NITRAM: Uzanıp Kendi Dudaklarından Öpenin Tekinsiz Ayna Evresi

41. İstanbul Film Festivali‘nde izleme şansı bulduğumuz yapımlardan biri de Nitram oldu. Cannes’da yedi dakika boyunca ayakta alkışlanan ve Caleb Landry Jones’un başrolde gösterdiği performansla Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü aldığı, yönetmen koltuğunda ise Justin Kurzel’in bulunduğu 2021 yapımı Nitram, Avustralya’nın en kanlı katliamı olarak anılan Port Arthur Katliamı’nın suçlusu Martin Bryant’ın son derece ilginç ve tersten işlenmiş biyografisi. Martin Bryant’ın 28 Nisan 1996’da Tazmanya’nın Port Arthur kentinde gerçekleştirdiği bir silahlı saldırı sonucunda 35 kişi ölmüş, 23 kişi de yaralanmıştır. Bu olaydan sonra Avustralya hükümeti serbest silahlanmayı yasaklama tedbiri almıştır ancak şu anda -filmin sonundaki bilgilendirme yazısına göre- serbest silahlanma oranı o zamana göre oldukça yüksektir. 

Essie Davis

Filmin başlığı ise Martin’in isminin tersten yazılışından gelmektedir. Filmin ele aldığı konuyu işleyiş üslubuna bakıldığında yapımın neden bu şekilde adlandırıldığı oldukça açık. Genel olarak bu tür katliam veya benzeri kanlı olaylar ya belgesel türüyle ya da tamamen tanrısal bir bakış açısı kullanılarak oluşturulur. Bunun nedeni katliamı gerçekleştiren kişiye karşı oluşacak hayranlık türü duyguların veya o kişinin kirli ününe destek olma durumunun önüne geçmektir. Örneğin Gus Van Sant tarafından yazılıp yönetilen ve Columbine Lisesi Katliamı’nı konu alan Elephant (2003) filmi tamamen tarafsız bir bakış açısıyla olaya kamera tutmaktadır. 

Ancak Nitram filminin yönetmeni Kurzel, serbest silahlanmanın abesliğini gösterecek bir film yapma kaygısı içinde bu filmi çektiklerinden bahseder. Bu bağlamda, bu tür olayları konu edinen yapımların, anlatılarını birbirinden oldukça farklı yaklaşımlarla kurdukları görülür. Aynı şekilde yine bir katliamı -kurgusal olsa dahi- temel alan Lynne Ramsay’in yönettiği We Need To Talk About Kevin (2011) filminde, katliamı gerçekleştiren Kevin karakterini katıksız bir şeytaniliğe sahip bir çocuk olarak görürüz. Ancak Martin Bryant’ın hayat hikayesine baktığımızda fark ettiğimiz ilişki halinde olduğu Helen ve Helen’in komşuları ile yaşadığı normal dışı olayları, Martin’in patolojik davranışlarını -özellikle hayvanlar ve çocuklar üzerindeki cinsel istismarlar- filmde çok fazla görmeyiz. Hatta son zamanlarda Martin’in babasını öldürdüğü konusunda yapılan araştırmalar da filme yansımamıştır. 

Judy Davis

Filmin açılış sekansında Martin’in küçüklüğünden bir video gösterilir. Martin havai fişekler ile oynarken kendini yakmıştır ve ona ateşlerle tekrar oynayıp oynamayacağı sorulunca “Onlarla oynamaya devam edeceğim.” cevabını verir. Bu cevap suçbilimcilere ve psikiyatristlere göre oldukça patolojik ve anti-sosyal bir söylem olarak görülebilir çünkü yaptığı hatadan herhangi bir ders çıkarmayan ve yaptığı hatada ısrarcı olacağını söyleyen bir çocuk profili vardır. Bu da akla anti-sosyal kişilikte olan kişilerin çocuklukta gerçekleştirdiği üç temel davranıştan birisini akla getirir; piromani

Caleb Landry Jones

Martin’in psikolojik destek aldığı ve ilaç kullandığı filmin bir sekansında gösterilir ancak film bunu Martin’in yaptıklarına dair bir ehliyet niyetinde göstermez. Martin’in ilaç kullandığı ve akıl sağlığı yerinde olmadığı için ona acınmasına, mağdur rolüne bürünmesine izin vermez. Bu noktada dikkat çekilmek istenen şey Martin’in annesinin tavırlarıdır. Martin’in tedavisine tam teşekküllü olarak devam edilmediği aşikardır. Annesinin tek istediği şey Martin’in uyuşması ve ona eziyet gibi gelen davranışları yapacak enerjisinin kalmamasıdır. 

