcı bir tebessümün ardına saklanır. Kaba ve dağınık bir şekilde biçimlendirilen Alexia karakteri oldukça tutarsız bir şekilde doyumsuz bir arzunun arayışı içindedir. Film boyunca bu arzunun şekilden şekle girip tıpkı karakterin görsel olarak dönüşmesi gibi onun da duygusal anlamda şekil almasını izleriz. Oldukça dengesiz ve donuk bir zemine yerleştirilen anlatım, filmin görsel coşku bab’ında sürekli ritmini arttırması ana karakterin üzerine olması gerektiğinden fazla yük bindiriyor.  

Gösterişli Görünümünün Ardına Sığınan Zevk

Dünya üzerinde nadir bulunan elementlerden biri olan titanyumun parlak yapısının yansımasından çokça yararlanan Titane (zaten hiç dillendirilmese de filmin Türkçe karşılığı elbette Titanyum), takip ettiği sergileme biçimi nedeniyle bu öğeyi sadece (üstelik ayağı zemine sağlam basmayan) bir dayanak olarak kullanıyor. Anlatı bakımından filmde David Cronenberg’in Crash (1996) filmini andıran bir çerçeve görebiliyoruz. Ancak Ducournau, resmetmeye çalıştığı kadar mekanik bir boyutu yakalayamamış. Vücut-makine ilişkisinin zayıf kaldığı bu noktada mekaniğe üstün gelen vücut organizması çeşitli hayaller kurdurtuyor. Tüm beden dönüşümünü destekleyen malzemelerin bir makine füzyonu doğurduğu aşikâr ancak bu boyut, Cronenbergvari boyutu gerisinde bırakamıyor.

Filmin referans aldığı noktalar oldukça fazla. Cronenberg’in yanına David Lynch’i de ekleyebiliriz. Yönetmenin Eraserhead (1977) filmi bu anlamda ilham noktası olarak düşünülebilir. Filmin sinematografik kurgusunun başında olan Ruben Impens’in anlatım dili de Eraserhead’inkine yakın. Georges Franju’nun 1960 yapımı Les yeux sans visage adlı filmi de Titane’ın referans noktalarından birini oluşturuyor denebilir. Beden ve dönüşüm ilişkisi göz önüne alındığında Christopher R. Mihm’in The Giant Spider (2013) filmi de akıllara düşebilir. Tema beden’in dolaylarında dönünce bu temanın altını örneklendirmek çok güç değil. Beden her ne kadar varlığın özüne inşa edilmiş bir çember olsa da onun organizmasını ve tüm gücüllüklerini kavrayıp ona tam anlamıyla sahip olmak kolay değildir. Beden üzerine yapılan güzellemeler, öykünmeler bu bakımdan oldukça fazladır.

Kargaşayı Doğurmadan Düşürmek

Titane’ın en belirgin özelliği ana karakterinin kargaşalardan beslenmesi. Onun olaylarla olan mekanik ilişkisi her ne kadar anlatının ana mevzusunu oluştursa da mevzu yeterli bir yankı yaratmıyor. Buna bağlı olarak beslenilen kargaşanın yankısını dahi duyamıyoruz. Julia Ducournau, anlatısını temellendirirken katmanlı bir yol seçmiş. İzleyiciye sunulan bu katmanlı yolun anlatısında üç ana bölümün akışıyla karşılaşıyoruz. Üç bölümde de ana karakterimiz Alexia. Filmin ritmini bozan da tam olarak bu bölümleme ve anlatıyı katmanlandırma kısmı. Anlatı kendi üzerine başka anlatıları alınca ilkinin ritmiyle bir sonrakinin ritmi arasında uyumsuzluklar başlıyor. Öyle ki belli bir noktadan sonra bir hastalık olduğunu düşündüğümüz, hikâyenin neredeyse özü olabilecek mekanik merakı daha filmin ortasına ulaşmadan, merakı ayakta tutma bağlamında çok gerilerde kalıyor.

