KURAK GÜNLER: Her Obruk Suya Duyulan Sonsuz Arzudur Aslında

Dünya prömiyerini 75. Cannes Film Festivali’nde yapan ve 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülünü alan Emin Alper’in tartışmalı filmi Kurak Günler (2022) uslarımızdakileri konuşamamaktan kuruyan dudaklarımızı ilk tatlı damlayla buluşturuyor ve sonrasında kana kana içmek ve kusmak istiyoruz fikirlerimizi. Politik olduğu kadar edebi örüntülere sahip bu film seyirciye bir modern zaman tragedyası sunuyor ancak Alper’in de amaçladığı şekilde film boyunca ve filmin sonunda bir tersine katarsis yaşanıyor. Ustalıklı bir hikâye anlatıcılığı ile dört parçalı ve aynı zamanda dört duraklı bir yolculuğa çıkarıyor Kurak Günler bizleri. Kahramanın bu sonsuz yolculuğunda bireysel kalma ve toplumun çemberine katılma ikilemi ile derinleşiyoruz.

Ekin Koç (sağda)

Açılış sekansı ile Yanıklar kasabasına gelen Cumhuriyet Savcısı Emre’yi (Selahattin Paşalı) hâkim Zeynep (Selin Yeninci) ile devasa bir obruğun kenarında görürüz. Obruk, girdap ve benzeri hareketleri meydana getiren potansiyel enerjinin kinetik enerjiye çevrilmiş halidir. Obruk, kütlenin düşme hareketi sırasında kuzey yarımkürede oluşan su hareketi gibi dönerek iner, aynı tıpası çekilmiş lavabonun içindeki suyun oluşturduğu küçük girdaba benzer. Ubır, Rus ve Türk mitolojisi ve halk inancında vampir anlamına gelir. Açgözlü, azgın ve her şeyi yutan, leşle beslenen bir yaratıktır.  Deniz Karakurt’un Türk Söylence Sözlüğü’ne göre obruk kelimesi Ubır kelimesinin kökü olan ub/ob kökünden türemiştir. Açgözlülük anlamı vardır. Obruk kelimesi de aynı kökten gelir ve girdap demektir. (2011) Obruklar film boyunca birer antropomorfizm örneği olarak bir karakterin sahip olacağı özellikler ile anlatının altını, çukurlarına rağmen doldurur.

Yugoslav yazar Tomislav Z. Longinović Yugoslavya’daki tarihsel felaketin psikolojisini, politikasını ve ekonomisini tasvir etmek için “vampir” kavramından yararlanır. Longinović’e göre ulus, ortak kan kavramına dayanır ve bu vampir kendi hayatının devamı için başkasının kanına muhtaçtır. Vampir, ulusal söylemin bir imajı haline gelir. Buna göre milliyetçilik bir vampirdir ve her zaman yeni kurbanlar arar. (Tenenbaum, 2012) Obruklar da Yanıklar kasabası özelindeki vampirleri ve bu vampirlerin toplumda açtıkları derin çukurları, yaraları ve travmaları temsil eder. Açgözlülükle, dalkavuklukla gerçekleştirdikleri tüm söylem ve eylemler toplumun hafızasında ve tininde derin delikler açar. Kimisi bu obrukların içine düşer, kimisi kıyısında durur, kimisi ise sadece uzaktan izler.

Selahattin Paşalı

Vampir temsili olan avukat Şahin (Erol Babaoğlu) ve Kemal (Erdem Şenocak) karakterlerini filmin Ziyafet bölümünde tanırız. Emre kasabaya gelir gelmez duyduğu ilk şeyler silah sesleri, hırs ve kutlama dolu çığlıklar, obruktan sonra gördüğü ikinci travmatik yara “kan yolu” olur. Bu yolun bir başlangıcı veya sonu yoktur. Bu yolun aynı zamanda bir çıkışı da yoktur. Kasabaya gelir gelmez kasabalılar ile kendisi arasındaki sınır kanlar ile çizilmiştir. Dalkavukluk yaparak Emre’ye “hayırlı olsunlar”a gelen Şahin ve Kemal ile Emre arasındaki konuşma toplumun her köşesine sinmiş biyo-iktidar alanlarının ve bu alanları yıkmaya çalışanların karşı karşıya kaldıkları cehalet duvarının güçlü bir yansımasıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 170. maddesince “Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” altında özellikle meskûn mahalde silah ateşlemek suç sayılmaktadır.