Judy Davis

Martin’in hayatına baktığımızda aile desteğinin ve aile gözetiminin önemli derecedeki eksikliği göze çarpmaktadır. Filmin bir sekansında Martin’in annesini ve evin dış duvarına yuvalanmış arıları görürüz. Yunan mitolojisindeki bir hikayeye göre Zeus arıların olduğu bir mağarada dünyaya gelir ve onu arılar besler. Bu yüzden arılar anneliğin, üremenin ve dünyaya gelişin bir simgesi haline gelmiştir. Fakat bu sekansta gördüğümüz şey arıların oldukça bozuk bir düzende ve kendileri için hiç de güvenli olmayacak bir yerde olduklarıdır. Martin’in annesinin de düşüncelerinin ve tavırlarının, görülen arılar ile paralellik oluşturduğu ortadadır. Aynı şekilde Martin’in katliamı gerçekleştirmeden bir gün öncesinde annesiyle oldukça kısır bir diyalog kurduğu sırada bir sinek vızıltısı duyulur. Trompe-l’œil akımının ilk örneklerinden biri olan Petrus Christus’un eseri Carthusian eserinde bir kara sinek görülür. Sanat tarihçileri bu sineğin dinsel bir sembolizm taşıdığını, günah ve ölüm gibi çağrışımlara gönderme yaptığını söyler. Jacques Collin de Plancy’nin Dictionnaire Infernal kitabına göre şeytanın isimlerinden biri olan Beelzebub, “Sineklerin Tanrısı” olarak bilinir. Kiliselerin çanları, evlerin zilleri misali, katliamın habercisi olarak bir sinek vızıltısı duyulur. 

Essie Davis

Atış talimleri sırasında ve aynı zamanda katliamı gerçekleştirmeye başlamadan önce Martin’in kendisini bir kamerayla videoya aldığı görülür. Jacques Derrida’nın “télé-technologie” kavramına göre tele-teknoloji yapay hakikat üretir. Kameranın kadrajına girenler hakikat olarak adlandırılır ve kadrajın dışında kalanlar dışlanır. Kadraj görüntüyü sınırlandırır ve bu sayede gerçekliği de sınırlandırmış olur. Martin de gerçekliği sadece kendi yaptıkları olarak gördüğü için gerçekliği bu kamera yardımıyla kısıtlayarak kadrajın dışında yer alan gerçekleri ötekileştirmiş olur çünkü kadrajın dışındakiler de onu yaşam süresi boyunca ötekileştirmiştir. Bu yüzden Martin, kendi gerçekliğini yaratır. 

Katliam gününde ise Martin evden çıkmadan önce aynadan kendi yansımasını öper. Psikolojide ayna testine –rouge test– (mirror test) göre çocuk kendi öz varlığının farkına vardığında aynada yüzüne sürülmüş bir allık olduğunu fark edince onu silmeye çalışır. Çocuktan aynaya baktığında kendini tanıması beklenir. Psikanalist Jacques Lacan’ın ayna evresine (stade du miroir) göre bebek aynada kendini görmeden önce kendisini annesi ile bütünlüklü bir yapı olarak kabul eder ve öz değeri sıfırdır. Ancak ne zamanki aynada kendisinin annesinden ayrı bir varlık olduğunu görür o zaman değeri bir olur. Bebek aynadaki yansıması ile kendisini bir tutarak büyük bir yanılgı içine girer çünkü oradaki sanal gerçeklik gerçek varlığından son derece uzaktadır. 

Essie Davis

Bebeğin varlığı artık bölünmüştür ve varlığını hayatı boyunca tek bir yapı haline getiremez. Martin aynada kendisine baktığında annesinden ayrı bir varlık olduğu bilincine ulaşır. Sanal görüntüsünün yani “ideal” egonun hayranı olur ve kendisine uzanarak kendisini öper. Martin aynı zamanda hiç haz etmediği lakabı olan Nitram’dır çünkü hem Martin Nitram’ı hem de Nitram Martin’i dudaklarından öper, birbirlerini kabule geçerler. Martin veya Nitram, çünkü ikisi de birbirinin birer parçasıdır: Bütünlüklü bir yapı, diğer bir deyişle öteki olarak gördükleri kendilerine dönüşmek, o yapının halini almak için planladıkları işi gerçekleştirmek üzere yola çıkarlar. 

Martin hem Martin hem de Nitram’dır öte yandan aynı zamanda ne Martin ne de Nitram’dır. Sanal görüntüsünü öpmeden önce kendisine sarılması gerektiği öğretilmeyen bir birey olarak Martin hem kayıp hem bulunmuş, hem orada hem de orada değildir. Bu yüzdendir ki Nitram’ın hikayesi Martin ile hem ilgili, hem de değildir. Bu hikayeler hem kimsenin, hem de herkesin olmaya devam edecektir. 

Berfin Tutucu

Bir Cevap Yazın