Bir Fantezi Öğesi Olarak Beden

Titanyum biyo-uyum sağlayan bir unsur olarak karşımıza çıkıyorsa bu unsur Alexia’nın bedeninde bir özne olamıyor. Titanyumun başlangıcı Alexia’nın sonundan sonra gerçekleştiği noktada mekanik olan tüm bedeni avucunun içine almış oluyor. Bu noktada filmde mekanik unsurların dağılımı yönetmenin (hayli yersiz) mizah anlayışıyla buluşunca özümsenebilmesi muhtemel olan mekanizmanın anlatısında kesintiler, bulanıklıklar meydana geliyor. Anlatı ister istemez kesintiye maruz kalınca hikâyenin katmanında delikler açılıyor. Mekanik olanın simgesel yansıması olarak soğukkanlılığın izlerini Alexia’nın üzerinde görüyor olsak da “endişe” olabilecek en sıcak enerji olduğundan, Alexia’nın mekanik yanının kronik endişeyle eridiği ortada. Dolayısıyla yönetmenin titanyum malzemesiyle yaratmak istediği ortam tıpkı filmdeki alevler gibi bir imitasyondan ibaret kalıyor.

Bedenin dönüşümüne odaklanmış olan anlatımın ilk sekansında bedenin bir fantezi unsuru olarak salt bir biçimde gözlerimizin, bakışlarımızın pazarına sunulması ve ilerleyen dakikalarda aynı bedenin bu pazarda bedavaya bile satılamayacak hale gelmesi dikkat kesilmesi gereken iki uç uçurum. Eğer Alexia’nın yolları Vincent (Vincent Lindon) ile kesiştiği noktada titanyumun etkisinin Alexia’nın bedeninden uzaklaştığı düşünülürse bu yine içi çok iyi bir şekilde doldurulamaz bir delik olacaktır. Öte yandan Alexia’nın üzerindeki titanyum yayılımının başlangıcına Vincent’dan önce tanık olmuştuk. Bir bakıma Vincent’ın varlığı ile Alexia’nın mekanik arzusunun alevleri söndürülmüş olsa da o arzuya, onu içimizde temellendirebilecek kadar tanıklık edemediğimizden yine bir boşluğa düşüyoruz.

Bir Bedenden Başka Bir Bedene

Alexia ile Vincent’ın bedenlerinin öznelerinden çokça çektiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu anlamda ikiliyi aynı bedenin içine doğru ilerlerken görebiliriz. Her ikisinin de beden üzerinden çektiği ve kendilerine çektirdikleri acı, ne zaman kendini açıkça gösterse dönüşümün hipnotize edici etkisine maruz kalabiliyoruz. Vincent’ınkine göre Alexia’nın bedenini kendisinden dışlaması daha yoğundur. Bunun en iyi örneği bedenini paket gibi sarması, bir nevi onu başkasına vereceği bir paket gibi algılayışıdır. Bu noktada bedenin cinsiyetiyle değil doğrudan bedenin öznesiyle ilgileniyoruz.

Kusursuz Bir Binanın Temeline Atılmış Kusurlu Bir Temel

Filmin çarpıcı, göz alıcı yanı beslendiği noktanın zenginliği olurken kusurlu yanı ise olay örgüsündeki akışın yorumlanması ve kesintili geçişlerdir. Müzik kullanımı ise sekanslarla doğrudan bir bütün yakalamamasının yanında, genel kompozisyona da yardımcı olmuyor. Türler arası geçiş yaptığı iddiası ve bedenin temsiline eğilmesiyle Titane, kaotik dilde nasıl konuşulacağını biliyor. Görsel olarak yapaylık boyutuna girmeyen ancak komedi anlayışıyla anlatının boyutunda hasarlar bırakan bir yapım. Mekanik olanın dilini koparıp onu insanınkine yerleştiren ancak mekanik olanın amacını hiçbir zaman bir Terminator misali gerçekleştirmeyen, kendi içindeki tutarsızlıklarla beslenen bir bedene hizmet ediyor. Ağır bir günün ardında derinin üzerinde yaralar açılır, çürükler bırakılır, tüm bunlar varlığın anlaşılmaz derin sessizliğinin hüküm sürdüğü bir oyun mudur yoksa sadece sembolik bir göz kırpma mı? Titane bu iki mevcut sorunsalın arasında gidip gelen anlatım dilini her defasında kıran ve onun kırıntılarını etraftan temizlemeden bir diğerini kırmaya girişen, kendi arzularını doyurmak için tekrar tekrar kaoslar yaratıp kendini tüketen bir yapım.

Burcu Meltem Tohum

Bir Cevap Yazın