Erol Babaoğlu & Erdem Şenocak

Savcı Emre aynı alanlarda çalıştıkları gerçeği ile avukat Şahin’e yaptıklarının hiçbir bahanesi olamayacağını hem hukuken hem toplumsal olarak açıklamaya çalışırken karşısında kocaman bir örf ve adet hukuku görünümünde yozlaşmış sosyal normlar bütünü bulur. Yanıklar kasabasının her bir sakini “Herkes suçluysa kimse suçlu değildir” mottosu altında kolektif suç işleyerek suçu suç tanımından çıkartırlar. Yaşanan gerginlikler sırasında Emre’nin arabasına kalabalıktan su bidonu atan kişi ortaya çıkıp suçunu kabul etmez. Emre arabadan inip hiyerarşideki konumunu hatırlatırcasına bunu kimin yaptığını sorup herkesin tek tek gözüne bakar. O anda herkes suçludur ve kimse suçlu değildir.

Selahattin Paşalı & Ekin Koç

Emre ve kasabanın yerel gazetecisi Murat’ın (Ekin Koç) tanışma anı oldukça mitolojiktir. Kuraklık sebebiyle evde su kullanamayan Emre temizlenmek için denize gider. Emre sudayken onu izleyen Murat’ı fark eder. Denizden çıktığında gerçekleştirdikleri kısa konuşmanın ardından Emre kıyafetlerini giymeye başlar. Bu sırada Murat hala onu izlemektedir ve bu ilk tanışma anı aralarındaki cinsel gerilimin en güçlü ve net hissedildiği anlardan birisidir. Emre, Antik Yunan mitolojisindeki Naiad’ın bir erkek temsili (su perisi) olarak karşımıza çıkar. Onun sularla çevrilmiş güzelliği, damlalarla parlayan teni Murat’ın ilgisini çeker. Sonrasında fark edilir bir telaşla üzerini giymeye çalışan Emre’nin öz halinde, saflıkla Murat’ın karşısında olmaktan çekindiği anlaşılmaktadır.

Selin Yeninci

Su da obruklar gibi filmdeki nesne karakterlerden biridir. Emre ve Murat arasındaki ilişkinin suyla başlayıp suyla devam etmesi de dikkat çekicidir. Su, İncil de dahil olmak üzere birçok eski anlatıda ve mitte arzunun, cinsel birleşmenin bir metaforu olarak karşımıza çıkar. Emre’nin evinde su olmayıp Murat’ın evinde su bulunmasını Emre karakterinin cinsel uyanışı ile beraber arzusunu henüz akıtamadığını ancak Murat karakterinin çoktan bu arzusunu kabule geçtiğini ve Emre’ye karşı dalgalandırıp akıttığını anlayabiliriz.

Selahattin Paşalı

Emre cinsel uyanışını ve yönelimini sorguladığı sırada aynı zamanda avukat Şahin ve Kemal ile geçirdiği gecede gerçekleşen kasabada ayırt etme gücü oldukça az olan Pekmez’in tecavüzünü de soruşturmaktadır. Soruşturma hem hukuki, hem politik hem de şahsi temellere dayanır bir hal alır çünkü Emre o gece fazla alkol aldığı için olaya karışıp karışmadığını hatırlayamamaktadır. Olay gecesinden sonra gelen günlerde bazı hatırlatıcılar sayesinde geceyi anımsamaya çalışır. Murat da Emre’nin hafızasına müdahaleler ederek hatıralarını, yaşadığı anları bozup tekrar yaratır. Sarhoş olup sızan Emre olay gerçekleşmeden önce uyanır ve boncuklu kapı perdesinin arkasından Şahin ile Kemal’in Pekmez’e yönelik uygunsuz hareketlerini izler.

