Ben’in Dipsizliği ya da Tekil Bireyin Yasaklı Öznesi : ONE FINE MORNING

Mia Hansen-Løve’ın son filmi olan 2022 yapımı Un beau matin (One Fine Morning), bireyin kendisini “berisinde” varsaydığı, öznenin düşüncelerinin bahis konusu yapıldığı ve oldukça kırılgan bir anlatıya sahip, ülkemizde Güzel Bir Sabah adıyla gösterilmiş bir film. Tamamen güneşli bir günde pencerelerini Paris’in tanıdık sokaklarına açan film, gündelik hayatın kalabalık yapısını, aynı dar sokakların içine hapsederek karakterler üzerinde melankolik, basık bir hava yaratıyor. Başrollerinde Léa Seydoux (Sandra Kienzler), Pascal Greggory (Georg Kienzler), Melvil Poupaud (Clément) ve Nicole Garcia (Françoise) gibi isimlerin olduğu One Fine Morning, solmaya yüz tutan hayatların dış gerçeklik çevresinde kendilerini kandırmaları üzerinden var olma hikâyelerini yansıtıyor. Filmde kullanılan olay örgüsü daha çok “nedensellik” teması altında gelişirken “sonuç” kısmına ağırlık verilmemesi karakterler arasındaki karşıtlıkların düpedüz dışsal farktan beslendiğini gösteriyor. Hayatta yeni birileriyle tanışma veyahut hali hazırda hayatlarımızda var olan kişileri “yeniden” tanıma içgüdüsü ise filmi dinamik kılan ana enerji kaynağı olarak kendini gösteriyor.

Pascal Greggory & Léa Seydoux

Mutlak Bilme’nin Gerçekliği Kurtarma Çabası

Bir evden başka bir mekâna taşınma hareketiyle geride bırakılan her odanın ağırlığını karakterler üzerine bindiren Mia Hansen-Løve, karakterler arasında birinin diğerinin zihnini işgal etmesi konusunu deşerken, kişinin aradan geçip giden ömrü kendisine bağlayarak kendi kendiyle özdeş olmasının sınırlarını çiziyor. Buna göre oldukça kırılgan gösterilen hayat parçacıkları kurgusal olmaktan da öteye geçiyor. İlişkiler ağının filmde bıraktığı virgül hissi, modern anlatının düşünselliğini natürmort olanın en tinsiz haline teslim ediyor. Éric Rohmer esintilerini rahatlıkla takip edebileceğimiz One Fine Morning, kahramanların kendilerini gerçekleştirme savaşında acılarından beslenerek kendi aralarında bir nevi öz bilinç kurduğu, ayrıca hiçbir zaman ulaşılamayan bir sabahın peşinden koşulduğu bir film. Sandra, Georg ve Clément üçlüsü arasında gidip gelen duygusal dışavurumlar her ne kadar üç farklı acı tipinin ağırlığını taşısa da dengelerini kaybetmede aynı düşüş noktasını paylaşıyorlar. Her birinin zihninde âtıl durumda asılı duran anılar ortak bir düşünme sahası yaratırken, aynı anılar günlük hayatın basit yansımaları altında ezilmeye de mahkûm bırakılıyor. Filmin ağırlık merkezini en ciddi şekilde koruyan bu durum karakterlerin özgürlüklerini kısıtlayan ve onları her seferinde aynı boğucu günde buluşturan bir araç olarak varlığını gösteriyor.