Erol Babaoğlu

Sinematografik açıdan bu sahnede geniş planda Emre’yi görürüz ve oturduğu odaya boncuklu perdenin gölgesi vurmaktadır. Bu görüntü ile Emre parmaklıkların ardında çaresiz bir suçlu olarak görünür gözümüze. Tamamen antikahraman özelliklerine sahip bu karakter ile bütünleşmek ve ayrışmak seyirci için ouroboros yılanı haline gelir. Emre’nin vicdanlı ve erdemli olması koşullara bağlıdır ve potansiyel bir suçludur. Hiçbir zaman cevabını alamadığımız bu soru ile seyirci tersine katarsis yaşar. Vicdanlı ve adaletli görerek sempati duyduğu karakterin potansiyel bir tecavüzcü olması karşısında izleyici tam bir birleşme ve sonunda katartik orgazm ile rahatlayamaz. Hem kendisine hem karaktere yabancılaşarak tekinsiz bir ruh haline girer.

Selahattin Paşalı & Selin Yeninci

Bilişsel yapımız herhangi bir problem karşısında hızla neden aramaya yönelir. Daha sonra hemen bir başka şeye ulaşma ihtiyacı oluşur. Dolayısıyla ilk bulduğumuz başkası (birey, nesne, hayvan, hastalık) o problemin sebebi olur ve zihnimiz içinde bulunduğumuz kötü durumun bizim suçumuz olma olasılığını görmezden gelir. Olumlu sonuçlanan durumlar tamamen bizim başarımız, olumsuzluklar başkalarınındır. (Akt. Çelik, 2021, s. 139) Günah keçisi kuramından yola çıkarak Yanıklar kasabasının kendi işledikleri ve aralarından da birilerinin işledikleri tüm suçları Emre ve Murat’a atarak onları toplumun çemberinden dışarı atmaya çalışırlar. 1789 Fransız Devrimi’nin başında halkın Versailles Sarayı’na yaptıkları taşlı, sopalı baskın gibi Yanıklar kasabasının sakinleri de içinde Murat’ın da bulunduğu Emre’nin evini taşlamaya başlarlar. Bir devrimden farkı bu yapılanların ve gerçekleştirilen söylemlerin bir linç girişimi olmasıdır. Emre ve Murat’ın arasındaki ilişkiye karşı yapılan eril ve fobik nefret söylemlerinin yanında tehditler de duyulmaktadır. Kasabaya ilk geldiğinde kan yolunu takip eden Emre’nin etrafını şimdi kan çemberi sarmıştır ve bu sefer yalnız değildir yanında koruması gereken birisi daha vardır.

Selahattin Paşalı & Ekin Koç

Tüm tehditlere ve hınçlı kalabalığa karşı Emre evden çıkar çıkmaz tüm sesler kesilir. Yine hiyerarşik düzen içerisindeki konumunu hatırlatır Emre somut olarak onların karşısında durup. Arabaya binip Murat ile uzaklaşırken ancak kalabalık yeniden nefretler ve tehditler savurmaya başlar çünkü gücün temsili olan nesne uzaklaştıkça korku da uzaklaşmaktadır. En nihayetinde peşlerine Şahin ve çetesi takılır. Karanlık içinde bir çıkış yolu olmadan koşarlar Emre ile Murat. Aniden bir obruk açılır iki tarafın ortasında. Vampirlerden birini yutar obruk. Emre ve Murat obruğun karşısındadırlar ve bu sefer obruğu açanlar da onlardır. Bizler de Emre ile Murat’ın tarafına geçeriz. Bir tarafımız kurak topraklarda mayınlar gibi dağılmış obruklarla, diğer tarafımız obrukları dolduran sularla çevrilidir artık.

Berfin Tutucu

Bir Cevap Yazın