Léa Seydoux & Camille Leban Martins

Yasak Hayallerin İsimsiz Suçluları

Kişilerarası ilişkiler tasvirinde oldukça zengin bir yelpazeye sahip olan One Fine Morning, hemen herkese tanıdık gelebilecek bir hikâyeyi örüyor. Bunu yaparken abartıya kaçmadan tamamen sessizce, karakterlerine bazı özellikler yediren film her ne kadar gerçekçilik akımından beslense de didaktik anlatıma asla kaymıyor. Tıpkı Bergman Island (2021) adlı filmde olduğu One Fine Morning’de de yönetmenin belli otobiyografik yansımalarına tanık olabileceğimiz göndermeler bulunmakta. Gerçekliğin aldatıcı anlatıcılığı filmde görünmez bir başrole sahipken filmin dilini şiirselleştiren en büyük etken de kullanılan görsel palet oluyor. Öyle ki arzu edilen ve sürekli olarak beklenilen o iyi sabah sadece bu görsel rengin altında aldatıcılığını oldukça sert bir şekilde koruyabilmekte. Aile bağları, gizlilik, cinsel arzu, varoluşsal kayıplar filmin genellikle etrafında dönüp dolaştığı temalar olurken ona eşlik eden Jan Johansson’ın tınısı tam anlamıyla 1960’ların Fransız filmlerine selam ediyor. Bunun sebebi müziğin tam olarak kendi kimliği değil. Bu sadece Mia Hansen-Løve’ın o tınıları kurgusuna yediriş biçiminin ağırlığıyla ilgili bir benzeşme.

Pascal Greggory & Léa Seydoux

Öyle ki tınıların belli aralıklarla kendini tekrar etmesi karakterlerin ruh hallerinin de kendilerini tekrar etmesine olanak tanıyor. Böylelikle bir mekândan ayrılmış olsak dahi, o mekân içindeki anıları başka bir mekâna taşımak için sürekli başa dönüyoruz. Jan Johansson’un tınılarının tekrarlanması, tam olarak karakterlerin kendi içlerindeki bu köşe kapmacalı hale benziyor. Gerçekliği kesip parçalayan alanlardan bir diğeri olan Musée de l’Orangerie’nin kullanımı ise bir anlamda filmin dramını kangrenleştiren ve olması gereken dokuyu anlatıya kazandıran bir etkiye sahip. Gerçekliğin bireylere, mekânlara, alanlara, tablolara, bir başkasının gözünden sanata indirgendiği anda ampirik bir gerçekliğin kaçınılmaz olduğunu da eklemek gerek.

Léa Seydoux & Melvil Poupaud

Nesnelerin Göreli Varoluşu

Karakterlerin olduğu kadar nesnelerin de varoluşlarının ötekileştirilmediği One Fine Morning’de nesneler, eşyalar mevcut hikâyenin bir parçası olarak sunuluyor. Kullanılan mekânlardan daha fazla ön plana alınan nesnelerin, karakterlerin kişiliklerini yaratmada belli bir simetriye sahip olması karakterlerin iç dünyasının dışsal bir yansıması olarak kendini gösteriyor. Aile içindeki dramın kaçınılmaz gerçeği, her seferinde çeşitli mekânlar ve nesneler etrafında susturularak bir anlamda anlatıda nefes alma noktaları yaratıyor. Sandra karakterinin çizimi ise À bout de souffle (1960) filmindeki Patricia Franchini (Jean Seberg) karakterini andıran pixie kesimi saçlarıyla hüznün durgunluğuna yeni bir görsel dil kazandırıyor.

Seydoux & Greggory

Nörodejeneratif bozukluk ve Benson sendromunun tüm anlatı kompozisyonunu yönlendiren yapısı hiçbir şekilde bir duruma açıklık getirmek için kullanılmış değil. Hastalığın karakterler üzerindeki etkisi oldukça açık bırakılmış durumda. Anlatının baştan sona ilerleyen belirsiz hakimiyeti son derece durağan akışta, gizemli bir bakışı peşinden sürüklüyor. Kameranın ise doğrudan pasif bir bakış açısını temsil etmesi karakterlerle aramıza her zaman belli bir mesafe koyuyor. Hatırlamama, hafızanın yitimi, günün renklerinin artık yavaş yavaş kaybedildiğine tanıklık etmek ve tamamen karanlık bir dünyanın kucağına atlamaktan başka şansın kalmayışı, bir anlamda filmde savaştan önce ikram edilen son kadeh içkiyi anımsatıyor.

Burcu Meltem Tohum

İlgili okuma: Bergman Adası (Burcu Meltem Tohum)

Bir Cevap Yazın